Trump’ın muhafazakâr sağ siyasetin kimlikçi politikalarını savunduğunu, ilkelere dayalı liberal değerlere itiraz ettiğini biliyoruz. “Kurulu düzen” nitelemesiyle değersizleştirdiği uluslararası ilişkileri altüst edecek hamleler yapmak istediği sır değil. Hıristiyan/Evanjelist milliyetçiliğinin savunusunu üstlendiğini rahip Brunson vakasından hatırlıyoruz. İzleyeceği politikayı öngörmenin zor olduğu genel kanaat. Trump anlık ve fevri kararlar alabilen, son kertede pazarlıkçı iş adamı reflekslerine güvenen bir kişi. Kurumlara, yerleşik kurallara, ilişkilere, uzmanlığa, nezakete itibar ettiği söylenemez. Bunlar popülist-otoriter kişiliklerin ortak özellikleri. O halde, popülist otoriterliğin el kitabında yazılı kuralları hatırda tutarak yazıya başlayalım.
Trump’ın dış politikada alacağı kararlar Türkiye’yi de ilgilendiren sonuçlar üretecek. Zira, küreselleşmiş bir dünyada yaşıyoruz. Bu önemli bağlacı dikkate almak yararlı olabilir.
Önce Ukrayna’daki savaşa bakalım: Rus işgalinin bir barış anlaşmasıyla değilse bile, ateşkesle dondurulması olası görünüyor. Trump, Rusya’yla uğraşmak istemiyor. Çünkü, asıl meselesi Çin’e odaklanmak. Bu süreçte Ukrayna’da Rusya’yı tatmin edecek bir ara çözümle, Çin-Rusya eksenini ayrıştırma politikası izleyecek. Ukrayna’da Rusya’nın genişlemesi ödüllendirilirse, hem uluslararası hukukun ilkeleri çiğnenecek, hem Karadeniz’deki yeni dengeler Türkiye aleyhine bozulacaktır. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren devletlerin egemen eşitliği, toprak bütünlüğü ve kuvvet kullanımından kaçınma ilkeleri değersizleşecek; kaba kuvvet yüceltilecek. Popülist otoriter liderlerin pek sevdikleri bu önemli ayrıntıyı şimdiden vurgulayalım.
Trump, Çin’in yükselişine ciddi şekilde meydan okumak ve güç gösterisi sergilemek isteyen son Amerikan Başkanı olabilir. Niyetinde ne kadar başarılı olabileceği kuşkulu görünse de Çin’e karşı gümrük vergisi ve kota silahlarını çekmesi bekleniyor. Türkiye’nin parçası olmak için çok çabaladığı Çin’in “kuşak-yol projesi” de Trump’ın politikalarından olumsuz etkilenebilir. Ukrayna’daki gelişmelerin alacağı yön Çin’i yalnızlaştırırsa, Uzak Doğu’da Tayvan ve Kuzey Kore konularına yeni boyutlar kazandırabilir. Köşeye sıkıştırılmak istenen Çin, Kore yarımadasında, güney Çin Denizi’nde ve Tayvan’da ABD’ni geri itecek misillemelere başvurabilir. Her ikisi de otoriter ve güçlü liderlik gösterme peşindeki Trump ile Şi’nin hesaplaşmalarının küresel ticareti daraltıcı yansımalarından Türkiye kaçınamaz.
Trump’ın başkanlığı döneminde Avrupa-Atlantik kurumlarında ve bilhassa NATO içinde ABD’nin sorumluluk üstlenmekten kaçındığını görebiliriz. Trump, Avrupa’nın güvenliğini Avrupalı müttefiklere terk etme eğilimi gösterebilir. Bu durum da Türkiye’yi olumsuz etkiler. Avrupalı müttefiklerin AB zemininde bağımsız bir Avrupa savunma kimliği geliştirmeye yönelmesi Türkiye bakımından sonuçlar doğurur.
Trump ve Netanyahu
Şimdi, güncel gelişmelerin ışığında Orta Doğu’ya bakalım.
Önce şu temel verileri dikkate almamız gerekebilir: Trump’ın ekibi Türkiye’ye baktığında “siyasal İslamcı bir rejim” görüyor. Zira Türkiye konusunda son yirmi yılı aşkın sürede biriken, algıyı aşan güçlü kanaatler var.
Trump’ın Orta Doğu’daki önceliği İsrail’in güvenliğini sağlamak. Bunun iç siyaset kaynaklı nedenleri de var. Sonraki öncelik İran ve Körfez’deki enerji güvenliği. Türkiye öncelikler listesinde daha alt sıralarda geliyor.
Trump ilk döneminde İsrail’in başkentini Kudüs’e taşımasını, Golan Tepeleri’ni ilhakını, İbrahimi Anlaşmaları’nı destekledi. Kudüs’te ABD Büyükelçiliği bir yerleşke bile açtı. Bunu kenarda not edelim.
Trump’ın, İsrail konusunda ve Filistin meselesinde Türkiye’nin bekleyebileceği adımların aksi yönde pozisyon alması yüksek olasılıktır. Bunu yaparken, Türkiye’nin sürekli gündemde tuttuğu, iç politikada taraftar kitlesi nezdinde çok revaçta olan Filistin davası, Kudüs meselesi gibi konuların kitleleri heyecanlandıran fakat içi boş bir popülist söylemden ibaret olduğu gerçeğinden hareket edecektir. Zira, Trump Türkiye’nin söylemlerinin İsrail’e fiilen zarar vermediğini, ikili ticaretin son bir yılda kesintiye uğramadan devam ettiğini gayet iyi biliyor.
Şimdi, yeni Trump döneminde ikili ilişkilerde izlenmesi gerekecek başlıklara bakalım:
1. İlk başlık, Türkiye-ABD ikili ticareti. Trump bu ticareti artırmak isteyecektir. Ama, çelik ihracatında Türkiye’ye geçmişte uygulanan kotaları hatırda tutalım. Türkiye’ye büyük çaplı bir ABD yatırımı da beklenmiyor. Dolayısıyla, bu alan pürüzsüz değil.
2. İkinci başlık, savunma sanayii. Artık bıkkınlık getiren S-400 meselesi devam ediyor. F-35 programından bu sebeple çıkarıldık. Trump ilk döneminde CAATSA yaptırımlarını ilk kez bir NATO müttefikine karşı yürürlüğe koydu. Hikmeti bilinmeyen S-400 konusu çözülebilecek gibi durmuyor. Milli tank, milli muharebe uçağı gibi projelerin bir yere varmadığını, eksiksiz bir hava savunmasının sadece İHA ve SİHA’yla mümkün olmadığını biliyoruz. Savunma sanayii yaptırımlarının kaldırılması için neden görünmüyor. Önümüzdeki dönemde, bu durum hava savunma sistemi açıklar veren, hava üstünlüğü kuramayan, caydırıcılığı azalan bir Türkiye algısını ortaya çıkarabilir.
3. Üçüncü başlık, Suriye.
Suriye 13 yıldır bir iç savaşın pençesinde kıvranıyordu. Savaş tam bir ekonomik faciaya yol açtı. Suriye'nin 65 milyar dolarlık milli geliri yüzde 85 azaldı ve fiilen 9 milyar dolara kadar indi. Üstelik ekonomisinin 2024 yılı sonunda yüzde 1,5 küçülmesi bekleniyor.
Kimsenin durduk yerde elini cebine atarak, Suriye’ye en az 500 milyar, belki 1 trilyon dolar vermesi beklenemez. Bunu Türkiye de yapamaz. Türkiye 2023’deki büyük depremin yıkımını hala atlatamadı. Unutmayalım: depremin ardından Türkiye’nin tarihinde ilk defa bir uluslararası yardım konferansı düzenlendi. Deprem zararı 105 milyar dolar seviyesinde hesaplandı, 10 milyar doların altında bağış toplanabildi. TOKİ tarafından deprem bölgesinde başlanan 480 projenin ancak yüzde 10’u tamamlanabildi.
Öyleyse, BM’nin terör örgütü listesindeki HTŞ yönetimi altında yaşayan Suriye’yi kim ayağa kaldıracak?
Türkiye, bugün Katar’la birlikte Suriye’de ortak bir proje yürütüyor. Ancak, fiili durumdan en kazançlı çıkan İsrail oldu. Trump, Suriye’yi toparlama meselesini Türkiye’nin üzerine bıraktı. AB’nin katkısının demokratikleşme ve azınlıkların korunması koşullarına bağlanacağı açık. Körfez-Arap ülkeleri de HTŞ rejiminin gerçek niyetinden emin olmadan yardım konusunda acele etmeyecektir.
Bir de tabii kuzeydoğu Suriye konusu ve Türkiye’nin bitmeyen Kürt ayrılıkçılığı korkusu var.
DEM Parti heyetinin MHP lideri Devlet Bahçeli ile TBMM'deki görüşmesinden
Türkiye’de yeni başlayan, adı ve içeriği belirsiz “barış süreci”nin zamanlaması Trump göreve başlamadan ön almak amacıyla seçildiğini düşündürüyor. Halbuki, umulanın aksine, Trump SDG’ye desteğini kesmeyebilir, ABD bölgeden çekilmeyebilir. Eğer tersi olur da ABD Fırat’ın doğusundan çekilirse, bu defa Türkiye’deki “barış süreci” sekteye uğrayabilir. Çünkü ABD Suriye’den ayrılırsa, SDG Suriye’deki merkezi yönetime katılır. Böylece, aslında YPG/PYD tehlikesine karşı bir kaldıraç olarak tasarlandığı anlaşılan “barış süreci”nin içi boşalır. Dolayısıyla, her iki olasılıkta da Türkiye’yi ve “barış süreci”ni sorunlu bir dönem bekliyor olabilir.
Vurgulamakta yarar var: ABD’nin asıl öncelikleri İran’ı köşeye sıkıştırmak ve etkisiz hale getirmek, İsrail’in güvenliği garanti etmek, İbrahimi Anlaşmaları’nı uygulatmak. Bunlar olmadan ABD Suriye’den, Irak’tan, Ürdün’den çekilmeyecektir. Trump öngörülmesi zor bir lider olabilir. Bunu herkes söylüyor. Fakat, değişmeyen bir şey var: ABD’nin küresel bir devlet olarak öncelikli çıkarları. Bu çıkarlar Trump’ın da öncelikleri. Öyleyse, görünen o ki, Trump döneminde Suriye dosyasında da Türkiye’yi önemli zorluklar bekliyor.
Trump ve Erdoğan
4. Son başlıkta, başlangıçta bahsettiğim popülist-otoriter liderlerin el kitabına dönelim: Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paylaştıkları ortak özellikler nedeniyle her konuda iyi anlaşacaklarını düşünmek yanlış bir öngörü olabilir. Liderler düzeyinde sanıldığının aksine pek çok anlaşmazlık ortaya çıkabilir. Buna hazırlıklı olmamızda yarar var. Rahip Brunson krizini, Türk ekonomisinin 2018-2021 döneminde içine girdiği çöküş sarmalını, Trump’ın “ekonominizi bitiririm” tehditlerini, “akıllı ol” ikazlarını hatırlamak yeterli olabilir.
Türkiye’nin 2023 depremlerinden sonra zaten bozuk olan ekonomisinin omurgası tahrip oldu. Dünyanın en yüksek 5. enflasyonuna sahibiz, ciddi bir ekonomik daralma ve teknik stagflasyon yaşıyoruz. Kronik bir yoksulluk döngüsündeyiz. Gelir dağılımı ve toplumsal dengeler çok bozuldu. 8 ila 10 milyon sığınmacı ve göçmene ev sahipliği yapıyoruz. Teknolojik yenilikçiliğin ve bilimsel gelişmenin uzağına savrulduk. Hukuk devleti yerini kanun devletine bıraktı. Ekonomiyi yüzdürmenin yolu Batı’dan gelecek sıcak para girişlerine bağlı. Toplumsal kutuplaşma ve gerginlik had safhada. Böylesi derin zafiyetler ve açmazlar yaşarken, Türkiye’nin Trump’ın aşırıya gidebilecek politikalarına direnebileceğini veya “stratejik otonomi”yle davranabileceğini düşünmek yanıltıcı olur. 20 Ocak eşiğinden önce bunları hesaba katarak düşünsek iyi olabilir…
We know that Trump defends the identitarian policies of the conservative right wing and objects to liberal values based on principles. It is no secret that he wants to make moves that will upset international relations, which he devalues by describing the “established order”. We remember from the Pastor Brunson case that he has taken on the defense of Christian/Evangelical nationalism. It is a general opinion that it is difficult to predict the policies he will follow. Trump is a person who can make instant and impulsive decisions and who ultimately relies on the reflexes of a bargaining businessman. It cannot be said that he respects institutions, established rules, relationships, expertise, and courtesy. These are the common characteristics of populist-authoritarian personalities. So, let’s start the article by remembering the rules written in the handbook of populist authoritarianism.
Trump's foreign policy decisions will produce results that also concern Turkey. Because we live in a globalized world. It may be useful to consider this important conjunction.
Let's first look at the war in Ukraine: It seems likely that the Russian occupation will be frozen, if not with a peace agreement, then with a ceasefire. Trump does not want to deal with Russia. Because his real issue is to focus on China. In this process, he will pursue a policy of separating the China-Russia axis with an interim solution that will satisfy Russia in Ukraine. If Russia's expansion in Ukraine is rewarded, both the principles of international law will be violated and the new balances in the Black Sea will be disrupted against Turkey. The principles of sovereign equality of states, territorial integrity and refraining from the use of force, which also concern Turkey, will be devalued; brute force will be glorified. Let's emphasize this important detail, which is very popular with populist authoritarian leaders, right now.
Trump may be the last American President who wants to seriously challenge China’s rise and make a show of force. Although it seems doubtful how successful he will be in his intentions, he is expected to pull out his weapons of tariffs and quotas against China. China’s “belt-road project,” which Turkey has been working hard to be a part of, may also be negatively affected by Trump’s policies. If the developments in Ukraine isolate China, they could add new dimensions to the Taiwan and North Korea issues in the Far East. China, which is being cornered, may resort to retaliation that will push the US back on the Korean Peninsula, the South China Sea and Taiwan. Turkey cannot avoid the global trade-shrinking repercussions of the showdowns between Trump and Xi, who both seek to show authoritarian and strong leadership.
During Trump’s presidency, we can see that the US is avoiding taking responsibility in Euro-Atlantic institutions and especially in NATO. Trump may tend to leave Europe’s security to European allies. This situation will also negatively affect Turkey. The European allies’ tendency to develop an independent European defense identity on the EU grounds will have consequences for Turkey.
Trump ve Netanyahu
Now, let's look at the Middle East in light of current developments.
First, we may need to consider the following basic data: When Trump’s team looks at Turkey, they see a “political Islamist regime.” Because there are strong opinions about Turkey that have accumulated over the last twenty years and go beyond perception.
Trump's priority in the Middle East is to ensure Israel's security. There are domestic political reasons for this. The next priority is Iran and energy security in the Gulf. Turkey is lower on the list of priorities.
In his first term, Trump supported Israel moving its capital to Jerusalem, annexing the Golan Heights, and the Abraham Accords. The US Embassy even opened a campus in Jerusalem. Let's note this as a side note.
It is highly probable that Trump will take a position opposite to the steps Turkey might expect regarding Israel and the Palestinian issue. In doing so, he will act on the fact that issues such as the Palestinian cause and the Jerusalem issue, which Turkey constantly keeps on the agenda and which are very popular among its supporters in domestic politics, are nothing more than empty populist rhetoric that excites the masses. Because Trump knows very well that Turkey's rhetoric does not actually harm Israel and that bilateral trade has continued uninterrupted for the past year.
Now, let's look at the topics that will need to be monitored in bilateral relations in the new Trump era:
1. The first topic is Turkey-US bilateral trade. Trump will want to increase this trade. But let's remember the quotas applied to Turkey in the past in steel exports. A large-scale US investment in Turkey is not expected. Therefore, this area is not smooth.
2. The second heading is the defense industry. The S-400 issue, which has become tiresome, continues. We were removed from the F-35 program for this reason. Trump implemented CAATSA sanctions for the first time against a NATO ally in his first term. The S-400 issue, the wisdom of which is unknown, does not seem to be resolved. We know that projects such as national tanks and national combat aircraft have not gone anywhere, and that complete air defense is not possible with only UAVs and SIHAs. There is no reason to lift defense industry sanctions. In the upcoming period, this situation may create the perception of a Türkiye with air defense system deficits, unable to establish air superiority, and diminishing deterrence.
3. Third heading, Syria.
Syria has been in the grip of a civil war for 13 years. The war has caused a complete economic disaster. Syria's national income of $65 billion has decreased by 85 percent, effectively dropping to $9 billion. Moreover, its economy is expected to shrink by 1.5 percent by the end of 2024.
No one can be expected to reach into their pockets and give at least 500 billion, perhaps 1 trillion dollars to Syria for no reason. Turkey cannot do this either. Turkey still has not overcome the devastation of the great earthquake in 2023. Let's not forget: an international aid conference was held for the first time in Turkey's history after the earthquake. The earthquake damage was calculated at 105 billion dollars, and less than 10 billion dollars in donations were collected. Only 10 percent of the 480 projects started by TOKİ in the earthquake zone have been completed.
So, who will help Syria recover from the rule of HTS, which is on the UN's terrorist list?
Turkey is currently carrying out a joint project in Syria with Qatar. However, Israel has been the one to benefit the most from the actual situation. Trump has left the issue of rehabilitating Syria to Turkey. It is clear that the EU's contribution will be tied to the conditions of democratization and protection of minorities. Gulf Arab countries will also not rush to provide assistance without being sure of the HTS regime's true intentions.
And of course there is the issue of northeastern Syria and Turkey's unending fear of Kurdish separatism.
From the meeting of the DEM Party delegation with MHP leader Devlet Bahçeli in the Turkish Grand National Assembly
The timing of the newly launched “peace process” in Turkey, whose name and content are unclear, suggests that it was chosen to preempt Trump’s inauguration. However, contrary to expectations, Trump may not end his support for the SDF, and the US may not withdraw from the region. If the opposite happens and the US withdraws from east of the Euphrates, this time the “peace process” in Turkey may be disrupted. Because if the US leaves Syria, the SDF will join the central government in Syria. Thus, the “peace process,” which was originally designed as a lever against the YPG/PYD threat, will be emptied. Therefore, in both cases, a problematic period may await Turkey and the “peace process.”
It is worth emphasizing: The US's main priorities are to corner and neutralize Iran, guarantee Israel's security, and enforce the Abraham Accords. Without these, the US will not withdraw from Syria, Iraq, or Jordan. Trump may be a difficult leader to predict. Everyone says this. However, one thing has not changed: the US's primary interests as a global state. These interests are also Trump's priorities. So it seems that significant difficulties await Turkey in the Syrian dossier during the Trump era.
Trump and Erdogan
4. In the last section, let's return to the populist-authoritarian leaders' handbook that I mentioned at the beginning: It may be a wrong assumption to think that Trump and President Erdoğan will get along well on every issue because of the common characteristics they share. Contrary to popular belief, many disagreements may arise at the leadership level. It would be beneficial for us to be prepared for this. It may be enough to recall the Pastor Brunson crisis, the spiral of collapse that the Turkish economy entered between 2018 and 2021, Trump's threats of "I will end your economy" and his warnings to "be smart".
The backbone of Turkey’s already broken economy after the 2023 earthquakes has been destroyed. We have the world’s 5th highest inflation rate, we are experiencing serious economic contraction and technical stagflation. We are in a chronic cycle of poverty. Income distribution and social balances have deteriorated greatly. We are hosting 8 to 10 million refugees and immigrants. We have been thrown away from technological innovation and scientific development. The rule of law has given way to the rule of law. The way to keep the economy afloat depends on hot money inflows from the West. Social polarization and tension are at their peak. While experiencing such deep weaknesses and deadlocks, it would be misleading to think that Turkey can resist Trump’s policies that may go too far or act with “strategic autonomy.” It might be good to think by taking these into account before the threshold of January 20…