Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ya da Adalet ve Kalkınma Partisi liderinin 2. Kürt Çalımı da hüsranla sona erdi.
İlk açılım biraz uzun sürmüş, PKK ülkenin önemli bir bölümünde hakimiyet kurmuştu.
O dönemde yapılan uyarılar AKP tarafından çok ciddiye alınmamış, konu Dolmabahçe Mutabakatı’na kadar gelmişti.
AKP, PKK’nın doğu ve güneydoğuda hakimiyet kurmasından, neredeyse güvenlik ve adalet hizmetlerine ortak olmasından rahatsız olmamıştı ama bunun sandık sonuçlarına yansıyıp, 2015 seçimlerinde AKP’nin ilk kez çoğunluğu alamamasına neden olmasından rahatsız oldu ve açılımı bitirdi.
O gün anladık ki, AKP’nın tek önceliği sadece kendisiydi.
Ülkenin başına geleni değil, kendi başına geleni önemsiyordu.
Ve açılım biter bitmez terör başladı.
Bu açılımın faturasını Türkiye hendek savaşları ve yüzlercesi güvenlik görevlisi binlerce ölü ile ödedi.
Sonrasında AKP ile MHP arasında işbirliğinin temelleri atıldı.
MHP, Cumhurbaşkanı’na destek olarak Türkiye’yi bir ara seçime götürdü ve AKP tarihinin en yüksek oyu ile birkaç ay önce kaybettiği seçimi kazandı.
Ancak AKP-MHP işbirliği AKP içinde bir kesim tarafından asla istenmedi.
AKP, MHP politikalarına dönünce büyük oranda almayı başardığı Kürt oylarını kaybetmeye başladı.
2019 ve 2024 seçimlerinde bunu derinden hissetti.
Kürtlerle barışması şarttı.
Ama kendisine “meşruiyet” kazandıran MHP’den vazgeçmeden bunu nasıl yapabilirdi.
Barışı MHP’ye yaptırarak.
Aslında süreç Öcalan’ın Bahçeli tarafından meclise davet edilmesinden çok önce başladı.
MHP lideri, Ahmet Türk’ün cezaevinden salıverilmesi için devreye girdi. Aynen Alaattin Çakıcı gibi, Ahmet Türk de Devlet Bahçeli sayesinde “hastalık bahanesi” ile cezaevinden çıkarıldı.
“Milliyetçi Hareket” nezdinde itibarı iade edildi.
Sonra jest sırası Ahmet Türk’e geldi.
O da “Kürt sorunu çözse çözse Erdoğan çözer” diyerek mukabele etti.
Muhtemelen iktidar Ahmet Türk ve bazı başka isimler üzerinden bu sorunu kapalı odalarda ele alıyordu. Öcalan hamlesi son hamle olarak geldi.
En riskli adımı MHP’ye attırdı Erdoğan.
Ve belli ki, AKP’nin istediği karşılığı bulamadı.
Ve bulamayınca, aynen 2015’te yaptığı gibi gizliden yürüttüğü Barış Süreci’ni bitirdi.
Erdoğan, 2015’te yıkandığı nehirde bir kez daha yıkanacağını düşünüyor.
Kayyım hamlelerinin büyük olaylara neden olmasını ve bu olayların seçmeni ürküterek aynen 2015 Kasım seçimlerinde olduğu gibi kendi çevresinde toparlamasını umuyor.
Bu arada CHP ile DEM’i de birlikte göstermek için batıda bir CHP’li belediyeye kayyım atayarak, iki partiyi ortak gibi göstermeyi hedefliyor.
Tutar mı?
Zannetmiyorum.
Ama Erdoğan’ın Türkiye’nin 89’lık ortalama IQ’sunun neden olacağı unutkanlığa güvendiğini tahmin ediyorum.
AKP’den önce olanlar ve olmayanlar
AKP’lilerin “AKP olmasa hiçbir şeyiniz olmazdı” demelerinden artık bana fenalık geldi.
Bizden önce yol yoktu, köprü yoktu, baraj yoktu, buzdolabı yoktu, otomobil yoktu, o yoktu bu yoktu gibi zırvalarla kafamızı ütüleyip duruyorlar.
23 senelik iktidar, yeni bir nesil ve yaşlıların unutkanlığı ile birleşince bu boş ve hatta aptalca sözlere inananlar olabilir.
Vallahi AKP’den önce tüm bunlar vardı, hem de fazlasıyla.
Cumhuriyet en ücra köye bile yol, su elektrik götürmeyi başarmıştı.
Evet gerçek ederinin kaç katına yapılmış duble yollar yoktu ama her yere ulaşabiliyorduk.
AKP’den önce de otoyollarımız vardı ancak AKP döneminde yapılanlar gibi fahiş fiyatlı değildi ve geliri bunu yapan müteahhitlerin cebine aktarılmıyor, Hazine’ye gidiyordu. Yeterince fahiş gelir elde edilmez ise üzeri Hazine’den tamamlanan anlaşmalar yoktu.
Köprüler kişilerin değil, kamunun malıydı. Geçiş fiyatını kamu belirliyordu, 5 müteahhit değil.
Buzdolabı da vardı, otomobil de.
Üstelik AKP’den önce emekli olan birisi emekli ikramiyesi ile bir ev, bir otomobil alabiliyordu.
AKP’den önce olmayan şey “görgüsüzlüktü”.
Bu iktidardan önce böylesine yaygın bir görgüsüzlük yoktu.
Yine bu iktidardan önce böylesine bir gelir adaletsizliği yoktu.
Bu kadar açık bir haksız zenginleşme yoktu.
AKP’den önce zengin bu kadar zengin değildi, doğru.
Ama fakir de bu kadar fakir değildi!
Aralarındaki uçurum arttı.
AKP’den önce sokaklarda çakarlı arabalar fink atmazdı.
Makam arabaları özel işlerde kullanılmazdı, kullanan olursa çok ayıplanırdı.
Kamuya ait otomobillerin yanında “Resmi Hizmete Mahsustur” yazardı, kimse o araçlarda burnuna pudra şekeri çekmezdi.
AKP’den önce yabancılar gelip Türkiye’de ev alıp Türk vatandaşı olmazdı.
Ama Türkler de gidip yabancı ülkelerden ev alıp, o ülkelere yatırım yapıp oralarda oturma izni peşinde koşmazdı.
AKP’den önce yabancı firmalar Türkiye’ye gelip yatırım yapar, iş imkanları yaratmak için reel sektöre girerlerdi.
Şimdi Türk firmaları yabancı ülkelerde yatırım yapıp, oralarda iş imkanı yaratıyor, Türkiye’deki yabancı firmalar fırsat bulduğu anda tası tarağı toplayıp kaçıyor.
Listeyi uzatmak çok mümkün ama tüm bunlar iktidarın ve mensuplarının nobranlığını ve küstahlığını durduracak gibi görünmüyor.
Ama kazandırdık dedikleri her şeyi kaybettirmeye başladıklarını da görüyoruz.
Sonunda hepsi gidecek ve geriye kala kala büyük miktarda borçlar ve zor tedavi edilecek bir görgüsüzlük kalacak.
Tabii bir de milyonlarca Suriyeli ve Afgan.
Biz yapamazdık, sağ olsun Ali Koç yapıyor
Galatasaraylı taraftarların bazıları bana yazıyor ve “Kulübümüz bunca haksızlığa uğrarken niye sesinizi çıkarmıyorsunuz?” diyorlar.
Kast ettikleri rakip takımların hakemlere yönelik eylemleri ve Federasyon’un bu baskılar doğrultusunda muhtemelen başka “motivasyonlarla” da bu hakemlerin hakemlik hayatlarını bitirmeye başlaması.
Çok açık söyleyeyim.
Ben bir Galatasaray taraftarı, eski bir Galatasaray yöneticisi olarak bu durumdan hiç ama hiç rahatsız değilim.
Hatta bu nedenle rakip kulübün başkanı Ali Koç’a “teşekkür” etmeyi bile düşünüyorum. Çünkü bir Galatasaraylı olarak bana “Hangi hakemlere güvenmiyorsun, maçlarınızı hangi hakemler yönetmesin” diye soracak olsaydınız en başa Arda Kardeşler’in adını yazardım.
Bir alt satıra Atilla Karaoğlan adını yazmakta zerre tereddüt etmezdim.
Alper Ulusoy’u da eklerdim hiç kuşkusuz.
Bu nedenle Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un etkisiyle bu hakemlere düdük astırılması beni hiç ama hiç rahatsız etmiyor.
Galatasaray’ın bunu yaptıracak gücü yoktu.
Bizim yerimize Ali Koç yaptırıyor.
Kızmak bir yana, kendisine minnet borçluyuz.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Ömer Seyfettin’in Diyet öyküsünü hatırladığımız zaman.