“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şam’a gitmesi için zaman hiç uygun değil, hele hele Emevi Camii’nde namaz başlı başına büyük tehlike” diyor önceki gün Şam’dan dönen hepinizin tanıdığı ve hepimizin büyük saygı duyduğu bir gazeteci.
Savaş sonrasını yakından görmek, savaşın bıraktığı tahribatı ve yeni dönemin nasıl başladığını anlamak için birkaç genç meslektaşı ile gittiği Suriye’den yeni dönmüştü ve aradı, gördüklerini, yaşadıklarını anlattı.
“Önce şunu kesin söylemek lazım, Suriye’de muazzam bir Türkiye etkisi, Türkiye hayranlığı var. Şam’da, Erdoğan deyince akan sulan duruyor. Erdoğan’a taparcasına bir sevgi var. Gelip burada adaylığını koysa yüzde 70’le seçilir. Türkiye diyorlar, başka bir şey demiyorlar.
Ancak ortada bir devlet falan yok.
Müthiş bir kaos var.
Güvenlik yok, düzen yok, hizmet yok. Her yerde tam bir kargaşa hakim. Biliyorsun, ömrüm bu tip ülkelerde geçti, böylesine az şahit oldum. Tam bir kaos.
Emevi Camii’nde ise canımızı zor kurtardık. Görmüşsündür cami çok büyük. 30 bin kişi rahat namaz kılar. Ancak kargaşa ve hengameden dolayı kim giriyor kim çıkıyor belli değildi.
Güvenlik diye ortada dolaşanlar ise ellerine bir Kalaşnikof verilmiş, 18-19 yaşında tıfıl çocuklardı.
Cuma namazında biz de oradaydık. TRT’nin ve bir Türk televizyonunun daha naklen yayın araçları da gelmişti. Zaten onlar olmasaydı canımızı kurtaramayabilirdik.
Namaz bitimine doğru bir izdiham başladı. Nedeni, İstanbul’dan gelen ve Emevi Camii’nde yemek dağıtmak isteyen bir lokantacının getirdiği seyyar mutfaktı.
Zaten kontrolsüz olan kalabalık, millet yemeğe hücum edince zıvanadan çıktı. Biz kendimizi TRT aracının arkasına atarak canımızı kurtardık. Onbinlerce insan birbirini ezmeye başladı. Bizim gördüğümüz 4 ölü vardı ama ucuz atlatıldı demek mümkün.
Ben bunca yıl kaos bölgeleri gördüm. Böylesi az görülür. Şam’da hiçbir güvenlik yok. Bu şartlarda Cumhurbaşkanı’nı bir görüntü uğruna buraya getirmek çok ama çok büyük risktir. 3 bin güvenlikle de gelse risktir. Aynen namaz sonrası olduğu gibi, hatta beteri olur. Kötülükten değil, kontrol dışı bir ilgiden dolayı ortalık karışır, kaç güvenlik olursa olsun çıkaramazsınız. Çıkarmaya kalksanız ateş açarsınız bir felaket olur.
Benim gördüğüm burada düzen kolay kolay kurulamaz. Ve Trump’ın da tavrından da anlaşılacağı gibi, buradaki kaosun faturası Türkiye’ye çıkartılır diye de korkarım.”
Gazeteci dostumun anlattıkları bunlar.
Erdoğan’ın Şam’a gitmesini çok riskli buluyor ve birilerinin dolduruşuna gelip böyle bir ziyaret yapmamasını onlarca yılın tecrübesi ile söylüyor.
Aynı durum İmamoğlu için de geçerli ama Erdoğan’a ilgi daha fazla olacağı için risk de daha büyük.
TRT görüntüleri sakladı mı!
Gazeteci dostumun anlattıkları sonrası TRT’nin Suriye ile ilgili bir sansür uyguladığını düşünüyorum.
Çünkü Emevi Camii’nde 4 kişinin ölümüyle sonuçlanan olayların meydana geldiği yerde TRT ekibi ve kameraları var ve TRT bu olayla ilgili tek bir elle tutulur görüntü yayınlamadı. Oysa bütün olayın en yakın tanığı TRT. Oradaki muhabirlerin görevlerini yapmamış olması da mümkün değil.
Buna rağmen A Haber’de bile bununla ilgili görüntüler yer alırken, TRT’de olmaması çok garip.
Yargının önündeki mesele oyuncu hakları ile ilgili değil
Cast ajanslarına yönelik Rekabet Kurulu incelemesi ile başlayan daha sonra da Ayşe Barım ve ona bağlı bazı sanatçıların hedef alınması ile devam eden süreçle ilgili bazı bilgiler geldi.
Bunları sizinle paylaşmak istedim.
Güvenilir kaynaklardan gelen bilgilere göre Rekabet Kurulu incelemesi ile adli inceleme birbirinden ayrı iki mesele.
21 cast yani oyunca ajansına yönelik Rekabet Kurulu incelemesi uzun zamandır süren bir teknik takibin sonucu.
21 cast ve menajerlik ajansı kendi aralarında anlaşmışlar. Bunu da son derece acemi bir biçimde mesajlaşmalarla, ortak Whatsapp grupları ile yapmışlar.
Ve yapım şirketlerine rest çekmeye, komisyonları yüzde 20’ye çıkarılmaz ise oyuncu yollamamakla tehdit etmeye karar vermişler.
Sonra da aralarında yaptıkları bu anlaşma uyarınca yapım şirketlerine ortak “ültimatomlar” yollamışlar. Aynı gün aynı saatte.
Tabii bu durum Rekabet Kurulu’nun önüne gelmiş ve tüm yazışmalar da elde olduğu için Rekabet Kurulu inceleme başlatmış, bu 21 cast ve menajerlik ajansının ceza alması kaçınılmaz.
Yani olayın sanatçıların çalışma koşulları, iş bulamaması, işlerin hep aynı sanatçılara gitmesi ile ilgisi yok.
Ancak bu mesele ile ilgili polislik, adliyelik bir şey yok, sen ona niye rol verdin, niye kendi oyuncunu öne çıkardın diye bir suç isnat etmek mümkün değil, TCK’da bunlarla ilgili bir düzenleme yok ki, ortada bir soruşturma veya suç isnadı olsun. Mesele Rekabet Hukuku ile ilgili. O da zaten Rekabet Kurulu’nun önünde ve cezası belli.
Ayşe Barım ve ajansına bağlı iki kişi ile ilgili polis ve savcılık soruşturması bununla ilgili değilmiş.
Muhtemelen rekabet ile ilgili incelemede ortaya çıkan başka bir suçla ilgili olabileceği ancak işin içindeki olduğu iddia edilen isimlerin öneminden dolayı bunun gizlilikle yürütüldüğü söyleniyor.
Olayı yakından takip eden güvenilir kaynağım “Konunun bu tarafında oyuncuları ilgilendiren bir şey olmadığı gibi rekabet, tekelleşme, rol verme, rol alma gibi konulardan çok ayrı bir soruşturma bu. Oyuncular Barım’a olan öfkelerini çıkarmaya çalışıyor olabilirler ama konu onların hakları ve hukukları ile ilgili değil. Çok daha ağır suçlarla ilgili bir soruşturma.” demekle yetindi.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Vatanınızdan olma riskini biraz olsun umursadığınız zaman.