"Polonez işçileri” diye bir yan gündem var Türkiye’de… Onu iktidara yakın medya pek görmüyor.
Bir sucuk fabrikası Polonez.. Polonez Et adıyla bilinen firma, Siniora Gıda ve İmalat PLC; et ve şarküteri ürünleri üreten çok uluslu bir gıda endüstrisi şirketi. Şirketin Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Filistin’de üretim fabrikaları bulunduğu belirtiliyor. Firma 30 yıldır İstanbul Çatalca’da faaliyet gösteriyor.
İşte orada, yönetimin, Tek Gıda İş sendikasına geçtikleri gerekçesiyle etik dışı gerekçeler göstererek işçileri işten çıkardığı iddia ediliyor ve işçiler buna tepki gösteriyor.
Kadınlı – erkekli bir işçi grubu bu. Görüntülere bakıldığında bölge halkının yansıması bu işçi grubu. Halktan insanlar…
Direnişe polis müdahalesi oluyor. Bulundukları yerden çıkarılmak isteniyorlar. Kadınlı – erkekli grup kar – yağmur demeden bir muhatap bulmak için bekleşiyorlar. Bir gün kefen giydiler, açlık grevi yaptılar, hastanelik olanlar oldu, yine kimseden ses yok. En son bir grubu fabrika önünde nöbetçi bırakarak, Ankara’ya doğru yürümeye başladılar. Yürüyüş de yer yer polis – jandarma tarafından engellendi.
Belli ki Ankara’da birilerinin kendilerini duyacağını düşündüler. Ne de olsa daha önce maden işçileri kasklarını yere vura vura Ankara’ya gelip aynı zamanda Ak Parti milletvekili de olan “Patron”la buluşma ve sorunlarını çözme imkanına kavuştular. (Direnişin 152’inci gününde, en son Çalışma Bakanı duydu olanları. )
…..
Sanırım bu sütunda böyle çok somut bir olayın paylaşılmasına ilk defa şahit oluyorsunuz.
Şimdi gündem Suriye.
Ne alaka böyle bir “işçi olayı”nı öne çıkarmak?
Aslında görmek isteyen görüyor, görmek istemeyen görmüyor farklı gündemleri… “Gündem”ler, siyaseti de etkilediği için, gündem belirlemede medya gücü etkili olduğu için, medya gücü, kendisini var kılan yapıları memnun edecek politikalar izlediği için, hakim irade “Farklı gündem”in toplumdaki ağırlığını fark edemiyor olabiliyor.
Zaman zaman köylerde eylem yapan “Şalvarlı kadınlar”dan bahsettim bu sütunlarda. Mülakat mağduru öğretmenlerden, ücretli öğretmenlerden, onların içinde “başörtülü olanlar”dan, onların basbayağı Ak Parti taraftarı anne-babalarından bahsettim.
TOKİ mağdurlarını her tv kanalı göstermiyor. İktidara yakın kanallar görmüyor onları.
Parklarda oturan, marketlerde ucuz ürün arayan, gece yarısı ucuz et kuyruğuna giren emeklilere mikrofon uzatmıyor iktidara yakın kanallar.
Kocasının ya da kendisinin aldığı asgari ücretle ev geçindirme mücadelesi veren annelerin, kadınların sesi yansır mı iktidara yakın medya kanallarına?
Belen ormanlarını kestirmemek için ağaca sarılan annelerin fotoğrafları…
Parlamentoda geniş bir grubu var Ak Parti’nin… Meselâ o gruptan bir kişinin çıkıp asgari ücret ya da emekli maaşının insanca bir geçime imkân vermediğini söyleyen çıkmış mıdır?
Ara sıra Bülent Arınç’ın demeci çıkıyor, özellikle Cumhurbaşkanı’nı koruyup – kollayan üslup içinde sorunları dile getirmeye çalışan, o da katı particilerin boy hedefi haline geliyor.
Aklıma gelen soru şu:
-Yukardan beri saydığım toplum kesitleri içinde -ki bunların büyük çoğunluğu Ak Parti seçmeni sayılır- “Suriye zaferi” ile sıkıntılarını unutan var mıdır?
Evet bu kitle, “beka sorunu” ile ilgilidir, “Vatanın selameti” onları etkiler, “Soğan mı vatan mı?” sorusu sorulduğunda burunlarının deliği sızlayarak “Vatandan yana” dururlar ama….
Bir de viran olası hanede evlad ü ıyal vardır.
Nüfusun yüzde birinin ülke servetinin yüzde 40’na sahip olduğunu, onların soğan - vatan ikilemine hiç düşmediğini görerek, hele ülkeyi yönetenlerin, bir haftalık olsun, şu asgari ücret kıskacında – şu emekli maaşı boğuculuğunda nasıl yaşanabileceğini tecrübe etmemesine bakarak…. Kendi gündemlerini unutup “Suriye zaferi”ne bakıp heyecan duymaları zor olmalı…
İktidar, 31 Mart’ta en güvendiği şehirleri, ilçeleri kaybetti. Buralar hep “Tayyip Erdoğan heyecanı” yaşayan şehirlerdi. Tayyip Erdoğan da, hem de “Cumhurbaşkanı şapkası”yla, bu illeri – ilçeleri tek tek dolaştı. Sisi dedi, Netanyahu dedi, vatan dedi, soğan dedi, her şeyi de söyledi. Ama olmadı.
İletişim kopuyor bir yerde…
Polonez işçileri, her biri bir anne olan kadınlar, kefen giydiler, karda yağmurda beklediler. Ankara’dan tık ses yok.
Bir ara Tayyip Bey, Başbakan iken Şemsi Belli’nin “Anayassoo” şiirinden “Şavata’dan Angara’ya ses getmiiir” mısralarını okumuştu. Zap Suyu’ndan geçemeyen hamile kadınların dramını anlatırken… “Şavata’tan Angara’ya ses ghtmiiir. Biz getmeye guvvetimiz heç yetmiiir. Malımız yoh. Yolumuz yoh. Angara’ya ses verecek dilimiz yoh. Ganadımız yok, golumuz yoh. Bu ne biçim memleket oy?”
Şimdi birçok yerden Ankara’ya ses getmiiir…
Sofralarda kulağı çınlatılıyor ülkeyi yönetenlerin… Çocukların beslenme çantaları hazırlanırken kulakları çınlatılıyor. Emekli maaşını alırken, asgari ücretli ay sonunu hesap ederken… Mülakat mağduru “Ev genci”ne dönüşünce… Bu yaraları “Suriye zaferi” kapatmaz… “Türkiye Türkiye’den büyük” vizyonu biraz da bu evlere uzansa…