Benim gibi “Dışardan” bir insanın CHP için bir “Dil önerisi”nde bulunması hem CHP’de hem benim camiamda yadırganabilir.
CHP’de “Dışardan” diye yadırganabilir, benim camiamda (Var mı öyle bir camia diye sorulacağını bile bile yazıyorum) “CHP’yi düşünmek sana mı düştü?” diye yadırganabilir.
Ben ise Türkiye önceliğim sebebiyle, her partinin sağlıklı olmasını önemserim. Türkiye’nin başlangıçta kurucu, bugün de ana muhalefet partisinin sağlıklı bir yapı kazanması herkes için önemlidir. Benzeri biçimde 21 yıldır Türkiye’nin tüm kaynaklarını yönlendiren Ak Parti’nin sağlıklı olması da, ülkede yaşayan herkes için önemlidir.
Son kurultayda CHP’nin başına geçen Özgür Özel, “Üzerimizde bir cam tavan var” diyor. “Cam tavan” bütün yükselme çabalarını engelleyen, ilk bakışta görünmez bir engel. “Onu aşmak istedikleri”ni ifade ediyor.
Aslında kendinden önceki genel Başkan Kılıçdaroğlu da “Cam tavan”dan bahsetmese de partinin yüzde 25’te tıkandığını, bunun da partiyi asla iktidar yapamadığını biliyor, söylüyor ve kendine göre bir açılım uygulamaya çalışıyordu. Toplumun farklı kesimleriyle “helâlleşme” arayışı bundandı. En azından “Yanlışlar yaptık, ayrıca size gelmedik, kapınızı çalmadık” diyordu.
Kılıçdaroğlu bir hareketlilik sağlasa bile “Cam tavan”ı aşamadı. “CHP’lilik”vardı bir, “Alevilik” de etkili oldu, iki.
Özgür Özel’in yürüyüşünü izliyorum. O camiada “Helâlleşme” “Sağa açılım” gibi okundu ve mesafe kondu. Onun için Özgür Bey “Helâlleşme”demiyor. Bir miktar “Sol” vurgusu yapıyor, biraz “Atatürkçülük mirası”ndan yola çıkıyor.
CHP’nin Atatürkçülük mirası biliniyor. “Sol” ise “Ortanın solu” diye yolda monte oldu CHP çizgisine… Bu arada “Sosyalizm, sosyal demokratlık” gibi yaklaşımlarla akrabalık ilişkileri de zaman zaman seslendiriliyor.
Bu aidiyetlerden her biri, Atatürkçülük, sol, ortanın solu, sosyalizm, sosyal demokrasi vs…’nin her birinin içinin nasıl doldurulacağı konusu ayrı bir bahis…
Kanaatimce “Cam tavan”ı, bunların her birinin içinin nasıl doldurulacağından çok, bunların, siyasete nasıl yansıdığı ve toplumsal karşılığının ne olduğu meselesi ilgilendiriyor.
Mesela, “Sol”un ulaşmak istediği düşünülen toplumun gelir düzeyi düşük kesimlerinin, hatta emekçilerin yüzde kaçı kendisini “Solcu, sosyal demokrat ya da sosyalist” olarak tanımlıyor? Sonuçta bu tanımların hepsi “ideolojik” nitelik taşıyor ve geniş halk kitleleri kendilerini “ideolojik”çerçeveye sokmuyor.
“Atatürkçülük” de, toplumun Atatürk’e yönelik duyguları ne olursa olsun, ideolojik bir mahiyete bürünmüş durumda ve sınırlı sayıda toplum kesimini etkiliyor. “Cam tavan” devreye giriyor.
Bu konuyu uzatabilirim ama şu seçim sürecinde en azından tv’lerden halkla ilişkilerinde izlediğim “İmamoğlu’nun dili”ne gelmek istiyorum.
Bu farklı çalışılmış bir siyaset dili… “İdeolojik boyut” yok. “Halk ortalaması”nı yakalamak gibi bir hassasiyet gösterilmiş. Mesela “Halktan yana”nın yanına “Haktan yana” ifadesini ekliyor İmamoğlu.
Atatürk’ü de anıyor “Atatürkümüz” diye çok geniş bir aidiyet ekleyerek… Pazarda esnafla “Bereketli olsun” diye selamlaşıyor. Yaş almış kadınlarla kucaklaşıyor, ellerini öpüyor. Çocukları mutlaka kucaklıyor, bazen ellerini öpüyor. “Kurban olduğum” diyor mesela annesi yaşındaki kadınlara… “Kul hakkı”ndan bahsediyor. “Allah’tan kork” diyor muhafazakâr bir lidere… “Allah ıslah etsin” diyor. “Yaptırdığım camiye imam tayin edilmezse gider namazı ben kıldırırım” diyor. Bunların tamamı sağ – sol, muhafazakâr veya değil halkta karşılığı olan bir kültürün yansımaları.
Ne dersiniz, mesela Kılıçdaroğlu yapabilir miydi bunu? Hatta Özgür Özelbile henüz oralarda değil… Erdoğan şimdilerde o tarzların uzağında gibi geliyor bana… “Buyruğum” jargonunu rahat kullanıyor. Yukarılardan konuşuyor genellikle… Hâkimâne, âmirâne… Murat Kurum o işi, Galatasaray Başkanı’na karşı yaptı…
İmamoğlu’na güzelleme yapmak değil niyetim. Böyle işlerde yokum. İş yapacak bir “Siyaset dili”ne işaret etmek istiyorum.
Bakın Mansur Yavaş’ın dili de buna benziyor, onun için de halkla kucaklaşması daha etkin… Buna karşılık rakibi Turgut Altınoluk, daha şimdiden “Devlet dili” ile bütünleşmiş bir görüntü içinde…
O, “Merkezin adayına vermezseniz” dili var ya, Yukarıdan aşağıya sirayet eden, asıl zehirli dil o dil. “Halkı merkeze göre dizayn etme” dili o dil. Ne yazık ki dünün “Halk adamı” Erdoğan’dan başladı ve yayılıyor.
İmamoğlu böyle yürürse…. -Şartlı söylüyorum çünkü “taç ile buluşan başın nerelere gideceği belli olmuyor- böyle yürürse epeyce yürür. İktidara, Erdoğan’a yönelik eleştirilerini bile mizahla, saygı sınırını ihmal etmeden, insani boyutta yapmaya çalışan bir dilde itina ediyor İmamoğlu.
CHP, “İmamoğlu’nun dili”ni analiz ederse ve tabii, bu dili içselleştirmiş aktörler bulursa, toplumun her kesimi ile iletişim kuracak bir zemin inşa edebilir. Bence ideolojik aidiyetlerin toplumsal karşılığını bir kere daha gözden geçirerek kamuoyu ile paylaşmak gerekiyor.
Bu uyarıyı mesela “Şeriatçılık” ya da “İslamcılık” aidiyetlerinin siyaset zemininde kullanılması için de düşünmek lâzım. Ak Parti halkta İslam’ın karşılığı var diye “İslamcılık” ya da “Şeriatçılık” yapıyor mu?
“Millî görüş gömleği” de siyaseten dar geliyor diye “çıkarılmadı” mı?