ABD başkanı Trump çağımızdaki popülist eğilimlerin tipik bir örneğidir. Onun şahsında popülizmin özelliklerini görmek mümkün: Hamaset, siyasi aşırılık, hukuku ve kurumları boş verme ve lider kültü…
Göreve başlayalı henüz on gün oldu, Cumhuriyetçi Kongre üyesi Andy Ogles, üçüncü defa seçilmesi için anayasa değişikliği önerisini Temsilciler Meclis’e sundu.
Ogles, “Amerikalıların son dört yılda kaos, acı ve ekonomik gerileme yaşadığını”, Trump’ın ise “kararlı bir lider” olduğunu söyleyerek şu öneride bulunuyor:
“Başkan Trump, milletimizin çöküşünü tersine çevirme ve Amerika’yı yeniden büyük bir ülke haline getirme kapasitesine sahip, modern tarihteki tek figür olduğunu ispatladı. Bu hedefe ulaşabilmesi için gereken süre verilmelidir.”
Ogles, kendi internet sitesindeki metinde şöyle devam ediyor:
“Başkan Trump, sadece birkaç kısa gün içinde Biden yönetiminin felaket politikalarını geri alma yönünde adımlar attı ve Amerika’yı güç ve refah yoluna yeniden koydu vs, vs.”
Vay be; kim istemez böyle birkaç günde ülkesinin kaderine değiştiren bir liderin ömür boyu başta kalmasını!
HER ŞEYİ BİLİYOR
Uzman iktisatçılara sordum, Biden döneminde, bağımsız Fed’in ortodoks politikalarıyla enflasyon aşağı çekildiği gibi ortalama % 2.5 büyüme sağlanmış. ABD’de büyüme ortalaması % 2...
Fakat popülist jargonda daima “batan ülkeyi kurtarıp yüceltme” söylemi vardır.
Liderleri de bu işi yapacak süper özgüvene sahiptir. Uri Friedman, The Atlantik’teki yazısında, Trump’ın ilk başkanlık konuşmasında 256 defa “Ben” kelimesini kullandığına dikkat çekmiş, bağımsız yargıya ve hür medyaya tahammül edemeyen bir “paternanistlik” bir otoriterlik yansıttığını yazmıştı. (27 Şubat 2017)
Şimdi daha da bilenmiş bir hırsla, bir özgüven patlamasıyla tekrar iktidara geldi. İşte dünkü sözleri:
“Faizin çok aşağıya indiğini görmek isterim… Çünkü faiz oranlarını onlardan çok daha iyi bildiğimi ve bu kararı almakta birinci derecede sorumlu olan kişiden kesinlikle çok daha iyi bildiğimi düşünüyorum.”
Fed Başkanı Powell’dan ve Fed ekonomistlerinden daha iyi bildiğini söylüyor. Aslında her şeyi herkesten iyi biliyor!
(Powell’ı 2018’de Trump atamıştı ama laf dinlememiş, emirle faiz indirmeye reddetmişti. Bu duruşundan, Biden da Cumhuriyetçi Pawell’ı ikinci defa atamıştı.)
EVANJELİKLER VE TRUMP
Trump yeni görevine 20 Ocak’ta geleneksel devir teslim konuşmasıyla başladı. Kurşunun kulağını sıyırıp geçtiği suikast teşebbüsünden bahsederek şöyle konuştu:
‘Hayatım bir sebepten ötürü kurtarıldı. Tanrı beni Amerika’yı tekrar büyük yapmak için kurtardı.”
Samimi dindarlarda olan, olması gereken tevazu ve Allah’a teslimiyet duygusu yerine Allah tarafından bir misyonla atanmış olma gibi mistik bir kibrin dışa vurumuydu bu sözler.
İlk seçildiğinde, Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders, “Tanrı Trump’ın başkan olmasını istedi” diye konuşmuştu. (31 Ocak 2017)
Churchille, ilk yıllarında “Hitler söylediklerine inanıyor, bu çok kötü” demişti. Trump da inanıyor. Kilise önünde İncil kaldırarak seçim pozu veren Trump’un destekçileri arasında çok önemli bir Evanjelik seçmen kitlesi var. Timothy Weber’in “Road to Armegeddon” adlı kitabında yazdığına göre, bunlar 40-50 milyonluk bir seçmen kitlesidir. Çıkacak “Büyük Savaş”ta İsrail “Büyük Zafer”i kazanınca Hz. İsa’nın gökten yere ineceğine inanırlar.Trump da Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden ilk ABD başkanıdır. BM bünyesindeki Filistinli Mültecilere Yardım Ajansına (UNRWA) mali yardımı kesen de Trump’tır. Seçimleri kazandığında, Netanyahu kendisi kazanmış gibi sevinmişti.
FİLİSTİN VE TRUMP
Trump şimdi de Gazzelileri, Ürdün ve Mısır’ın “büyük sayıda” mülteci olarak almasını istiyor. Netanyahu’nun 50 bin Müslümanı katletmesi yetmedi, Trump Gazze’de Müslümanların minik bir cemaat durumana düşmesini istiyor.
Ürdün ve Mısır reddetti elbette.
Trump Panama ve Grönland’la kavga etti. Avrupa ile atışmaya başladı.
Hele bir durun, şöyle bir altı ay, bir sene geçsin daha neler yapacak.
Taraftarları “üçüncü dönem” hayalini kuradursun, sıkıntılı dünyamız bir de Trump sıkıntısı yaşayacak.