Özgür Özel’in önemli adımları; siz hiç yoksulluk defteri gördünüz mü, ben gördüm, utandım…

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i hafta içi Diyarbakır’da hafta sonu İstanbul’da alanda izledim. Birkaç ay önce, ilkin Saraçhane’de eğitim, ardından Hayrabolu’da buğday mitingine gitmiş, oradan notlar yazmıştım. Şunu net söyleyebilirim. Özel’in konuşurken kalabalıkta yarattığı ilgiden konuştuğu konuya hakimiyeti-tutarlılığına önemli bir mesafe kaydettiğini görüyorum. Bir hafta sonra partisinin 38. Olağan Kurultayı’nda 8. Genel Başkan seçilişinin birinci yılını dolduruyor. Eminim bu konuda yazılar-yorumlar çıkacaktır. Benim gözlemim, henüz parti içinde tüm dengeleri yerine oturtamamış olsa da kamuoyunda söylediklerine daha çok dikkat edilmeye başlanan bir lider haline geldiği şeklinde. Önümüzdeki günlerde partideki iş bölümü ve konulara göre sorumluluk alacak, -daha çok söz söyleyecek isimlerin öne çıkmasıyla biraz daha az- gerektiğinde konuşacak bir tarza dönerse de şaşırmayacağım.

Gelelim geçen haftaya. Önce Diyarbakır’a. TUSAŞ’a yapılan terör saldırısıyla yarım kalan Doğu ve Güneydoğu ziyaretlerinin ilk günlerine. Diyarbakır’ın simge mekanlarından birisi. Sur ilçesinde 16. yüzyılda inşa edilmiş Şeyh Mutahhar Camii’nin Dört Ayaklı Minaresi. Burası insan hakları ve demokrasi mücadelesi veren Tahir Elçi’nin de öldürüldüğü yer. Özgür Özel, bir yanında Elçi’nin eşi, aynı zamanda CHP Milletvekili Türkan Elçi diğer yanında, Tahir Elçi’nin yakın arkadaşı CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile orada. Özel şöyle diyor:

“Bu cinayetin de tüm yönleriyle ortaya çıkarılacağı güne kadar takipçisi olmaya devam edeceğiz. Tahir Elçi’nin hatırasının önünde saygı ile eğiliyoruz. Onun şahsında Diyarbakır’da kardeşlik için hukukun üstünlüğü için eşitlik için mücadele ederken hayatını kaybetmiş olan herkesi ve Tahir Elçi’yi bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum.”

 

Kardeşlik için mücadele etmek. Diyarbakır’da alanda izlediğim Özgür Özel bunu kalpten söylüyor. Bir kısmı kamuoyuna açık, bir kısmı sivil toplumla yaptığı kapalı konuşmalarda ‘oy hesabının ötesinde’, tarihe de mâl olacak, Kürt sorununu çözecek bir süreçte sorumluluk almaktan bahsediyor. İktidarın çizdiği çerçeveye bağlı kalmadan şeffaf, açık, Meclis’in merkezde olduğu yeni bir dönemin konuşulabilir olması için çaba sarf ediyor. İktidardan farklı olarak HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı da sürecin bir tarafı olarak tarif etmekten geri durmuyor.

İç barıştan haksız tutukluluklara, kadın cinayetlerinden şiddete dış politikadan ekonomik krize memleketin o kadar ağır sorunları var ki… Diyarbakır’da Dört Ayaklı Minare’nin hemen yanında bir kahveye geçiyor Özel. Arkasından bir grup gazeteci ile ben de. Gençler var içeride, üniversite bittikten sonra nasıl iş bulacakları korkusu şimdiden sarmış hepsini. Onlar endişelerini anlatıyor… Sonra burada doğup, büyümüş isimler. ‘Kenti yeniden ayağa kaldırmak’ konuşuluyor. Muhtarlar da var.

 

Sur İlçesi Melikahmet Mahallesi Muhtarı Ali Kızgın söz alıyor. Elinde bir defter. İçinde 524 kişilik bir liste. Fakirler listesi. Bir mahallede her biri değişik ailelerden 524 isim. Aralarından küçük bir kısmı devlet yardımı alıyor ama o da yetmiyor. En sıradan ihtiyaçlara ulaşamayanlar… Türkiye’nin değişik yerlerinde yoksulluk konusunda çalışan başta Derin Yoksulluk Ağı pek çok örgüt ve akademisyenle irtibat halindeyim. Konuşması bittikten sonra muhtarın yanına oturuyorum. “Çok zorlanıyor buradaki insanlar, bu defterlerin içindeki her bir isim içinde bulunduğu durumdan dolayı büyük bir psikolojik zorluk da yaşıyor” dedi. Defterin kapağının fotoğrafını çektim, çekerken utandım.

Futbolcularından yöneticilerine sık sık baskı ve saldırılara uğrayan Amedspor ziyareti de, kayyıma karşı parti olarak net destek verdikleri DEM Parti’nin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanlarını ile buluşmada da, kurucu partinin liderinin mesajları barışın-birlikte yaşamın-umudun başlıklarını taşıyordu. Özel’in verdiği iki önemli cümleyi şöyle özetleyeyim:

-“Kürt sorunu vardır, Kürt’ün sorunu olup olmadığına Kürtler karar verir, devlet karar veremez.

-Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin eşit, ayrımsız, kendilerini tamamen mensubu hissettikleri eşit vatandaşlığı sonuna kadar hissettikleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sahipliğini öneriyorum.”

Özel bu iki cümleye ek dün İstanbul’daki mitingde de Bahçeli’nin merkeze Öcalan’ı aldığı ‘çözüm ile ilgili’ şu söylediklerini eklemek mümkün:

“Bizim tutumumuz nettir. Kürtler sorunumuz kalmadı diyene kadar bu sorunun varlığına inanacağız. Herkesin kendini özgür hissedeceği bir süreci Meclis’te başlatarak bu sorun çözülmelidir. Terörün bitmesi için kim konuşacaksa konuşsun. Ama bir kişi konuşturup sorunu çözme hesabı yanlış hesaptır. Biz çözüm için Meclis’i adres gösteriyoruz. Devlet Bey, Abdullah Öcalan’ı Meclis’i adres gösteriyor. Sayın Erdoğan’ın hâlâ iki kelam etmeme durumuna son vermelidir.  Artık sözcünün görevi bitmiştir. Erdoğan çıkıp bu millete bir açıklama yapmak zorundadır. Bahçeli’yi sözcü kılma, ne diyorsan sen söyle.”