Kıskanılan ülkenin önünde kimler var!

Henley and Partners her yıl yaptığı gibi bu yıl da “Dünyanın en güçlü pasaportları listesi”ni yayınladı.

Listeyi yayınlayan şirket kendini “küresel vatandaşlık” şirketi olarak tanımlıyor ama yaptığı iş farklı ülkelerde yatırım yoluyla oturma izni ve vatandaşlık alma işlemleri.

Malta’dan Portekiz’e, oradan Karayip Ülkeleri’ne kadar onlarca ülkenin vatandaşlığını pazarlıyor.

İşi gereği de her yıl güçlü pasaportlar listesi yayınlıyor.

Yıllar boyunca listenin tepesinde Almanya yer aldı.

Merkel’in gidişiyle birlikte Almanya gerilemeye başladı ve ibre Uzakdoğu’ya kaydı, Singapur ve Japonya liderliği ele geçirdiler.

Bu yıl da listede Singapur 1., Japonya 2. sırada.

Onları Avrupa ülkeleri takip ediyor.

Türk medyası listeyi ele alırken hemen övünülecek bir şey buldu ve “Türkiye 3 basamak yükseldi” palavrasını sıktı.

Peki durum bu, Türkiye nerede, gerçekten 46. sırada mı!

Hemen söyleyeyim Türkiye 46. sırada doğru ama önündeki ülke sayısı 45 değil.

Çünkü mesela üçüncülük 6 ülke arasında paylaşılıyor.

Dördüncü sırada ise 7 ülke var.

Beşincilikteki ülke sayısı 5.

Yani Türkiye 46. ama önünde yer alan ülke sayısı çok daha fazla.

Peki 46.’lık iyi bir pozisyon mu!

Elbette değil.

Herkesin kıskandığı bir ülke olduğumuzu iddia ediyor bazıları ama bakın mesele güçlü pasaport listesinde önümüzde kimler var!

Mesela Yunanistan, yakın komşumuz.

6. sırada.

Akdeniz’deki ada ülkesi Malta 7.

Çekya ve Macaristan 8.

Birleşik Arap Emirlikleri 10, Malezya 12.

Ülke bile saymadığımız Kıbrıs Rum Kesimi 14.

Bulgaristan 15.

Ekonomisi bizden kötü tek ülke olan Arjantin 17.

Bu ülkelerin tümünün pasaportu bizden güçlü.

Bunun tam olarak ne anlama geldiğini moralinizi bozmamak adına yazmıyorum.

Böyle bakınca 46. olmak pek parlak bir şey değil.

Üç sıra yükseldiğimizi başlık yapmak ise züğürt tesellisi.

Oysa herkesin kıskandığı ve dünya lideri tarafından yönetilen bir ülke olduğumuzu zannediyorduk.

Bu Henley and Partners’ın yaptığı da iş mi!

İktidara görünmeyen kuleler

İstanbul’da yine ağır bir imar suçu işleniyor.

Etiler’in göbeğinde, eski polis okulu arazisinde üç adet devasa gökdelen yükseliyor.

Çevresi genel olarak bir iki katlı villalarla çevrili arazide, binaların 5-6 katı aşmadığı bir semtin orta yerinde 40 katlı olacağı söylenen ve giderek semaya yaklaşan üç adet beton hançer görülmemiş bir hızla yukarı doğru gidiyor.

Bana sorarsanız, İBB’nin en büyük ayıbı.

AKP döneminde alt yapısı kurulmuş olsa da, CHP’li İBB döneminde işlenen bir imar cinayeti.

İstanbul böyle imar cinayetleri gördü mü!

Gördü tabii.

AKP döneminde “Allah bizi affetsin” diye diye neler yapıldı.

Ondan önce Dalan döneminde Park Otel inşaatı vardı ama Sözen gelince engellemişti.

Tabii bir de Dolmabahçe’deki Gökkafes var ki, o da Anavatan Partisi hediyesidir ve en simgesel olan kent cinayetidir. Uğruna belediye sınırları değiştirilmiş arazisi bir o belediyeye, bir bu belediyeye bağlanmıştır.

Bu dönemin imar ayıbı da emin olun Polis Okulu arazisine yapılan bu üç kule olacak.

Kuleler o kadar yüksek ve o kadar olmaması gereken bir yerde yapılıyor ki, artık İstanbul’un her yerinden görünüyor Boğaziçi’nin ön görünümünü bile etkiliyor.

Ancak bu üç kulede benim en çok ilgimi çeken “iktidar medyasının” tavrı.

Kendi bozdukları yürüyen merdivenler üzerinden, kendi çabalarıyla özellikle tıkadıkları trafik üzerinden, olmayacak saçma sapan konular üzerinden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne saldıran iktidar ve iktidar yanlısı basın bu üç kule için gıkını çıkarmıyor.

Bu açık kent suçu ile ilgili en küçük bir eleştiri yapmıyor.

Bu kuleleri yine “Ekremci” dedikleri muhalif gazeteler ve yazarlar eleştirirken, iktidar cenahından ve iktidarın satılmış kalemşörlerinden çıt çıkmıyor.

Onlar için bu kuleler görünmezlik pelerini altında.

Otu boku eleştirenler bu kulelere gık diyemiyor.

Tabii o zaman da insan haliyle merak ediyor.

Bu kulelerin üzerini örten “görünmezlik pelerininin” sahibi kim!

Hem terör örgütü hem değil

ABD ilginç ve güvenilmez bir ülke.

Bir yandan İsrail ile birlikte Suriye’de HTŞ’yi kullanarak Esad iktidarını deviriyor, diğer yandan HTŞ’yi terör örgütü listesinden çıkarmıyor.

Biliyorsunuzdur, Heyeti Tahrir Şam yaklaşık 9 yıldır ABD’nin terör listesinde, Türkiye de 2018’den beri HTŞ’yi terör listesinde tutuyor.

Ahmet Hakan Coşkun’un kulaklığına “HTŞ’ye terör örgütü de” talimatının verilmesinin nedeni de bu zaten.

Ancak ABD bir yandan HTŞ’yi terör listesinde tutuyor, diğer yandan da HTŞ ile iş tutmaya devam ediyor, HTŞ ilk resmî yurt dışı gezisini ABD’nin ve İsrail’in bölgedeki en önemli partneri Suudi Arabistan’a yapıyor, Suudiler HTŞ’nin hamiliğine soyunuyor ve stratejik işbirliğinden söz ediyorlar.

Bu sırada daha da ilginç bir şey oluyor.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John Kirby bir soru üzerine HTŞ’yi terör örgütleri listesinden çıkarmaya niyetli olmadıklarını açıklıyor.

Tam da Trump’ın Suriye’yi ele geçirenlerin Erdoğan’ın adamları olduğunu söylemesinin üzerine.

Ortadoğu’da garip şeyler oluyor. Yine bir çoraplar örülüyor.

Ve gördüğüm kadarı ile temkinli konuşan ve aklı hâlâ başında olan tek kişi Hakan Fidan “Suriye’de İsrail mi güçlendi?” sorusuna yanıt verirken İsrail’in güçlendiğini reddetmeden “Biz de güçlendik” diyerek aslında durumun iktidar trolleri tarafından gösterilmeye çalışıldığı gibi olmadığını da özetliyor.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

İnsan gibi yaşamak istediğimiz zaman.