El Beşir ve Netanyahu

Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama kararı çıkardı. 

Kararın gerekçesini hepimiz biliyoruz.

Mahkeme yargılamakta olduğu her iki siyasetçi için de “insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları” nedeniyle “tutuklama” istedi. 

Karar haklı ve ikisi de tutuklu yargılanmayı ve hatta mahkumiyeti hak ediyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, bu karara beklendiği üzere destek verdi ve son olarak da “Batı ülkeleri bu kararı uygulamalıdır” diyerek çağrıda bulundu. 

Yani Erdoğan, Netanyahu ve Gallant’ın Avrupa’ya gelmeleri halinde tutuklanmasını talep ediyor. 

Zaten başta İspanya olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi de bu kararı uygulayacaklarını açıkladılar. 

Ancak Türkiye bu konuda konuşma ya da ahkam kesme hakkına sahip mi!

Bence işin orası biraz tartışmalı. 

Medeni bir ülke çıkıp Türkiye’ye “Siz UCM kararlarını ne kadar uyguladıysanız biz de o kadar uygularız” derse verecek yanıtımız 

yok.

Niyesini gençlere ve unutkan Türk halkına anlatayım. 

Ömer El Beşir adı size bir anlam ifade ediyor mu! 

Sudan’ın darbe ile işbaşına gelen eski devlet başkanı. 

Sudan’daki iki iç savaşta yaptıkları ve Darfur’da 300 bin kişinin öldürülmesi ve 3 milyona yakın insanın evlerinden, yurtlarından olması ile ilgili olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde savcı Luis Morena Ocampo’nun açtığı davada hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. 

Netanyahu ve Gallant ile aynı suçlardan hakkında dava açılan El Beşir, 2009 yılında Türkiye’ye geldiğinde İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) başta olmak üzere pek çok sivil toplum örgütü ve pek çok ülke “Türkiye’ye sokmayın, girerse tutuklayın” çağrısında bulundu. 

Benim de aralarında bulunduğum pek çok gazeteci de El Beşir’in Türkiye’ye gelmesini, en üst düzey ağırlanmasını eleştirdik, karşı çıktık. 

Sonuç!

El Beşir geldi, en üst düzeyde ağırlandı. Bizim Cumhurbaşkanı da Sudan’a gitti El Beşir tarafından ağırlandı ve El Beşir 2019 yılında bir darbe ile düşürülünceye kadar bu dostluk sürdü. 

 

Sonrasında El Beşir ülkesinde yolsuzluktan 2 yıl hapse mahkum oldu, hem de darbe ve insanlığa karşı işlediği suçlardan. 

Diyeceğim odur ki, UCM kararlarına uyulmasını istemek iyidir. 

Ama önce kendiniz uyacaksınız ki, başkasına söyleyecek lafınız olsun, hakkınız olsun. 

Bu yüzden yıllardır kimse “Benim teröristim iyidir” demesin diye yırtınıyoruz. 

Bizim içimiz rahat El Beşir’e de karşıydık, Netanyahu’ya da karşıyız. 

Ama bazıları için durum bu değil. 

O zaman da, Cumhurbaşkanı’nın iyi bildiği ve kullandığı bir deyimle “Men dakka dukka”. 

İktidar Kent lokantalarını da yasaklayacak mı!

AKP iktidarı, CHP’li belediyeleri dört koldan kıskaca almak için her türlü yolu zorluyor. 

Hukukiliği tartışmalı, uygulanma biçimi ise tartışmasız bir rezalet olan kayyım atamaları sürerken, şimdi de CHP’li belediyelerin özellikle büyük kentlerin yoksul kesimlerinde büyük bir ihtiyaca cevap veren kreşleri iktidar tarafından kapatılmak isteniyor. 

Milli Eğitim Bakanlığı adı altında faaliyet gösteren rezalet ve Çevre Şehircilik Bakanlığı el ele vererek belediyelerin kreşlerini kapatmak için harekete geçtiler. 

Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aracılığı ile belediye kreşlerinin kapatılmasını talep ediyor. 

“Yenisini açtırmayın, eskileri kapattırın” 

Emir bu. 

Niye!

Çünkü halk memnun, kadınların hoşuna giden bir hizmet ve önemli bir açığı kapatıyor. 

O zaman ne yapmak lazım!

Engellemek.

2007 yılında alınmış bir Anayasa Mahkemesi kararına dayanmaya çalışıyorlar sanki Anayasa Mahkemesi’ne çok saygıları varmış gibi. 

Oysa 2013 yılında yürürlüğe giren bir kanun ve buna bağlı yönetmelikle işyerleri kreş açmak zorunda. 

Çalışan kadınların bu ihtiyacı çok açık ve belediye burada önemli bir eksiği kapatıyor.

Ama İstanbul Sözleşmesi’ni iptal eden kafa, kreşi de istemiyor. 

Muhalefete ait belediyelerin hizmet yapmasını engellemenin türlü yolunu deniyor. 

Milli Eğitimi tarikatlara, cemaatlere vermekten zerre utanmayan MEB, belediye kreşlerini kapattırıyor. 

Oysa belediye kaynaklarını tarikat ve cemaatlere aktarıp bu işi onlara verse hiç sorun olmayacak. 

AKP iktidarı şimdilerde kafayı belediyelere takmış vaziyette. 

Trafik sorunu yaratmak için, trafiğin en yoğun saatlerinde en olmayacak yerlerde polis uygulaması yaptırdıklarını fark etmiyoruz zannediyorlar. 

Metrolarda yürüyen merdivenleri sabote ettikleri artık bilinen bir gerçek. 

Pazar yerleri dağıldıktan sonra çektikleri fotoğrafları trollerle yayarak temizlik hizmeti yapılmıyor havası yaratıyorlar. 

Bunlarla başarılı olamayacaklarını görünce şimdi kreşleri kapattırmaya çalışıyorlar. 

Bu kafa ile AKP iktidarının Kent lokantalarını da yasaklamaları yakındır. Bunlara da bir kulp bulur soruşturma açar, hatta korkarım 

buraları sabote edip belediyelere karşı koz olarak bile kullanabilir. 

Geriye kaldı içme sularını kirletmek.  

Onu da yaparlarsa emin olun hiç şaşırmam. 

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ? 

İnsanlığa karşı suç işleyen herkese karşı eşit mesafede durmak gerektiğini anladığımız zaman.