‘Dostum Trump’ ile ‘Katil Netanyahu’ bir şeyler pişiyor

İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Trump ile görüşmek için Washington’a gitti. Gitmeden önce de “Savaşta aldığımız kararlar Orta Doğu’nun çehresini çoktan değiştirdi. Trump ile ortak çalışarak Ortadoğu’nun haritasını daha iyi bir şekilde yeniden çizebileceğimize inanıyorum” dedi. İsrail’in Hamas ve Hizbullah’a karşı yaptıklarıyla haritanın zaten değiştiğini de ilave etti. Netanyahu ayrıca, Trump’ın ilk döneminde öncülük ettiği “Abraham Anlaşmaları”na da atıfta bulunarak “Bu anlaşma İsrail ve Orta Doğu için önemli sonuçlar doğurmuştur” dedi.

Trump’un ilk dönemi deyince o dönemde ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak tanıması ve Golan’da işgal edilen toprakların İsrail’e ait olduğunu ilan etmesini de hatırlatalım.

ABD Başkanı Trump’ın yeni dönemde dünya siyasetine dair agresif ama belirsiz hatta hedefsiz politikaları herkes için risk içeriyor. Ancak İsrail’in bu politika girişimlerinden zarar görmeyeceği hatta istifade edeceğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü, Trump’ın İsrail’in iki düşmanına bakışı aşağı yukarı Netanyahu gibi. ABD Başkanı Filistin’i çok önemli görmüyor ve mesela Gazze halkının Mısır ve Ürdün’e taşınması gibi saçma fikirleri var. İran ise zaten ona göre de en büyük düşman… Bu tabloda İsrail Başbakanı’nın bir masaya oturup ellerine de harita alarak Trump’la birlikte bölgeye şekil verme arzusunu açıkça dile getirmesi kendisi açısından anlaşılabilir bir şey. Zira ikisinin de zihin dünyası birbirine benziyor.

Ne yazık ki Abraham Anlaşmaları’nın bir parçası olan ülkeler (BAE ve Bahreyn) ile Gazze katliamı sürecinde olup bitenlere genel olarak aktif bir karşıtlık üretemeyen bütün İslam ülkelerinin eylemsizliği de Trump-Netanyahu ikilisinin hamle gücünü artırıyor. Trump’ın gelişiyle bütün dünyada sağladığı psikolojik üstünlük de cabası…

Yine de Orta Doğu meselesinin tek odak noktası da bu değil. Asıl mesele bölge ülkelerinin Filistin politikasına sahip olmamaları ve İsrail’e karşı direnç güçlerinin bulunmaması. Büyük çoğunluğu Gazze’de ateşkesin sağlanmasıyla yetiniyor ve sonrası için bir bakış acısı ihtiyacı geliştirilmiyor. Hatta ateşkesin garantörleri Katar ve Mısır’ın -ateşkesle sınırlı etkileri hariç- kimse aktif olarak sürecin içinde rol sahibi değil. Buna Türkiye de dahil.

Psikolojik üstünlük de bir yandan tıkır tıkır işliyor. Trump’ın önceki gün Kanada, Meksika ve Çin’e yeni gümrük vergileri koyarak başlattığı süreç özellikle Orta Doğu dahil bütün ülkelerin zaten eksik olan Filistin konusundaki dikkatini tümden dağıtma potansiyeli içeriyor. Muhtemelen gümrük vergisi rüzgarı Avrupa Birliği dahil birçok ülke ve bloka doğru genişleyecek ve bu durumda kimi ülkeler doğacak ticari daralmanın, kimileri de ortaya çıkacak fırsatların takipçisi durumunda olacak. Yani birçok ülke için Trump’ın Orta Doğu politikasıyla çatışmak ticari olarak göze alınabilecek bir risk olmayacak. Kaldı ki İslam ülkeleri ortada böyle bir tablo yokken bile ABD ile Filistin üzerinden didişmeyi denememişlerdi.

Trump ile Netanyahu neler pişirecek bilmiyoruz ama Gazze için en iyi ihtimal hâlâ arkasında Trump’ın da bulunduğu senaryonun uygulanabilmesi. Ateşkesin kalıcı hale gelmesi ve Gazze’nin imar edilerek insanların evlerine dönebilmeleri. Ve böylelikle 6 Ekim’e dönebilmek…

Toplamda ise İsrail’in bitmek tükenmek bilmez güvenlik ihtiyacı için şapkadan çıkacak tavşanlara “dur” diyecek bir bölgesel reaksiyon ihtimali bulunmuyor. Bu da yeni Trump döneminde İsrail’in ateşkes karşılığında ateş etmeden bölgede ilerlemesi senaryosunu mümkün kılıyor. Böyle zamanlarda da özellikle İslam dünyasının yetersiz ticari, siyasi, demokratik ve diplomatik kapasitesinin bölgeye ve coğrafyaya nasıl avantaj kaybettirdiği görülüyor.