Kurt kapanı

AKP iktidara geldiğinde Suriye ile Adana Mutabakatı imzalanmış; Öcalan Suriye’den çıkarılmış, yakalanarak İmralı’ya gönderilmiş, PKK terörü bitmişti. 

YANLIŞ POLİTİKA

ABD’nin 2011’de, Esad yönetimini devirip İsrail’in, İran’dan sonraki korkulu rüyası Suriye’yi etkisizleştirmek için uygulamaya koyduğu plan, Ortadoğu’da bir Kürt devletinin yaratılmasını da içeriyordu. 

AKP iktidarı, “yeni Osmanlıcılık”, “Müslüman Kardeşler’in lideri”, düşü peşinde, ABD ile saf tutmuştu. Davutoğlu, Esad’a “Suriye halkının meşru taleplerini kabul ederek muhalefetle (Müslüman Kardeşler) anlaşmasını” hatta “kabineye almasını” önermişti. Türkiye bir yandan da Suriye’nin toprak bütünlüğüne verdiği önemi vurguluyordu! AB Türkiye’nin tutumunu “anlayışla karşıladığını” söylerken “Susun, Türkiye başını derde soksun” diyordu.* (*Kardeşim Davutoğlu, Süha Umar, Cumhuriyet, Olaylar ve Görüşler, 30 Ekim 2012.) 

Nitekim Türkiye’nin beklediği olmadı. Esad, ABD tarafından yaratılmış IŞID/ Taliban artığı HTŞ, PYD/YPG vb. “muhalifleri”, İran ve Rusya’nın desteği ile yenmiş ancak Suriye’nin bir bölümü üzerinde hâkimiyetini yitirmişti. Bu bölgelere yerleşen PYD/YPG, ABD tarafından eğitilerek silahlandırılmıştı. AB’nin istediği olmuş, Türkiye, başına dert açmıştı.

YANLIŞTA ISRAR

HTŞ, Astana sürecinde Türkiye’nin sorumluluğuna bırakılan bölgeden çıkıp Humus’a ilerlerken Erdoğan, Fidan ve Davutoğlu’nun açıklamaları, 2011 yılında benimsenen politikanın devam ettiğini göstermekteydi. Dahası, MGK bildirisiyle, Suriye’nin toprak bütünlüğünün öneminin bir kez daha vurgulanmasının ertesi günü Erdoğan, HTŞ’nin Şam’a ulaşmasının arzu edildiğini söyledi. Bu sözler, AKP iktidarının, HTŞ’nin Esad’ı devirmesini ve PYD/ YPG’nin hakkından gelmesini beklediğini gösteriyordu. 

PYD/YPG

Halbuki geri çekilen Suriye ordusunun, birçok noktayı PYD/YPG’ye bırakması Türkiye için ciddi bir işaretti. Irak sınırındaki Suriye kuvvetlerinin batıya kaydırılması sırasında terk edilen bölge de yine PYD/YPG’ye emanet edildi. SDG lideri Kobani’nin, Trump’ın yemin törenine davet edildiği; CNN’in, HTŞ lideri ile bir söyleşi yaptığı ortaya çıktı. YPG/PYD lideri Salih Müslim, HTŞ ile diyaloğa açık olduklarını zaten dolaylı temaslarının bulunduğunu, Suriye’de PYD/YPG kontrolünde olan bölgelerde yapılacak yeni düzenlemede işbirliği yapabileceklerini açıkladı. Nihayet Lavrov da muhalif güçlerle temas halinde olduklarını itiraf etti. 

HTŞ saldırısını desteklediği artık tartışılmayan ABD, bir yandan, yaratılacak Kürt devletinin hamiliğinin Türkiye’ye verileceği gibi aldatmacalarla AKP iktidarını “kurt kapanı”na çekiyor, bir yandan da uluslararası medyada, “terörü, teröristleri destekleyen; komşularının iç işlerine müdahale eden Türkiye” imajı yaratılıyordu. Erdoğan’ın, Fidan’ın açıklamaları; iktidar medyasının yayınları; HTŞ tarafından Halep kalesine Türk bayrağı, Erdoğan posteri asılması bu imajı güçlendiriyordu.** (** Artık Anlasanız İyi Olur, Süha Umar, Cumhuriyet, Olaylar ve Görüşler, 20 Ekim 2013.) 

Erdoğan’ın, HTŞ ilerlemesinin devamını dilediği konuşmasında, gelişmelerin istendiği gibi gitmemesinden rahatsız olduğunu açıklaması; iktidar yanlısı medyanın, Cumhurbaşkanlığı tarafından itidale davet edilmesi, iktidarın geç de olsa gelişmelerin farkına varmaya başladığını gösteriyordu. Ancak Şam’ın düşmesi ve Esad’ın yönetimi bırakması sonrasındaki açıklamalar, yine itidalden uzaklaşıldığı izlenimi veriyor. 

SURİYE’DE KÜRT DEVLETİ

Suriye’de hangi taraf yönetime gelirse gelsin, Türkiye’nin gelecekte, güney sınırları boyunca uzanan, Suriye içi ve dış güçlerin desteğine sahip bir Kürt devleti ile karşı karşıya kalacağı anlaşılmaktadır. Bunun Türkiye’yi içte ve dışta ne tür tehlikelerle baş başa bırakacağı iyi değerlendirilmelidir. 

Son gelişmeler, bu tablonun, ABD, Rusya, HTŞ, PYD/YPG hatta Esad yönetimi dahil ilgili tüm devletlerin ve tarafların açık veya zımni oluru ile çizildiğini göstermektedir. Pazarlığın Ukrayna yönü önümüzdeki günlerde ortaya çıkacaktır. 

Bugünkü koşullarda çok zor görünse de Türkiye’nin öncelikli amacı, Suriye’de, şeriata dönülmesi güçlü olasılığı göz ardı edilmeden Türkiye karşıtı olmayan, ortaya çıkmakta olan Kürt devletinin Türkiye’ye verebileceği zararı önleyebilecek, güçlü bir merkezi yönetimin kurulması ve bu yönetim ile en az Adana Mutabakatı koşullarına dönmek olmalıdır.