Hiç olmaması gereken bir ötekileştirme ‘dem’leniyor

2019 yerel seçiminde HDP’nin -şimdi DEM- muhalefete destek vermesi bugün olduğu kadar şeytanlaştırılmamıştı. Bugünkü kadar da “şok edici” değildi. Yerel seçimde bütün muhalefet birleşerek; İstanbul ve Ankara’da yerel iktidarı iktidarın elinde almayı başarmıştı. Muhalefetin tutumu şok edici değildi ama o seçimde iktidar da karşı hamle olarak şok edici bir yola başvurdu. Öcalan’dan mektup getirerek seçmeni etkilemeye çalıştı; yetmedi kardeşini de TRT’ye çıkarıp muhalefete oy vermemeleri için konuşma yaptırdı. Maksat, HDP’yi by-pass edip Kürt seçmenin kanaatini değiştirebilmekti.

Yani, 2019’da Kürt seçmenin oyunu alabilmek bir bölücülük konusu değildi, karanlık güçlerin operasyonu falan hiç değildi. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde “ama montaj ama şu ama bu” gibi yöntemlere müracaat edilecek kadar bir dehşet projesi sayılmıyordu. Kimin gücü yetiyorsa, kim ikna ediyorsa Kürtlerin oyunu o alıyordu. İki seçimde de bunu muhalefet başardı; ilkinde -2019- işe yaradı ikincide -2023- yaramadı, malum.

Bugün ise DEM İstanbul’da İmamoğlu’na, Ankara’da Yavaş’a karşı ve birçok merkezde de bazıları CHP’li bazıları Ak Partili başkanlara karşı aday çıkarmış bulunuyor. Özellikle İstanbul’da aday çıkarması 2019 seçim sonuçları hesaba katıldığında İmamoğlu’na seçim kaybettirebilecek bir hamledir. Bütün DEM oylarının DEM adayı Meral Danış Beştaş’a gitmediği senaryoda bile; giden her bir oy İmamoğlu için büyük bir kayıp olacak. Üstüne, 2019’da tam destek aldığı İyi Parti’nin bu seçimde aday çıkararak kaybettireceği oyları hesaba katıldığında riski daha da büyüyor.

Buna rağmen, İmamoğlu -hatta Yavaş- hala “bölücüler”den destek alma ithamlarıyla karşı karşıyadır. İtham altında olan sadece onlar değil, 2023 seçiminde zirveye çıkan propaganda bugün artık DEM’in siyasi pozisyonunu aşmış ve Kürt seçmeni alenen ötekileştiren bir kampanyaya dönüşmüştür. Seçmen de suçlanıyor.

Çok yakın zamana kadar herkesin Meclis’e gelerek derdini anlatması, Kürtleri temsil eden siyasetin de merkezde bir yere sahip olması övülürken, teşvik edilirken ve demokratik kazanım olarak görülürken şimdi değil DEM, seçmeninin tercihi de yaftalanıyor. Muhalefete destek vermeyip kendi adayını çıkarması bile yeterli olmuyor, iktidara açıktan destek ilan etmemesi bu kesimi dışlamaya ve ötekileştirmeye yetiyor. Sadece DEM yönetimine değil, Kürt seçmene de ne yapıp ne yapmaması gerektiği dikte ediliyor.

Nereden nereye… ‘Kürtler Meclis’te olsun ve özgürce siyaset yapsınlar’dan ‘iktidarın tekerine çomak sokacaklarsa hiç olmasalar daha iyiydi’e geldik.

6 milyon DEM seçmeninin, 60 milyon seçmen gibi bir iradesi, fikri ve tercihi olduğu gerçeği ıskalanıyor. Verdikleri veya vermedikleri oy üzerinden onları başta terör olmak üzere akla gelen her türlü komploya alet olmakla itham edilebiliyorlar.

Sadece bu tablo bile, ülkede Kürt sorunu olmadığı iddia edenleri tekzip etmeye yetiyor… Var ve bu dışlayıcı yollarla daha da büyütülüyor.

Seçim önemli, evet… İstanbul seçimi bilhassa iktidar için hayati derecede önemli, kabul. Ama kazanmak için yapılmayacak bazı şeyler var. Toplum zaten yeterince girgin ve kutuplaşmış haldeyken seçimi kazanmak uğruna insanları oy tercihleri yüzünden damgalamak ve demokrasideki eşit paylarını küçümsemek asla müracaat edilecek bir yol değildir. Yerel seçime gidilirken, konuşulacak tartışılacak onlarca önemli konu varken; sabah akşam bütün kanallarda DEM seçmeninin dedikodusuna yaparak onları akıl kârı hiç değildir.

Miting meydanlarında ya da medyada, ağır ve dışlayıcı dille ‘dem’lenen şey demokrasi ve birlikte yaşama iradesine iyi gelmez. Ayrıca, hiç faydası olmaz, bunu da unutmayalım.