Bu defa “Sen Sorosçu değilsin” kriteri

Bir kesim Bahçeli’nin başlattığı süreçten hâlâ umutlu.

Devreye en son, Bahçeli’nin “Sen Sorosçu değilsin” diyerek meşruiyet alanına soktuğu Ufuk Uras girdi. Uras “Geliştirelim bu süreci” modunda açıklamalar yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Cumhur İttifakı içinde ayrılığımız gayrılığımız yok" meâlinde açıklamalar yapıyor olsa bile halen “Öcalan açılımı”na mesafeli tutumunu sürdürüyor.

DEM cenahı, Bahçeli’nin çıkışının “Kürt sorununu Meclis’te müzakere” gibi bir sürece dönüşmesi arayışında. Son açıklamalarında nerede ise Bahçeli’nin seslendirdiği “Öcalan gelsin konuşsun” beklentisi yok. Öcalan’ı önemsiyorlar şüphesiz ama belli ki onun gelip DEM Grubunda “Terör bitsin” açıklaması yapmasına da çanak tutmuyorlar. Öcalan ile birebir özdeşleşmekten kaçındıkları için mi, yoksa Öcalan’ın böyle bir role büründürülmesinin kendileri üzerinden yapılmasını istemedikleri için mi, tartışılır.

Bu arada Selahattin Demirtaş, kendisini ziyaret edenler kanalıyla bir açıklama yaptı: “Cezaevindeyken sürece katkı sunmam söz konusu değil” şeklinde bir açıklama. Aslında Bahçeli’nin “Öcalan açılımı”na asıl baktığına dair bir değerlendirmesine rastlanmamıştı. O “Edirne’deki” diye taaa Cumhurbaşkanı seviyesinde dışlanandı. Bahçeli de ona bir rol vermemişti. Belli ki onun Bahçeli’nin başlattığı süreçte “iraptan mahalli yok”tu.

Ancak Demirtaş da “Cezaevindeyken sürece katkı sunmam söz konusu değil” diyerek, sanki Öcalan’ın İmralı’daki pozisyonunun devreye sokulmasını problemli gördüğünü ifade etmiş olmaktaydı.

Şu ana kadar Öcalan’dan da yeğeni üzerinden yaptığı “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” şeklindeki açıklama dışında yeni bir söz söylenmiş değil.

Bu iki cümlenin en hassas noktasının “hukuki ve siyasi zemin” çerçevesi olduğu açıktır.

Bahçeli’nin Öcalan’dan beklediği misyon “Silahlı mücadele bitti” demesidir. O böyle söylerse terörün Kandil veya YPG-PYD alanında odaklaşan yapılarının da silahlı mücadeleye son verecekleri bekleniyor. Ya da Öcalan böyle söylemesine rağmen oralardan karşılık bulunmazsa “Bizden günah gitti” yaklaşımı ile bu alanlara karşı her türlü operasyonun haklılık kazanacağı değerlendirmesi…

Böyle bir yaklaşım, zaten Kuzey Irak’ta sergileniyor. Suriye’nin Kuzey Doğusu ise, uluslararası konjonktürün müsait olması ölçüsünde (Amerika ve Rusya tepkileri dikkate alınarak) muhtemel operasyonların hedefi durumunda… Bir anlamda Bahçeli, “Bakın, benim gibi bu meseleye demir yumrukla yaklaşan birisi size zeytin dalı uzatıyor, bunun kıymetini bilin, yarın bunu da bulamayabililirsiniz” gibi bir mesaj vermiş oluyor.

Ancak benim gördüğüm, alandaki Kürt siyasi hareketi, bu sürecin sadece “Meclis’te müzakere” boyutunu satın almış durumda. Yani birileri bir şey bağışlasın, onunla da yetinelim psikolojisi yanlarına bile uğramıyor.

Peki müzakerenin hedefi ne olacak? Onu da Selahattin Demirtaş ifadelendirmiş. Şöyle diyor:

“Devlet ile PKK’nin barışması sorunun çözümünü sağlamaz. Toplumun tüm katmanları sürece dahil edilmelidir. Süreç bu şekilde ilerlemezse toplumsal barış sağlanamaz. Çözüm, Kürtlerin devlete ortak edilmesiyle sağlanır.”

Nasıl bir şey bu? Bu benim gördüğüm Demirtaş ya da Kürt siyasetçiler tarafından da tam netleştirilmiş değil, “Devlet” tarafından da okunmuş değil. Muhtemel ki CHP lideri Özgür Özel de “Kürtlere devlet vadediyorum” dediğinde işin tüm boyutlarını düşünmüş değildi. Bilmiyorum Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret ettiğinde Demirtaş kendisine “ne kastettiği”ni sormuş mudur?

Siyasi Kürt hareketine destek veren genel Kürt kamuoyu da tam neyin istendiğini bilmiyor olabilir mi?

Görülen şu ki, Devlet’in “Terör uzantısı” diye nitelediği siyasi yapı, halktan 6 küsur milyon oy alıyor. Devlet henüz, bu “halk iradesi”ni yorumlamadı. Kayyım uygulaması, bu halk iradesini “fiilen” dışlamış gözüküyor. DEM’i kapatsa belki Meclis’e yansıyan irade de dışlanmış olacak. Ona henüz gelinmedi. Ona gelinse Devlet’in Kürtlerle ilişkisi ne olacak, o da hayati bir soru.

Bir ara Devlete danışmanlık yapan ve Kürtlerin dünyasını iyi bilen bölgeden bir aydın, “HDP’nin Kürtlerdeki karşılığının yüzde 5’e düşmesinin hedeflendiği”ni söylemişti. Belli ki, siyasi hedeflerin halkta karşılık bulması risk kabul ediliyor.

Bir ara Refah’ın oylarının yüzde 5’lerden yüzde 22’ye çıkması Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde “Yakın tehlike” diye yorumlanmış, kapatılma davasına gerekçe yapılmıştı. “Devlet”in böyle hassasiyetleri var demek ki…

Bir dönem “Akil insanlar” sokuldu devreye… Biz de onun içindeydik. “Analar ağlamasın” dedik. Çözülmedi bizim çalışmalarımızla… O dönem Bahçeli keskin karşıttı. Şimdi Bahçeli “Sorosçu olmayanlar”a kapı araladı. Ufuk Uras da “Gençler ölmesin” heyecanını seslendirdi. Kim bilir belki bu defa hedefe ulaşılır. Bahçeli, Öcalan vs. gibi keskin uçlar… Neden olmasın!