Yerel seçimlerde ağır bir yenilgiye uğramasına karşın iktidar yeniden gündem belirleme üstünlüğünü eline aldı.
Seçimden zaferle çıkan CHP, “erken seçim demeyeceğiz, yerel seçim sonuçlarını istismar etmeyeceğiz” diye özetlenebilecek bir yaklaşımla iktidara zaman kazandırdı.
“Normalleşme” süreci başlattı.
Ancak bu sürecin zaten normal olan CHP’ye bir yararı olmadığı gibi zaten anormal olan iktidar anormal uygulamalarına devam etti.
CHP’nin ekonomik kriz nedeniyle tepkinin zirve yaptığı bir süreçte, erken seçim için “2,5 yıl süre” vermesi iktidarın elini daha da rahatlattı.
CHP, seçmenin yerel seçimde verdiği iktidar değişikliği mesajını iyi değerlendiremedi.
Oysa “hemen erken seçim” demeli, reddeden taraf iktidar olmalıydı.
Normalleşme sürecinde CHP’li İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, eli silahlı teröristmiş gibi sabaha doğru evine ve makamına, kapı kırarak yapılan baskınlarla tutuklandı, görevden alındı ve yerine kayyım atandı.
Özer’in başsağlığı dilediği bir kişinin akrabalarının PKK’lı olduğu iddiası da tutuklanma gerekçeleri arasında yer aldı.
İktidar sözcüleri CHP’yi “DEM’lenmek”le suçlamayı sürdürdüler.
Özer üzerinden kurulmaya çalışılan PKK bağının CHP’ye sıçratılmaya çalışılacağı da görülüyor.
Özer’in “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanmasının, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ı Meclis’e konuşmaya, örgütün lağvedildiğini açıklamaya davet etmesinden kısa süre gerçekleşmesi de çok dikkat çekici.
CHP’nin “Kent Uzlaşısı” çerçevesinde DEM Parti seçmeninin de desteğiyle seçilen Esenyurt Belediye Başkanı Özer’e sahip çıkması yine iktidar tarafından “DEM’lenme” olarak kamuoyuna sunuldu.
İktidarın bu hamlesi CHP içinde farklı sesler yükselmesine de neden oldu.
CHP Lideri Özgür Özel’in bütün CHP’li belediye başkanlarının İstanbul’a gelmelerine ilişkin çağrısına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ve Afyon Belediye Başkanı Burcu Köksal’ın da aralarında bulunduğu birçok CHP belediye başkanı olumlu yanıt vermedi.
Yavaş’ın Ankara’da bir cenazeye katılacağı bu nedenle İstanbul’a gidemeyeceği açıklandı.
Tanju Özcan ve Burcu Köksal ise gitmek istemediklerini yansıtan açıklamalar yaptılar,
Yavaş, aynı gün yaptığı yazılı açıklamayla Özer’in tutuklanmasındaki hukuki yanlışları sıraladı. Akşam saatlerinde de CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, Özer’in tutuklanmasına karşı çıkan konuşmasını yaparken yanında yer aldı ancak konuşmadı.
İktidarın Özer operasyonu CHP içinde bölünmelere yol açtı.
CHP bu hamlelere bütünlük içinde yanıt veremez, bölünürse iktidarın ekmeğine yağ sürer.
Zaten iktidarın istediği de CHP’yi parçalamak, bunu başaramasa bile CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçimine birden fazla adayla gitmesini sağlamak.
Örneğin eğer siyasi yasak getirilmeyecekse hem Ekrem İmamoğlu’nun hem Mansur Yavaş’ın aynı anda cumhurbaşkanı adayı olmasını sağlamak.
Bu senaryo iktidarın en çok isteyeceği sonuç olur.
Yavaş’ın, Özer’e sahip çıkılması konusunda CHP Genel Merkezi’ne mesafeli durması, İmamoğlu hakkında “ahmak davası”nın sürüncemede bırakılması iktidarın hamlelerinin bir sonucu.
Bu tablo çok açıkken aday gösterilmemesi halinde Yavaş’ın bağımsız veya İYİ Parti’den aday olması, adaylığı engellenmezse İmamoğlu’nun karşısında aday olması iktidarın, “ben istedim bir göz CHP verdi iki göz” durumu olur.
CHP, bölünmeden kalmayı ve tek aday çıkarmayı başarmalıdır.