Bahçeli’ye ve “paradigma”ya açık destek

Ekopolitik Düşünce Merkezi’nin 11 Ocak Cumartesi günü düzenlediği “Ayrışmadan Uzlaşmaya: Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek” adlı konferansın ilk panelinde oturum başkanlığını yürüten Prof. Mithat Sancar, Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan sürecin umulan noktaya varamaması ya da akamete uğraması durumunda bugün bulunduğumuz yerden daha geriye düşme ihtimalimizin altını çizdi ve olası zemin kaybının yaratacağı sorunlara değindi.

Bahçeli’ye ve “paradigma”ya açık destek

Mithat Sancar’ın söylediklerini ben çok önemli buldum.

Sancar sadece Türkiye’nin yüzakı bir anayasa profesörü değil, aynı zamanda sorumluluk almaktan hiç kaçınmamış, tereddüt etmemiş, teoriği eylemle taçlandırmayı başarmış bir aydın.

Şimdi adı DEM olan HDP’nin de eski Genel Başkanı.

Dolayısıyla, bu geçiş dönemi süreçlerine dair hem akademik hem pratik açıdan derinlemesine bilgiye sahip olan Mithat Sancar’ın sürece temkinli bir iyimserlikle ama mutlaka barış diyerek yaklaşmasının çok değerli olduğu kanaatindeyim.

Öğle yemeği için otelin restoranına indiğimizde ben Mehmet Altan’ın yanına oturdum, Figen Çalıkuşu da aynı masadaydı, ama çok iyi bir şey oldu ve Mithat Sancar da bizim masayı teşerrüf etti.

Böylece, Sancar’ın ağzından sürecin iki boyutunu dinleme fırsatı yakaladım.

Yeni paradigmanın -malum ya son dönemde, “açılım” yerine “paradigma”, “çözüm süreci” yerine de “Terörsüz Türkiye” tabirleri kullanılıyor- başarıya ulaşması durumunda Türkiye’nin bölgede parlayacak yıldızından; gelişmeler 2015’teki gibi seyrederse de karşımıza çıkacak sorunlardan konuştuk.

Selahattin Demirtaş gibi Mithat Sancar’ın da başlayan görüşmelere yapıcı bir şekilde yaklaşması, kalıcı barışın tesis edilebileceğine dair umudumu artırıyor.

Hatırlayalım, Bahçeli, 22 Ekim’deki Meclis Grup Konuşması’nda yerleşik kalıpları kaldırıp atınca öncelikle herkes bir şaşaladı.

Kimse ne diyeceğini bilemedi, şöyle mi yorumlamalı, böyle mi analiz etmeli diye düşünürken bir hafta sonra çağrısını daha da kararlılıkla yineledi; yetmedi, barışa giden yolun önündeki taşları tek tek kaldırıp barışa bir imkân sundu.

Bu imkânı değerlendirmek ve umudu büyütmek artık herkesin sorumluluğunda.

Mithat Sancar’ın ikazı herkesin kulağına küpe olmalı; geri dönemeyiz, geri dönersek, bugün bulunduğumuz yeri bulamayacağız.

Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ahmet Türk’ten müteşekkil İmralı heyetinin ölçülü tutumu, Bahçeli’nin onları kapıda karşılaması, Cumhurbaşkanı’nın heyetin hassasiyet göstermesine teşekkür etmesi, diğer partilerin de bilgilendirilmesi çok müspet gelişmeler.

Bahçeli’nin, belki bilinçli belki de bir tevafuk eseri, konferanstan üç gün sonra yaptığı son grup konuşmasında, “Gün bugündür: ayrışmadan uzlaşmak, yönetimde kaynaşmak için varız” dediğini duyunca cumartesi günkü toplantıyı düşündüm.

Alışık olmadığımız bir ortamın içindeyiz.

Düne kadar yaşanan ne varsa üstüne bir örtü çekip yeniyi nasıl inşa edeceğimizi konuşmaya başladık.

Bahçeli’nin çağrısı, Erdoğan’ın sahiplenişi, CHP’nin örtük, Davutoğlu’nun açıktan desteği, ne diyecekleri merakla beklenen Selahattin Demirtaş ve Mithat Sancar gibi isimlerin katkısıyla siyasette adeta güneş açtı.

Barışa karşı konum alanlar, saçma sapan magazin dedikodularıyla süreci sulandırmaya çalışanlar iyice marjinalleşirken kendilerini ancak tepki oylarıyla varolabilecekleri bir anlamsızlığın içine hapsettiler.

Bahçeli’nin açtığı yoldan, Sancar ve Demirtaş’ın temkinli iyimserliğiyle ve geçmiş tecrübeyi hep gözönünde tutarak yürümek gerektiği kanaatindeyim.

Önümüz Newroz.

Ben bu Newroz’un bambaşka geçeceğini düşünüyorum.

Bu sefer Kürdüyle Türküyle hep birlikte baharın gelişini ve akan kanın bitişini kutlayabiliriz.

Sonra konuşulur Öcalan’ın nerede, nasıl, hangi şartlarda yaşayacağı.

Bugünün meselesi olduğu kanaatinde değilim.

Şu anda Bahçeli’nin açtığı yoldan hep birlikte, kol kola yürümeli ve sabotajlara karşı birbirimizi korumalıyız.

Koster çalıştıkça umut büyüyor.

Bahçeli barışı bu kadar güçlü talep ettiği müddetçe önünde hiçbir güç duramaz.