Suriye’de neler olup bittiğini propaganda ve sosyal medya algılatmasının dışında kalarak değerlendirmeye çalışanlar, yaratılan havadan farklı sonuçlara ulaşıyorlar.
Ben başından beri Türkiye’nin Suriye’de ABD ve İsrail tarafından tetiklenen sürecin bir parçası olmadığını, Türkiye Esad’dan randevu koparmaya çalışırken, İsrail-ABD işbirliğinin Esad’ı ve rejimini devirecek hareketi başlattığını, Türkiye’nin de arkadan koşarak direksiyonunda İsrail’in oturduğu bu trene atlamaya çalıştığını söylemeye çalıştım.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bir Suudi televizyonuna verdiği röportajda beni teyit etti.
“HTŞ ve diğer muhalifler tarafından harekat başladıktan sonra, bunun en kansız, en problemsiz, en maliyetsiz şekilde olması için yoğun bir çaba gösterdik ama onun öncesinde hiçbir ülkeyle veya hiçbir grupla bir araya gelip böyle bir planlama ve çalışma içerisinde olmadık” dedi.
Doğrudur. İsrail ve ABD Türkiye’ye güvenmemiş olabilir.
Şimdi ise Suriye’deki yeni dönemin bayraktarlığını yapıyor, sonradan atladığımız trenin tepesinde bayrak sallıyoruz.
Ama Bülent Arınç bile bu işten en kazançlı çıkanın İsrail olduğunu söylüyor.
Eğer durum Bülent Arınç’ın da işaret ettiği gibiyse, kazançlı gruplar arasına ABD destekli YPG/PKK terör devletini de eklemek lazım.
Yeni lider Colani istediği kadar “Herkes silah bırakacak” diyedursun, YPG’nin ABD’den gelen binlerce konteyner silahı bırakacağına inanmak çok zor.
Dışişleri Bakanı Fidan, MİT’teki halefi İbrahim Kalın’ın Şam gezisini de anlatmış ve burada da Kalın’ın uluslararası toplumun, bölgenin ve tabii ki bizim görüşlerimizi karşı tarafa ilettiğini, onların görüşlerini alıp bu tarafa getirdiğini söyledi.
Ancak Kalın’ın ziyaretinden asıl aklımızda kalan, Emevi Camii’ndeki görüntüler oldu.
Biz bu görüntüleri kendi açımızdan yorumlamaya çalışırken, Tarık Çelenk bir mesaj atmış.
Şöyle diyor:
“Emevi Camii’ndeki namaz fotoğrafları sosyal medyaya düştükten sonra 2012’de Esad’dan kaçarak ailesi ile Ürdün’de yaşayan ve artık dönüş için bavullarını toplamakta olan Suriyeli bir arkadaşımdan şöyle bir mesaj aldım: ‘Neden İbrahim Kalın? Namazı kılanın bir istihbarat şefi olmasının hayatı boyunca muhaberat travması altında yaşayan bir halk açısından ne kadar rahatsız edici olduğunun farkındalar mı acaba?’”
Tarık Çelenk’in dikkat çekmek istediği stratejik yaklaşım yoksunluğu.
Ancak dış politikayı, iç politika için yapınca strateji dışarı değil, içeri doğru geliştiriliyor.
Çelenk de bunun farkında değil.
Ben ise hâlâ Türkiye’nin İsrail ve ABD bayrakları ile donatılmış trenin damında Türk bayrağı salladığını görüyorum.
Ama dikkatli olmak lazım, o tren Suriye’yi karanlık bir tünele doğru götürürse tünel girişinde kafayı kıran olabiliriz.
Gidecekler derken gelirler mi!
Küçük ölçekli sanayici, KOBİ patronları ve birtakım esnaf Suriyelilerin gittiğini iddia ederek bunun üretim ve ekonomi üzerinde yapacağı tesirleri tehditvari bir biçimde anlatıyor ve Suriyelilerin gitmesinin yaratacağı işgücü kaybının fiyatlara yansıyacağını “Görürsünüz gününüzü” edasıyla söylüyorlar.
Yani benim yıllardır söylediğim “Din kardeşliği insanlık falan değil, siz Suriyelileri ucuz işgücü olarak seviyorsunuz. Köle tacirliği yapıyorsunuz” dememi doğruluyorlar.
Ancak İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığı veriler öyle muazzam bir Suriyeli dönüşü olduğunu göstermiyor.
Bakanlığı açıklamasında şimdiye kadar 7-8 bin kişinin sınır kapılarından geçerek Suriye’ye gittiğini gösteriyor.
Bu arada kaç kişinin geri geldiğini ise bilmiyoruz.
Gidenlerin bir bölümü muhtemelen geri geliyor.
Beyoğlu’nda zaman zaman sohbet ettiğim Suriyeli bir esnaf “Bizim aileden de yeğenim gitti ama ne olup bittiğini görmeye gitti, kalmaya değil. Ev bark duruyor mu, mahalle yerinde mi, gidersek yapacak bir şey var mı diye bakmaya gitti. Bugün yarın geri döner. Konuştuk kendisi ile. Pek öyle gidilecek bir durum en azından şimdilik yok. Her aileden böyle bir iki kişi durum tespitine gitti ama görüp dönecekler. Sonrası Allah kerim” dedi.
Ancak yaratılan hava çok yoğun bir dönüş olduğu yolunda.
Ankaralı bir gazeteci, “Bizim Demetevler’de Suriyeli kalmadı desem yeridir. En yoğun olduğu bölgelerden biriydi, bir anda buhar olup uçtular sanki” diye mesaj yollamış. Bu da köle tacirlerinin serzenişlerini haklı çıkaran bir gözlem.
O zaman geriye şu ihtimal kalıyor.
İçişleri Bakanlığı zaten gerçek göçmen sayısını bilmiyordu.
Kayıt dışı kaçak göçmenler çoğunlukta idi.
Kaçak gelenler, geldikleri gibi kaçak gidiyorlar ve bakanlığın gerçek sayılardan haberi yok.
Bu da bir olasılık.
Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir başka olasılık daha var.
Yeni bir göç dalgası.
HTŞ’nin ülkeyi ele geçirmesinden sonra kuracağı rejimden korkan ve Taliban benzeri bir rejim altında yaşamak istemeyenler, selefi rejimden korkarak Türkiye’ye sığınmak isteyecek olan Nusayriler ve eski rejime yakın oldukları için yeni rejimin hedef alacağı gruplar yeni bir göç dalgası başlatabilirler.
Bu da az uz bir ihtimal değil.
Trabzonspor: Galatasaray’ı yenip lige heyecan getireceğiz
Dün gece havalimanında Trabzonspor kafilesi ile karşılaştım.
İstanbul’a maça geliyorlarmış.
“Kimle oynuyorsunuz?’ diye sorunca şaşkın şaşkın baktılar.
Galatasaray ile oynamaya gelmişler meğer.
“Şaka yapıyorsun abi” dediler.
Vallahi de billahi de bilmiyordum bu hafta Galatasaray-Trabzonspor maçı olduğunu.
Güldük.
“Abi, kusuru bakma ama maçı kazanacağız. Galatasaray’ı yeneceğiz” diye oldukça iddialılardı.
“Galatasaray’ın çok sakatı var. Yenebilirsiniz. Zor ama mümkün” dedim.
“Kesin yeneceğiz. Görürsün” dediler.
“Öyle ilk yarıdan şampiyonluğu ilan etmek yok. Yenelim ki, lige yeniden heyecan gelsin. Yoksa ligin tadı kaçtı” diye eklediler.
“İyi oynayan kazansın. Hakem sonuca etki etmesin de kim kazanırsa kazansın” dedim.
Çocuklara bol şans diledim.
Zannederim bu akşam keyifli bir maç izleyeceğiz.
Sahadaki Trabzonlular aslanlar gibi oynar ve kazanırsa hiç üzülmem.
Ama tribündeki bir eski Trabzonlu maça etki ederse çok üzülürüm.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Yönetenin başarısı, yönettiğinin mutluluğu ile ölçüldüğü zaman.