Yine mi kandırılıyorsunuz!

Yanı başımızda, Suriye’nin kuzeyinde neler olup bittiğini kimse tam olarak anlamadı henüz.

Herkes kendi meşrebine göre bir okuma yapıyor.

Bizim iktidar yandaşlarına sorarsan Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu PKK/YPG’nin elinden 2014 yılında Rusya desteği ile işgal ettiği yerleri geri alıyor, AKP’nin müthiş planı bu.

İran’a sorarsan Türkiye İsrail ve ABD ile anlaştı ve ABD ile İsrail’in kontrolündeki Selefi gruplar Esad’a ve haliyle İran’a karşı operasyon yapıyor.

Gerçek olan tek şey var: Suriye bir kez daha karıştı.

Dün bölgeyi kontrol altına almak için IŞİD’i kullanan ABD, bugün de benzer bir görevi Heyeti Tahrir Şam’a (HTŞ) vermiş görünüyor.

Siz bu sözde İslamcı örgütlerin adlarına hiç ama hiç takılmayın.

Bugün Suriye’de bunların onlarca hatta belki yüzlercesi var.

Havalı Arapça isimler altında.

Hangisinin etkili ve güçlü olacağına ise Batılı devletler karar veriyor.

CIA, Mossad, MI6 ya da FSB kime daha çok para verirse o daha çok maaş verip militan toplar, o öne geçer.

Dün IŞİD, bugün HTŞ, yarın bir başkası.

Bizim ve bizim basiretsiz iktidarımızın anlaması gereken şudur.

Oradaki her karışıklık bizim için olumsuz sonuçlar doğurur.

2011’de başlayan ilk Suriye İç Savaşı’nın kaybedeni çok açıkça Türkiye’dir.

Türkiye’ye 10 milyon göçmen ve ciddi bir ekonomik sıkıntı getirmiştir.

AKP bu göçmenler üzerinden Batı ile yeni bir ilişki türü geliştirdiği için durumdan memnun olabilir ama Türkiye kaybetmiştir.

Bugün başlayan karışıklığın da Türkiye’ye fayda sağlaması mümkün değildir.

Esad’ın İran ve gücü yeterse Rusya’nın da dahil olacağı bir karşı saldırısı Türkiye’yi yeni sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır.

Bizim siyasal İslamcı enayilerin zannettiği gibi bölgede PKK/YPG aleyhine bir durum da oluşacağı falan yoktur.

Tam aksine HTŞ, ABD ve İsrail’in talepleri doğrultusunda bölgede mıntıka temizliği yapmakta ve PKK’ya alan açmaktadır.

Geçmişte ABD ve Avrupa kamuoyuna “İslamcı terörist IŞİD belasından Batı’yı kurtaran kahraman örgüt” olarak tanıtılan PKK/YPG için şimdi yeniden “Batı’yı kurtaran kahramanlar” olarak gösterecek reklam kampanyası da başlamak üzeredir.

Sonrasında PKK/YPG biraz da batıya da uzanacak ve hedeflerine daha da yaklaşacaktır.

İşin kötüsü, bizi idare eden iktidar bir kez daha kandırılmış, bir kez daha İsrail ve ABD ile anlaşmış görünmektedir. Geçtiğimiz haftalarda İsrail istihbarat başkanının Türkiye’ye ziyaretinin turistik olmadığı anlaşılmıştır.

Türkiye yine ittihatçı hayaller peşindeki siyasal İslamcıların hayallerinin oyuncağı olmuştur.

Yakında yine kandırıldıkları anlaşılacaktır.

Ama kandırılmak onların fıtratında vardır.

“Kandırıldık, Allah bizi affetsin” diye diye Türkiye’yi getirdikleri nokta ortadadır.

“Savaş Kapıda”nın nedeni

Televizyon yazarı dostum Sina Koloğlu, son yazısında televizyon kanallarını eleştirirken haber bültenlerini de ele almış ve A Haber ile CNN Türk’ün neredeyse “3. Dünya Savaşı çıktı” demeye hazırlandığını, bu iki televizyonda yayınlanan programlarda NATO’nun savaş ilan etme hazırlığında olduğunun söylendiğini anlatıyor ve bunu sorumsuzluk olarak görüyor.

Haklı.

Sadece bu iki kanal değil, iktidara yakın duran ya da durmaya çalışan tüm kanallarda benzer bir tutum söz konusu.

Hepsi kapıda bir savaş varmış gibi davranıyorlar.

Bunun nedeni ise tamamen iç politikaya dönük.

Bu kesinlikle bir savaş çığırtkanlığı değil.

Bu yayınlarının amacı, “Savaş kapıda, ekonomiyi falan boş verin tecrübeli iktidarın yanında hizalanın” demek istiyorlar ve “Durum böyle iken siz meyve sebze fiyatından mı bahsediyorsunuz!” diye de muhalif sesleri susturmak.

İş yerinde yemek bedeli zırvalığı

Yemek bedeli hesaplama yöntemi değişmiş.

Eskisi de saçmaydı, yenisi de saçma.

İşyerinde yemek çıkarmayan firmaların çalışanlarına verebilecekleri yemek bedelinde bir üst sınır var.

Bu sınırın üzerine çıkan ödemeler vergiye tabii. Sanki çalışana fazladan ücret ödeniyormuş gibi, bu miktar gelir vergisi matrahına dahil ediliyor.

Bu son derece mantıksız olduğu gibi ayıp da.

Bugün bu bedel ile dışarda doğru düzgün bir yemek yemek imkansız ama Devlet “Fazlasını veremezsin” diyor. Verirsen vergilendiririm diyor, bu işçinin de işine gelmiyor çünkü onun da vergi dilimini etkiliyor.

İş yerinde yemek pişiriyorsan sınır yok.

İstersen çalışanlara her gün bonfile ver.

Ama mutfağın yok ise sınır var.

Tamam sınır olsun da, bari bunu bugünün koşullarında doğru düzgün yemek yenebilecek bir miktara yükseltin.

Üstelik bugün Nişantaşı’ndaki bir işçi ile İkitelli’deki bir işçi aynı paraya karnını doyuramaz.

Bir Anadolu kentindekini ile ise yan yana bile gelemez.

En azından burada bölgesel bir yemek yardım tavanı yapmak lazım.

Çalışanına iyi yemek vermek isteyen patronu cezalandırmak işçiyi cezalandırmak oluyor.

Büyük Türkiye

ABD giderek “Büyük Türkiye” oluyor.

Türk tipi bir demokrasiye ve Türk tipi bir yönetim anlayışına doğru ilerliyor.

Trump ile bunun iyice görünür hale geldiğini fark etmiştik.

Biden da giderayak tam bir “Türk tipi yönetim” örneği sergilemeye başladı.

Kriminal oğlu Hunter’a af çıkardı ve hakkındaki tüm suçlamaları Başkanlık yetkisini kullanarak düşürdü.

Vergi kaçırmak, uyuşturucu kullanmak ve uyuşturucu etkisi altında iken güvenlik güçlerine yalan söylemek gibi suçlardan mahkum olan Hunter Biden’le ilgili olarak daha birkaç ay önce yetkilerini kullanmayacağı yolunda ABD kamuoyuna söz veren Biden şimdi yetkilerini kullandı ve oğlunu tüm suçlardan affetti.

“ABD çökmeye başladı” cümlelerini son yıllarda çok fazla duyuyor olmamızın belki de nedeni bu.

Bu anlayışa evrilen bir ülkenin, uzun süre ayakta kalması çok mümkün değildir.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Cehaletin muharebe kazanabileceğini ama savaşı kazanamayacağını anladığımız zaman.