Suriye’nin kuzeyinde olan biteni anlamlandırma çabalarına baktıkça tebessüm ediyorum. Sadece Fehim Taştekin bilerek bir şeyler anlatıyor, anlatmaya çabalıyor.
Gerisi hemen hemen çöp.
Dün de dediğim gibi, herkes kendi meşrebine, kendi anlayışına, tuttuğu tarafa göre bir anlama ya da anlamadan anlatma çabası içinde.
Oysa Suriye cephesinde bana göre yeni bir şey yok.
Gelin sizi biraz geriye götüreyim.
2016 yılına.
27 Mart 2016 günü, ABD’de yayınlanan Los Angeles Times gazetesi şöyle bir başlıkla çıktı:
“Suriye’de Pentagon’un silahlandırdığı milisler, CIA’in silahlandırdığı milisler ile savaşıyor”
Durum tam bu idi.
CIA’nın silahlandırdığı söylenen milisler, Türkiye’nin de CIA ile anlaşarak eğitimlerine katkıda bulunduğu İslamcılardan oluşan Suriye Milli Ordusu (SMO) adlı gruptu. Pentagon’un silahlandırdığı milisler ise PKK’nin Suriye kolu olan YPG yani ABD’lilerin PKK ile ilişkisini gizlemek için koyduğu isimle Suriye Demokratik Güçleri SDG idi.
Peki bugün kim savaşıyor orada.
Ya da şöyle söyleyeyim Los Angeles Times gazetesi bugün aynı başlığı atabilir mi!
Elbette atabilir.
Aradan geçmiş 8 yıl.
Suriye İç Savaşı bitti demişiz, Türkiye Esad ile görüşme yolları aramaya başlamış, hop her şey sil baştan.
Pentagon’un PKK/YPG’si ile CIA’in Türkiye destekli SMO’su yeniden savaşmaya başlamış.
IŞİD’in yerinde ise ABD-İsrail-İngiltere üçlüsünün yeni beslemesi selefi örgüt HTŞ.
Ve bir kez daha Türkiye selefi teröristlere karşı yine hoşgörülü ve sanki Türkiye lehine bir faaliyette bulunuyorlarmış gibi davranıyor.
Siz PKK/YPG Halep havalimanını hiç savaşmadan SMO’ya niye verdi zannediyorsunuz!
Korktuğundan mı!
Yooo, aynı pisliğin farklı rengi olduğundan, ikisi de ABD tarafından kontrol edildiğinden.
Tıpkı 8 sene önce olduğu gibi.
Her şey tam anlamıyla deja vu.
Aynı rüyayı ikinci kez görmek gibi.
O zaman da Türkiye’deki siyasal İslamcılar büyük bir heves içindeydiler.
Hatta Emevi Camii’nde namaz kılmaktan falan söz ediyorlardı.
Şimdi yine benzer rüya alemindeler.
İlki büyük kabusa, bir karabasana dönüşmüştü.
Bakalım bu neye dönüşecek.
Her şey aynı iken farklı bir şeye dönüşür mü bilmemem.
Zannetmem de!
Ama aynı işlemi yapıp farklı sonuç bekleyenlere ne dendiğini gayet iyi bilirim.
Hegel’in “Tarihte büyük olaylar iki kere tekerrür eder” sözüne Marx’ın eklediği “İlkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak” cümlesini bildiğim gibi.
Yılbaşını sınav haftası yap, cemaat kurslarına denetim yapma
Pazar günü bu köşede şimdi 30’lu yaşlarında olan bir gencin ünlü ve etkin bir tarikatın yurtlarında, kurslarında başından geçenleri anlattığı bir mektubu yayınladım.
Tam bir felaketti.
Mektubu okurken ağladım, yazarken bir kez daha ağladım.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın nelere seyirci kaldığını gördük, öğrendik.
Seyirci kalmak bir yana, kendi yurtlarında kurslarında çocuklara sadistçe yaklaşan cemaatlerin şimdi nasıl milli eğitimin içindeki okullara da musallat edildiğini de biliyoruz. Ancak Türkiye’nin en ilkel bakanlığı haline getirilmeye çalışılan bakanlık bunlarla uğraşacağına bakın nelerle uğraşıyor.
Geçen yıl Milli Eğitim Bakanlığı 1. dönem 2. sınavları için tarih belirlemiş ve bunu okullara bildirmişti.
Buna göre sınavlar 25 Aralık ile 5 Ocak arasında yapılacaktı.
Tarih ilginçti.
Tam yılbaşına denk getiriliyordu.
Çocuklar yılbaşı tatili yapamayacak, aileleri ile yılbaşı kutlamasına katılamayacak, belki bir iki gün tatile gidemeyecek, ders çalışmak imtihana girmek zorunda kalacaklardı.
Tarih çok açık biçimde suiniyetle seçilmişti. Hatta yabancı okullar ve yabancı öğretmenler de Noel kutlaması yapamasın diye 25 Aralık tarihinde başlatılmıştı sınavlar.
Bakanlık bu yıl programı belirlerken yabancılara biraz iyi niyetli davranmış.
1.dönem 2. sınavları 30 Aralık’a almış.
Öğrencilerin aileleri ile birlikte yılbaşı kutlamasının yine önüne geçmeyi başarmış.
Koskoca bakanlığın, koskoca bakanının uğraştığı şeye bakar mısınız!
Ayıptan öte bir rezillik.
Cemaat kurslarında çocuklara her türlü dayak, sadist muamele, cinsel taciz ve eşcinsel ilişki ile ilgili hiçbir denetim yok.
Ama yılbaşı gününe sınav koyarak kendi dar kafalarınca İslam’a hizmet var.
Sonra da buna Milli Eğitim diyorlar.
Hadi lan ordan.
Siz kim eğitim kim, Millilik kim…
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Herkesi tutuklayamayacağımızı anladığımız zaman.