Suriye'yi yarım asırdan fazla bir süre yöneten sosyalist, laik, Arap milliyetçisi Baas'ın yerine gelen İslamcı ideolojiye sahip Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) öncülüğünde ülkede oluşturulacak yeni sistemin nasıl olacağı, Suriye'nin etnik/dini/mezhepsel çeşitliliğine saygı gösterilip gösterilmeyeceği hem uluslararası camia hem Suriyeliler için merak konusu.
Suriye'nin şu andaki fiili başkanı olarak görülen Ahmed el-Şera, yeni sistemin çoğulcu olmasından azınlıkların tüm haklarının korunmasına kadar pek çok konuda ılımlı ve herkesin duymak istediği mesajlar veriyor, radikallere ve IŞİD'e karşı olacağını söylüyor.
Ama önümüzdeki döneme dair soru işaretleri çok.
Suriye'nin Nusayrileri, Hıristiyanları, Dürzileri ve laik/muhafazakâr ama din temelli veya Selefi bir yönetime karşı olan Sünnileri, bu nispeten olumlu havaya mukabil kaygılılar.
HTŞ'nin takiye yapmadığından emin olamıyorlar.
Mart ayına kadar görev yapacağı ve sonra yerini geçiş hükümetine bırakacağı söylenen ara dönem HTŞ hükümetinde kadın yoktu; sonradan, aynı zamanda Türk vatandaşı olan Ayşe el-Dib dahil edildi.
Ama diğer hükümet üyelerinin aksine kabinede bakan unvanıyla değil, "Kadın İşleri Ofisi Başkanı" olarak yer alması, HTŞ'nin kadın-erkek eşitliği ve kadının toplumdaki yeri konusundaki anlayışını mı yansıtıyor sorusunu sorduruyor.
Yeni anayasanın hazırlanması süreci başlatıldı.
İlk olarak anayasa taslağını yazacak komite kurulacak.
Ülkenin idari yönetiminin nasıl olacağı ve uygulanacak yasaların kaynağı, bu çalışmada en hassas konuları oluşturuyor.
Suriye'nin geleceğini şekillendirecek bu temel belgenin sonuçlandırılmasının kolay olmayacağını tahmin ediyorum.
Bu süreç sonundaki iyi senaryo, çok partili/çok adaylı serbest seçimler yapılabilmesi; kötü senaryo ise, HTŞ'nin silah gücü ve siyasi manevralarla, olağanüstü hâl gerekçeleri ileri sürüp yönetimini devam ettirmeye çalışmasıdır.
Umalım ki iyi senaryo gerçekleşsin.
Suriye'deki silahlı grupların kendilerini lağvetme ve Savunma Bakanlığı çatısı altında birleşme konusunda anlaşmaya vardıklarının açıklanması çok önemli ve olumlu bir gelişmedir.
Ama ayrıntılar henüz bilinmiyor ve bütün grupların bu mutabakata dahil olup olmadığı sarih değil.
YPG sözcüsü, AFP haber ajansına yaptığı açıklamada Savunma Bakanlığı çatısı altına girme olasılığını yekten reddetmedi ancak bu konunun örgütle "doğrudan konuşulması gerektiğini" ifade etti.
YPG, kontrolünü fiiliyatta başkasına vermeyen bir formül bulunmasında ısrarlı olacaktır.
YPG'nin yanı sıra, Dera ve güney bölgelerindeki diğer silahlı grupların henüz bu mutabakata katılmadıkları söyleniyor.
Silahlı radikal, cihatçı gruplar, IŞİD'liler ve yabancı terörist savaşçılar da sistemin dışında kalacaklardır.
HTŞ, tüm silahlı grupların devlet mekanizmasına dahil edilmesinde kararlıysa, 2020'de Hurras el-Din ve benzeri grupları kontrol altına almak için İdlib'de yaptığı operasyonu, bu kez, söz konusu gruplara Suriye çapında yapması gerekecektir. Kolay bir iş olmayacaktır.
Güncel kamuoyu yoklamaları Türkiye'de iktidarın Suriye'deki gelişmeleri, bugün için, iç siyasette kazanca dönüştürebildiğini gösteriyor.
Türkiye'nin devlet aklı ve yönlendirmesiyle vereceği destek, Suriye'de sistemin oturtulmasına, ekonominin toparlanmasına ve güvenlik güçlerinin tanzimine önemli katkı sağlayabilecektir.
Suriye'yle çok sayıda karşılıklı ziyaretin olacağı, yetkililerin, uzmanların karşılıklı gelip gideceği bu süreçte, Türkiye tarafından bol görselli ve subliminal mesajlı ziyaretlerin, ayrıca, üst düzey devlet yetkililerinin bazı açıklamalarının, iç siyaset odaklı, özensiz ve ideolojik sevince dayalı "hakim güç" şovlarının, Türkiye'nin Suriye'deki konumu ve etkisi bakımından yarardan çok zarar getireceği göz ardı edilmemelidir.
Türkiye açısından en önemli iki boyuttan biri olan sığınmacılardan henüz 25 bin kişi geri dönmüş. Suriye'de istikrar tesis edilir ve yeni yönetim güven verirse dönüşler artacaktır.
Bununla da bağlantılı olarak, Suriye halkının günlük yaşamının ve ekonomik koşulların iyileştirilmesi çok önemli olacak. Suriyeliler, elektrik ihtiyacının öncelikli mesele olduğunu söylüyor.
Türkiye ile Suriye arasında yıllardır ciddi bir etkileşim oluştu. İki ülkeden birinde yaşanan gelişmelerin diğerine yansıması çok fazla.
Suriye gibi Türkiye'nin de gündeminde anayasa değişikliği olması ve her iki ülkede bu çerçevede yapılan tartışmalarda, Kürtlerle ilgili boyutun öne çıkması ilginç bir durum.
Öte yandan, yanı başımızdaki Suriye'yi selefi ideolojiye dayanan bir yapının yönetmesinin ülkemize yansımaları da üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.
Bu iki konu bağlamında pek çok senaryo oluşturulabilir.
Fotoğraflarla dünyadan haberler
Hepsini göster 30
Üçüncü ülkelerin dahline gelince;
ABD, Suriye olayına hem IŞİD ve YPG hem İsrail'in ve çıkar ortaklığı bulunan körfez ülkelerinin güvenlikleri merceğinden bakıyor.
ABD'nin Trump dönemi Suriye politikası konusunda hala karışık sinyaller geliyor.
Trump'ın Suriye'de kalmaya gönlü olmasa da Suriye'den tamamen çekileceğini beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Gelişmeler, Türkiye'nin önümüzdeki dönemde, İsrail ve ABD çıkışlı krizlerle uğraşmak durumunda kalabileceğine işaret ediyor.
Suriye, son yıllarda düşman ülkeler kimliğine bürünen Türkiye ile İsrail arasında bir nevi cephe hattı halini alıyor.
Önümüzdeki dönemde, Suriye'nin egemenliğinin korunmasına ve savunmasına yardımcı olunması üzerinden, Türkiye ile İsrail arasında bir tırmanma olabilir.
İsrail'in PKK/YPG'yle ilişkileri hep vardı ama bunları elinin altında tutmakla yetiniyordu.
Son dönemde ise strateji değiştirdi ve Türkiye'de iktidarın Hamas'a verdiği açık desteğe karşı "Kürtler" olarak genelleştirdiği YPG'ye açık destek verilmesi denklemini kurdu.
ABD'li senatörlerin YPG'yle irtibatlı olarak Türkiye aleyhine yaptıkları gayet olumsuz açıklamaların arkasından da İsrail ve Yahudi lobisi çıkacaktır.
Doğu Akdeniz'de de Türkiye ile Rum-Yunan ikilisi ve İsrail, deniz yetki alanları/karasuyu sınırları nedeniyle karşı karşıya gelebilir.
Rusya, Suriye'de bağlılıkları olmayan, tamamen çıkar odaklı bir politika izliyor. Menfaatleri korunduğu sürece yönetimde kim olursa onunla işbirliği yapacak bir yaklaşım sergiliyor.
İran'ın üst düzey yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar, bu rejimin ağzından yazan basın organlarında ve sosyal medyada yer alan haber ve yorumlar, İran'ın Suriye'den kolay kolay vazgeçemeyeceğini, mevcut durumu tersine çevirmek için fırsat kollamanın ötesinde, fırsat yaratmak için çalışacağına işaret ediyor.
Suriye'nin geleceği bakımından önümüzdeki dönemde en önemli olduğunu düşündüğüm riskleri sıralayarak sonlandıracağım:
Selefi grupların katı bakış açılarını Suriye'nin geri kalanına dayatmaları ve toplumun kendileri gibi düşünmeyen diğer kesimlerini baskılamaları.
YPG'nin ABD ve başka ülkelerin desteğiyle, özerk yönetim projesini hayata geçirme yolunda ilerlemeye çalışması.
İsrail ve başka ülkelerin, Kürtleri, Dürzileri ve Nusayrileri ayrılıkçılığa teşvik etmeleri.
Esad ailesi ve destekçilerinin, İran'ın, Rusya'nın ve siyasi İslam yönetiminden rahatsız olan bazı bölge ve bölge dışı ülkelerin desteğiyle, yönetimi yeniden ele geçirmeye çalışmaları.
Esad rejimi bakiyelerinin (muhaberat elemanları, Şebbiha, özel birlik mensupları) ve İran servislerinin, toplumda gerginlik yaratma, halkı sokağa dökme ve farklı kesimleri karşı karşıya getirme amaçlı provokatif operasyonlar yapmaları.
Bu olasılıkların hepsi, henüz hâlâ çok kırılgan olan Suriye'nin yeniden kaosa ve iç savaşa sürüklenmesine yol açabilecek niteliktedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.