Süreç izleme notları II

Bundan iki ay önce, Medyascope’da “Yeni Süreç İçin İzleme Notları“nı yazdım. Şimdi, olağanüstü bir hızla devam eden ve Suriye’deki gelişmelerle yepyeni boyutlar kazanan süreç için, aşağı yukarı aynı güzergahı izleyen bir ara rapora ihtiyaç var gibi. (İtalik bölümler, önceki yazıdan kopyalanmış cümlelerdir)

Muhtemelen önümüzdeki günlerde yeni başlıklarla yeni değerlendirmeler gerekecek. Önümüzdeki yılın baskın gündemi de yine bu başlık etrafında olacak.

1- Bir “süreç” var mı ve nedir?

“Bazı şeylerin aynı kalmayacağı, sürerken ve bittiğinde -iddia edilen çeşitli hedeflere yaklaşmasa bile – önemli etkiler yaracak bir süreç yaşanıyor.” 

İlk yazıyı yazdığımda, tartışmanın ana ekseni, böyle bir sürecin var olup olmadığı veya olup olmayacağı hakkındaydı. Şimdiki tartışmalar ise bu başlığın altının nasıl doldurulacağı ve ağırlığının hangi coğrafyada olduğu üzerine. Ancak şu cümle harfiyen gerçekleşti: “İç ve dış aktörler her yolla dahil olmak için hareketlenmiş görünüyor. Pozisyonlar ve fonksiyonlar değişiyor.” Mesela Suriye’de kime terörist dendiği, kimin “güvenlik gücü” olarak isimlendirildiği, giyilen kıyafetle sınırlı kalmaksızın değişti. İç politikada ise kimin zarar göreceği, kimin faydalanacağı peşin çıkarımları tamamen yenilendi. Ayrıca “nereden çıktı şimdi bu” sorusunun cevapsız veya fazla basit olduğu artık pek iddia edilmiyor.

2- İç dinamik – dış dinamik ağırlığı

“İç ve dış dinamiklerin süreçteki ağırlığı tartışmaları, ilk görünenle her şeyi açıklamanın ne kadar sorunlu olduğunu gösterdi.” 

Bugün, iç ve dış dinamiklerin nasıl birbirinin içine girdiği açıkça görülüyor. Ancak, bunu sadece basit propaganda malzemesi olarak görmekte ısrar etmek, hâlâ bazı şeyleri gölgeliyor. “Sürecin zamanlaması ve ilerleme hızı konusunda birden fazla dinamiğin ve birbirleriyle ilişkilerinin etkili olduğunu düşünmek hiç yanlış olmaz.” Muhtemelen önümüzdeki süreçte de iç ve dış dinamik ilişkisini yine dolaşık halde göreceğiz. “Meselenin güncel ve tarihsel özelliği nedeniyle ve başlatan aktörlerin öncelikleri itibarıyla, iç dinamiğin daha belirleyici olduğu fikrim” hâlâ değişmedi. İmralı görüşmesiyle, ağırlık meselesinde yeni bir denge ortaya çıkabilir elbette. 

 3- Önceki süreçten farkları

Bu süreç, “hızı ve muhtemel hedefi açısından önceki süreçten hayli farklı. Fakat ilk reaksiyonlar, kullanılan semboller ise fazlasıyla benzer.” Ezberler zaten hiç değişmiyor ya da çok dirençli.

Öcalan yine en önemli aktör ama özellikle Suriye’deki gelişmeler sonrasında, daha araçsal bir konuma itilme ihtimali büyüdü. Ayrıca aktif olabilecek bütün aktörler inisiyatif vekaletini hâlâ ona devrediyor. Özellikle iktidar sözcülerinin meseleyi yerleştirdiği konjonktürel ve tarihsel perspektif, devletin vaat demetinden ziyade, “Kürtlerin vazifeleri” ya da “netleşmeleri” hakkında. “Önceki süreç ‘çözüm’ ön ekiyle kodlanmıştı ama herhangi bir şeyi çözmedi, böyle bir hevesi olduğu da tartışmalı. Şimdi de aynı şüphe güçlü.” Çünkü neye çözüm dediği ve bunun hangi zemini işaret ettiği, bu yeni süreçte özellikle boş bırakılmış sayfa.

4- Bahçeli’nin rolü

“Bu sürecin başlatıcısının Bahçeli olması çok önemli farklardan biri. Bahçeli’nin hamleleri, kişisel veya ‘siyasi’ olmadığı iması taşıyor”du. Bahçeli geçen sürede hız tazyiki yapmayı hep sürdürdü.

Sürecin Suriye bölümünde yaşananlar, Bahçeli’yi harekete geçiren ana motivasyon hakkındaki kanaatleri epey değiştirdi. Önceki süreçte yıpranmış Erdoğan ile -daha ikna edici olmak için- rol paylaşımı yaptığı veya panik halinde gelişigüzel düğmelere basıldığı fikri, iki ay öncesine göre çok daha zayıf. Ayrıca uzun suskunluğun ardından Erdoğan ve Fidan gibi isimlerin görünürlüğü, sürecin yaratan zemine ve nereye ilerleyebileceğine yeni bir içerik kazandırdı. Bahçeli’ye ip atanlar da, ipi çektiklerinde ucunda pek bir şey bulamadı. Gelişmenin Bahçeli’nin kişisel kerameti olmadığı ve pek yalnız olmadığını gösterdi ama şimdi rota konusunda bu pozisyonunun tazelenmesi ve biraz netleşmesi beklenebilir. 

5- “Devlet ve iktidar aklı”

Bu “son hamle, ister Erdoğan’ı kurtarmak, isterse sıkıştırmak için yapılmış olsun, iktidardaki hakim blok mücadelesiyle ilgili bir boyutu var.”

Tarihi misyon tarif eden Mehmet Uçum’dan Hakan Fidan’a, -“PYD olmazsa oradaki varlığımızı açıklayamayız diyen”- emekli generalden -“sonu kesin tasfiye”- diyen Milli Savunma Bakanı’na kadar çeşitli isimlerin, iktidarın siyasi reflekslerini aşan bir sürekliliğe vurgu yapmalarına tanık olduk. Süreci başlatma gerekçeleri ve öncelikleri konusundaki farkların, süreci yönetme açısından da gündemde olduğuna dair, Barçın Yinanç’ın yazısını da buraya bırakayım. Süreci hızlandırmak için zorlayan Bahçeli’ye direnen ve ağırdan alan Erdoğan ve ekibi, nimetler konusunda ise aceleciliğe fazla hevesli.

6- Bu iş nereye varacak?

“Bütün süreçler, başlatanın niyetinden veya beklediği sonuçtan ibaret veya ona mahkum değil. Hele toplumsal ve siyasal süreçler asla doğrusal ilerlemiyor.” 

“Bazen de sürecin görünen amacı gibi algılanan veya sunulanlar, nihai hedefi perdeleyen bir fonksiyon kazanır. Süreç, belki de başka bir sürecin öncülüdür. Mevcut veya süreçte dahil olan aktörler, oluşan zemini bambaşka bir sonuç veya pozisyon için değerlendirebilir, kullanabilirler veya değiştirebilirler.” “Uzattığımız elin kıymetini bilemediler”, başka bir sürecin öncülüğüne meşruluk atfetmek için sık sık kullanılır. Bunların hepsi yeni durum için hâlâ geçerli. Özellikle Suriye sahasından Türkiye’ye taşınacak siyasi ganimetlerle risklerin ağırlığı, zaman terazisinde bambaşka dengeler yaratabilir. Özellikle Suriye’deki ve Türkiye’deki Anayasa süreçlerini paralel hale getirme gayretinin geleceği fazla şüpheli.

7- Süreç kimi rahatlatacak?

“Sürecin nereye varacağı sorusunun cevabı çeşitli başlıklar için farklı olabilir. Geçen sefer de pek yaklaşılmamış sahici ‘çözüm’, bu sefer de en uzak ihtimal.” 

Bahçeli’nin açtığı yeni süreç hiçbir aşamasında bir “çözüm” perspektifi ortaya koymadı. Demokratikleşme veya normalleşme, bir programa bağlanmıyor ve gereklilik olarak görülmüyor hatta ortada bir sorun olduğu bile kabul edilmiyor. İki ay içinde değişen fazla bir şey yok. “Dış dinamik ve iç dinamik ağırlıklarına göre farklı çıkarımlar yapılıyor. Aktörlerin çözüm öncelikleri başka ve karşıdakini de tam tartamıyorlar”. Ancak Erdoğan ve yakın çevresinin çok uzun zamandır yoksun kaldıkları “hikâyeyi” bulma ihtimaline çok yüklenecekleri anlaşılıyor. Bu yaklaşım, herkes için -küçük de olsa- pozitif çıktı olasılığını artırmıyor, aksine çok düşürüyor. Siyasete alan açmaktan ziyade, gönüllü tasfiye de ciddi bir olasılık.

8- İç politikadaki erken etkiler

“Süreç, iç politikada önemli değişiklikler yaratmaya aday. Daha şimdiden ciddi etkiler yarattı ve burada kalsa bile bu etkilerin bazıları daha ileriye taşınacak.” 

İktidarın, “asgari ücret cesaretine” de neden olan, gündem avantajı konusunda abartılı bir iyimserlik içine girdiği görülüyor. Ancak, uzun bir süredir “anketlerde birinci parti olma” iddiasıyla idare edebilmiş muhalefetin, gündem inisiyatifi yanında seçmenin ilgisini de kaybettiği zemine doğru ilerlendiği ortada. Kürt siyasi hareketi açısından ise “siyaset alanı” açılabileceği vehminin hâlâ tartışmalı olduğu söylenebilir. İmralı izni, bir mutabakat zemini bulunduğu yorumunu haklı kılabileceği gibi, öneminin artık azaldığı biçiminde de değerlendirilebilir. Meclis aritmetiğindeki hareketlilik ise önümüzdeki yılda AKP kongresi ve kabine ile devam edecek yeni bir tahkim atağının işareti olabilir. 

9- Reaksiyon kabızlığı

“Sürpriz bir aktör tarafından, beklenmedik bir zamanda ve fazla hızlı başlayan süreç, çok sağlam görünen veya zannedilen bazı pozisyonların tartışılmasına neden oldu.” 

Siyaseti anket yüzdeleriyle okuyarak yapanlar için artık daha zor bir dönem başlıyor. Sürecin iç dinamiklerini ve özellikle de Suriye odaklı dış dinamiklerini baştan itibaren bir algılama sıkıntısı var. Özellikle muhalefetin “iktidarın becerememesi” üzerine oturtulmuş “kazanma” stratejisi, -galiba çaresizlikten- tazelenmiş görünüyor. Suriye’de veya Türkiye’de, sürecin muhtemel risklerine bel bağlamış avuntu yaygın. Ancak ekonomide olduğu gibi, iktidarı “beceremedikleri” ile eleştirmek kadar, “becerdikleriyle” de sorgulamaya başlamayan, ihtimaller yerine olanlar üzerine de söz söyleyebilen bir muhalefet, hatta düşünme biçimi boşluğu devam ediyor.

10- Dış dengeler 

Sürecin Suriye’deki gelişmeler dolayısıyla, küresel konjonktürle yakın bağlantısı vardı ve yine olacak. Eski dengeler ve ezberlerin gözden geçirilmesi gerekecek.

Kürt meselesi konusunda inisiyatifsizliği ve bazen de komplo aklını çağıran “uluslararasılaşma” etiketi, artık Türkiye siyasetinin bütünü için geçerli. Bir zamanlar  muhalefet kamuoyunda “Erdoğan’ın yalnızlaşması” diye özetlenen iç serinletici yorum, artık -en azından bugün itibarıyla- çok kuvvetli değil. Dünyadaki ve bölgedeki pek çok aktörün Trump dönemi başlamadan, döneme en hazır hale gelmeye çalıştığı ortada. Bütün aktörlerin beklediklerini alabilmek için hazırladıkları yeni yıl hediye paketlerini de takip etmek lazım. “Kazanım koruma” veya eldekini tutma önceliğine dayalı pazarlık süreci, daha iyisini bekleme ihtimalini azaltıyor. Küresel olarak zordakileri rahatlatma yerine, güçleri maksimize etme yaklaşımı çok daha popüler.

Yılın son yazısı olarak, belki biraz iç karartıcı oldu. Ancak önümüzdeki yılın hatta belki önümüzdeki haftanın gündeminin ağırlıklı başlığı bu olacak gibi görünüyor. Bu gündemin diğer sorunlar ve siyasi denge açısından yaratacağı sonuçlar, herkesi etkileyecek. Dolayısıyla süreci mümkün olduğunca çok açıdan izleme çalışmak, başa gelecekleri kestirmek kadar, müdahale imkanlarını ve -eğer varsa- fırsatları görebilmek için de gerekli. Belki önümüzdeki aylarda yeni bir izleme notları gerekir.

Durum nasıl görünürse görünsün, daha iyi bir yıl bekleme, umma hakkımızı kimse elimizden alamaz. Herkese iyi yıllar.