İsrail’in Gazze’deki katliamı sürerken Türkiye 1948’den bu yana hiç yapmadığı bir şeyi yaparak bu ülkeyle ticaretini tamamen durdurdu. Türkiye-İsrail ilişkilerinin 75 yıllık tarihinde diplomatik ilişkilerin seviyesinin düşürülmesi, kınama notaları verilmesi, devlet adamlarının sert açıklamalar yapmaları gibi çok sayıda tepki şekline şahit olunmuştu. Ticaret ise devam etmişti. Kadın, çocuk demeden İsrail’in Filistinlileri hedef alan en acımasız katliamı Ankara’nın tavrını çok daha üst bir seviyeye taşımasının yolunu açtı.
İki ülke arasındaki ilk ciddi kriz İsrail’in, İngiltere ve Fransa’yla birlikte 1956’da Süveyş Kanalı’na saldırması ve Gazze’yi işgal etmesi sırasında yaşanmış, Türkiye İsrail’deki elçisini geri çekmişti. Türkiye’nin o dönemde hangi saiklerle ve ne şekilde hareket ettiğini, İsrail’in karşılık olarak neler yaptığını araştırmacılara açık arşiv belgelerinden okuyarak, bugünle mukayese yapma imkânımız var.
Süveyş saldırısı, başta Mısır olmak üzere Arap ülkelerinde İsrail ve destekçilerine karşı tepkinin yükselmesine sebep olmuştu. Bağdat Paktı üyeleri Irak ve Pakistan da Türkiye’den İsrail’le ilişkilerini kesmesini istiyordu. Ankara hem başta Mısır olmak üzere Arap ülkeleriyle ilişkilerinin daha fazla gerilmesini önlemek hem de Irak ve Pakistan’la anlaşmazlığa düşmemek için 24 Kasım 1956’da Filistin meselesi çözülene değin Tel Aviv’deki elçisi Şevkati İstinyeli’yi merkeze çağırarak, diplomatik temsilciliğini maslahatgüzarlık seviyesine indirmeye karar verdi. Bu adımı atarken Dışişleri Bakanlığı, İsrail’le ilişkilerin “kesilmediğini” sadece “kısıldığını” özellikle vurguladı.
Dışişleri Bakanlığı’ndan Tel Aviv Elçiliği’ne 24 Kasım 1956’da yollanan yazıda, “Türkiye’nin İsrail ile normal siyasi ve ticari ilişkilerini idame ettirmesinin Arap memleketlerini kışkırttığı ve Türkiye hükûmetini müşkül duruma düşürdüğü” belirtilmekteydi. Bakanlığa göre Türkiye’yi İsrail’le ilişkilerinde zor duruma düşüren sadece Kanal saldırısı değildi. “İsrail hükûmetinin Kudüs’e nakledilmesi, Filistin meselesinde İsrail’in gerek sınırlar gerek mülteciler konularında uzlaşmazlık göstermesi ve İsrail’in işgal ettiği bazı yerlerden çıkmak istememesi” de İsrail’in Mısır’a saldırmasının yanında Türkiye açısından probleme yol açıyordu...
Tüm bu sebeplerle Türkiye, “İsrail ile olan münasebetlerini ‘kısmaya’ ve Filistin meselesi adilane ve nihai olarak çözülene dek süresiz olarak İsrail elçisini geri çekmeye karar vermişti.” Tel Aviv Elçiliğine yollanan yazıda İstinyeli’den yukarıdaki hususları İsrail Dışişleri Bakanlığına sözlü olarak aktarması ve gazeteciler soru sorarlarsa bu ifadelerin ötesinde cevap vermemesi istenmekte ve ayrıca şu cümlelere yer verilmekteydi:
“Bittabi İsrail Hükûmetine Türkiye’ye geri döneceğinizi, bu dönüşünüzün mahiyetini tasrih ederek resmen bildirmeniz icap edecektir. Aldığımız tedbirin esbab-ı mucibesini şifahi olmak üzere, yukarıdaki izahat dairesinde vermeniz ve bu tedbirin bilcümle devletlere karşı hayırhahlık siyasetimizde herhangi bir değişikliği tazammum etmeyip, doğrudan doğruya Türkiye’ye karşı değil fakat Orta Doğu’nun menfaatlerine karşı İsrail’in takip etmiş olduğu hattı hareketin tevlit ettiği bir zaruretin neticesi bulunduğunu eseflerimizle birlikte ifade eylemeniz mercudur.”
26 Kasım’da İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Walter Eytan’ı ziyaret eden Elçi İstinyeli, Türk Hükûmeti’nin kararını tebliğ etti. Elçi İstinyeli’nin Müsteşarla temasını Ankara’ya bildirdiği telgrafta yer alan, “[…] Görüşmede İsrail’le münasebetlerimizi kesmek zorunda kaldığımızı ifade eyledim” cümlesindeki, “kesmek” kelimesi, Ankara’da telgrafı okuyan Büyükelçi Orhan Eralp tarafından kırmızı kalemle kutu içine alındı. Zira İstinyeli’ye 24 Kasım’da yollanan talimatta ilişkileri “kısmak” tabiri kullanılmış, “kesmek”ten söz edilmemişti.
Bu küçük(!) kelime karışıklığına rağmen İsrail tarafının Türkiye’nin maksadının ne olduğunu anladığı, İsrail arşivlerinde yer alan İstinyeli-Eytan görüşme tutanağında görülmektedir. İstinyeli’nin, “atılan adımın İsrail’e yönelik olmadığını, Türk Hükûmeti’nin yegâne amacının barışı ve Orta Doğu’yu Sovyet tehdidinden korumak olduğunu, Türkiye’nin İsrail’e karşı iyi hisler beslediğini ve diplomatik ve ticari ilişkilerin değişmeyeceğini” söylediği İsrail belgelerinde yer almaktadır.
İsrail Türkiye’nin bunun ötesine geçerek diplomatik ilişkileri tamamen kesme kararı almasından da kaygı duymaktaydı. ABD ve İngiltere’nin Türkiye’yi bu kararından döndürebileceğini düşünen İsrail bu ülkelerdeki büyükelçilerine ilgili hükûmetlerle derhal temasa geçerek Türkiye ile görüşmelerini istemeleri talimatını yolladı. Batı Avrupa’yla İlişkiler Genel Müdürü Walter Eytan Vashington Büyükelçisi Abba Eban’a yolladığı telgrafta, “Amerikalıların Türklere, sadece İsrail ile ilişkilerin kesilmesini değil -ki bunu hayal bile edemiyorum- elçilerin geri çağrılması gibi göstermelik bir eylemi bile çok kötü karşılayacaklarını açıkça ifade etmeleri kesinlikle hayati önem taşımaktadır” şeklinde yazdı.
26 Kasım’da Ankara’daki ABD Büyükelçisi Warren’la görüşen İsrail Elçisi Fisher, kendisinden Başbakan Menderes’le konuşarak, “Türkiye-İsrail ticaret hacminin azaltılmamasının ABD’nin de çıkarına olduğunu” iletmesini istedi. 29 Kasım’da Menderes’le görüşmesinin ardından Warren Fisher’e, “Türkiye ile İsrail arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde bir değişiklik olmayacağı; elçinin geri çekilmesine rağmen Tel Aviv ve Ankara’daki elçiliklerin eskisi gibi çalışmaya devam edeceği; Türkiye’nin İsrail’e karşı tutumunda ve saygısında hiçbir değişiklik olmayacağı” bilgisini paylaştı. 8 Aralık’ta Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Birgi’yi ziyaret eden Fisher, ondan da “ticari ilişkilerin eskisi gibi süreceği, elçinin çekilmesi dışında başkaca bir değişiklik olmayacağı” bilgisini aldı. İsrail’in ABD’yi devreye sokması etkili olmuş, Türkiye İsrail’le ekonomik-ticari ilişkilerini devam ettirme kararı almıştı.
Bugün 1956’dakinden çok farklı şartlarla karşı karşıyayız. Gazze’de 21. yüzyılın en ağır insani trajedisi yaşanıyor. Türkiye Filistin’de akan kanın durması için elinden gelen tüm gayreti gösterirken, İsrail’e karşı kararlı tutumunu da sürdürecek. Bu noktada ABD’nin devreye girmesi ise şimdilik uzak bir ihtimal.