Sovyet liderlerinden Stalin’e atfedilen bir söz vardır: “Bir ölüm trajedi, 1 milyon ölüm ise istatistiktir.” Geçen yüzyılın en zalim diktatörlerinden olan Stalin bugün Filistin’de yaşananları görseydi, herhâlde bu sözünün ne kadar isabetli olduğuyla övünürdü.
İsrail’in yaptıklarına mümkün olduğunca gözlerini kapatan New York Times bile Gazze’deki ölü sayısının 30 bini geçtiğini haberleştirmek zorunda kaldı. Gazze’de yardım dağıtan bir kamyon önündeki kalabalığa İsrail askerlerinin ateş açması sonucu 100’den fazla Filistinlinin katledilmesi ve 700’ünün yaralanmasıyla ilgili haberde, gazetenin birinci sayfasında “Gazze’de yaşayan her 73 Filistinliden birinin öldürüldüğünü” istatistiki bir bilgi olarak paylaştı.
30 bin, 100, 700, 73’te bir…
Hepsi birer rakama indirgenmiş canlardan söz ediyoruz.
Rakamlar arasında kaybolmuş on binlerce trajedi.
21. yüzyılda 30 bin insan, çocuk, kadın, yaşlı demeden karadan, denizden ve havadan yağdırılan bombalarla parça parça edildi, lime lime doğrandı. “Otokrasilere karşı yürütülen mücadelede özgür dünyanın liderliğini yaptığını” iddia eden ABD seyretmekle kalmadı, ilk günden itibaren katliamın durdurulması için BM’de yapılan tüm girişimleri bloke etti. İnsan hakları ve demokrasiyi kriter hâline getiren AB ülkelerinden dişe dokunur tek bir ses çıkmadı. Rehinelerin bırakılması için devreye giren Katar dışındaki Arap devletlerinin hiçbiri bu dramın sona ermesi için aktif rol almadılar. Arap Birliği devletlerinin tümü, konuyu Uluslararası Adalet Divanı’nın gündemine taşıyarak İsrail’e karşı soykırım davası açılmasını sağlayan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin çabalarının yarısını dahi sergilemediler. Batı Şeria’daki Filistin yönetimi bile Gazze’de olup bitenlere tam anlamıyla isyan etmedi.
Gazze’de yaşayan Filistinliler çaresiz. İsrail ordusunun silahlarından yağan ölüm sürerken, açlık ve hastalık sebebiyle bugüne kadarkinden çok daha büyük çaplı bir ölüm dalgasının kendilerine her geçen gün yaklaştığını biliyorlar.
Bu katliamın durdurulması için daha kaç Filistinlinin öldürülmesi gerekiyor? Ya da bu soru anlamsız mı? Şöyle mi sormalıyız: İsrail, kendisini durdurmaya kimsenin gücünün yetmediğini, ya da böyle bir şeye teşebbüs etmeye niyetli olmadığını gördüğü bir atmosferde neden dursun ki? Televizyonlarda ilk haber olduğu dönemlerde bile uluslararası bir baskıyı tetikleyememiş Gazze’deki insanlık dışı uygulamalar, konunun neredeyse sadece haber bültenlerinde bir alt yazıya dönüştüğü bir dönemde uluslararası toplumu neden harekete geçirsin?
Netanyahu hükûmetine karşı İsrail içinden yükselen muhalif seslerden medet ummak da çok anlamlı değil. Zira bunların büyük bölümü Gazze saldırılarının durdurulmasına değil, rehinelerin serbest bırakılmasına ve Netanyahu’nun dava konusu olan yolsuzluklarına odaklanmış durumda. İsrail kamuoyunda 30.000 Filistinlinin katledilmesini eleştiren, Netanyahu’ya bunu durdurması çağrısında bulunan güçlü bir dip dalga yok. Aksine, uluslararası toplumun Gazze konusundaki eylemsizliğini bir karine kabul eden yasa dışı yerleşimciler Batı Şeria’daki işgal altındaki topraklarda Filistinlilere saldırmak için cesaret buldu. 7 Ekim 2023’ten bu yana en az 200’ü çocuk 600’den fazla Filistinli Batı Şeria’da İsrail ordusu ve yerleşimciler tarafından öldürüldü.
İsrail saldırıları bir gün sona erdikten sonra Filistinliler için kriz sona ermeyecek. Yerle bir edilen evlerine dönmeleri mümkün değil. Gazze’nin altyapısı tamamen yok edildi. On yıllar boyunca sürecek yeniden imar süreci başlayacak. Bu sürecin de yeni İsrail saldırılarıyla her zaman akamete uğraması riski bulunuyor.
Tüm yönleriyle düşünüldüğünde, İsrail’in bilinçli şekilde konuyu “Filistin meselesi” olmaktan, “Filistinliler meselesine” dönüştürmeye çalıştığı ortada. Başkenti Doğu Kudüs olan birleşik ve egemen bir Filistin devletinin mevcut şartlarda kurulmasının mümkün olmadığını çok iyi bilen İsrail, bu devletin gelecekte var olabilmesi için gerekli tüm kapasiteyi de yok etmeyi sürdürmeye kararlı. İsrail bundan sonra, işgal altında tuttuğu topraklardaki Filistinlileri başka ülkelere göç ettirmeye daha çok odaklanacak. Bunun önüne geçmenin tek yolu ise; Gazze’de kalıcı ateşkese varılırsa, bunun hemen ardından bağımsız Filistin’in uluslararası alanda tanınırlığını sağlayabilmek için çok güçlü bir kampanya başlatmaktan geçiyor.
Filistin konusunda garantörlük önerisi getiren Türkiye böyle bir kampanyanın öncülerinden olabilir. Bu çabanın başarıya ulaşabilmesi için Filistin meselesinin çözümünde somut bir faydaları olmayan bölge ülkelerinin katkıları değil, ülkelerinde bu konuda en fazla duyarlılık oluşan Brezilya, Güney Afrika ve İspanya gibi ülkelerin yardımları etkili olacaktır. Başka bir ifadeyle, Filistin bölgesel ve Arap ülkeleri merkezli bir konu olmaktan çıkarılarak, uluslararası bir niteliğe kavuşturulmalıdır. Daha önce denenmiş ve sonuç alınamamış her türlü girişim, Filistin’in Filistinlilerden “arındırılması” için İsrail’e daha fazla zaman kazandırmaktan öteye bir sonuç doğurmayacaktır.