Yargıya müdahale

İktidar, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurulara ilişkin yetkilerini daraltma hazırlığında. Bunu Adalet Bakanı Tunç da defalarca “düzenlemeye ihtiyaç var” diyerek ifade etti.

Son olarak Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, iyi çalışılmış, ayrıntılı bir metin açıkladı.

Anlaşılan Beştepe’de oluşturulan bu yaklaşım, kanun teklifi formatına sokularak milletvekillerine imzalatılıp Meclis’e sunulacak. Halbuki CB sistemi propagandalarında, “Meclis güçlenecek, kanunları sadece milletvekilleri hazırlayıp teklif edilecek” denilmişti. Milletvekillerin bu kapasitesi olabilirmiş gibi…

İste yine kanunlar ‘yukarıda’ hazırlanıp Meclis’e getiriliyor. 1950’den bugüne Meclis hiçbir dönemde yürütmenin bu kadar vesayeti altına girmemişti.

AYM’NİN YETKİSİ

Ucum, AYM’yi, Yargıtay ve Danıştay’ın üzerinde yüksek temyiz mahkemesi gibi karar vermekle eleştiriyor. AYM kararlarının bağlayıcı olduğu yolundaki anayasa maddesinin “bireysel başvuruları” kapsamadığını iddia ediyor. “Bireysel başvuru kararları tüm erkler bakımından bağlayıcılık kapsamında değildir” diyor.

İşte bütün mesele bu… Müthiş bir siyasi kavga halinde ortaya çıkan Can Atalay meselesinde Yargıtay ve iktidar AYM kararını bağlayıcı saymadılar, AYM kararını uygulamadılar.

AYM tarafından “hak ihlali” olduğu ve mahalli mahkemece kaldırılması gerektiğine hükmedilmiş olduğu halde, Yargıtay kararını Meclis’te okutturarak milletvekilliğini düşürttüler.

Şimdi yeni bir kanunla AYM’nin bu yetkisini daraltmak istiyorlar.

Uçum, “iç yargı yolları” ve “kanun yolları” konularında AYM’nin yetkisiz olmasıyla ilgili mevcut kanunların yeniden düzenlenmesini savunuyor; iktidarın ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi şu cümlede ifade ediyor:
“AYM’nin bir yargılamanın sonucunu doğrudan değiştiren karar vermesi uygulaması ortadan kaldırılmalıdır.”

Bunun anlamı şu: Gerek iktidarın yönlendirmesiyle gerek kendi yanılgısıyla yargın insan haklarını ihlal eden bir karar verdiğinde AYM bunu denetleyemeyecek! “Adil yargılanma hakkı” gibi, “etkin soruşturma eksikliği” gibi, “delillerin geçersizliği” gibi gerekçelerle AYM inceleme yapamayacak. Bu ilkeler kitaplarda kalacak.

ANAYASAL DENETİM

Evvela şunu belirteyim: AYM’nin bireysel başvurular üzerine verdiği bir ihlal kararı, evet, herkesi bağlamaz… Ama o ihlali yapmış olan “tüm erkler bakımından bağlayıcılık” vasfına sahiptir. O yanlış kararı veren mahkemeyi bağlar, onaylayan Yargıtay’ı bağlar, uygulayan Meclis’i bağlar…

Bunu kısıtlayacak bir kanun, iktidar partisi isterse yasalaşır ama Türkiye’nin hukuk devleti puanını çok daha aşağılara düşürür.

İnsanlık tarihi bu gibi ve çok daha ağır olaylarla dolu olduğu için, insan aklı ve insan vicdanı önce kuvvetler ayrılığı felsefesini geliştirdi. Lord Acton’ın 1885’te yazdığı gibi “güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar.” Buna meydan vermemek için bağımsız yargı ve nihayet anayasal denetim ve bireysel başvuru hakları geliştirildi. Türkiye bu çağda bunları reddedebilir mi?

AYM’nin bütün erkleri anayasaya uygunluk bakamından denetlemesi; “güç bozar” kuralını önlemek ve hukuku üstün kılmak için kabul edilmiş evrensel bir normdur. Bütün gelişmiş demokratik ülkelerde istisnasız böyledir.

AYM NE DİYOR?

AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan, son konuşmasında, Yargıtay 3. Daire’nin yaptığı gibi siyasi ve saldırgan bir dille değil, ağırbaşlı ve hukuki bir dille AYM kararlarının bağlayıcılığını anlattı:

“Bireysel başvuru Türk yargı tarihinin en büyük reformlarının başında gelmektedir. Bu kurumun kabul edilmesindeki amaç, anayasa koyucunun ifadesiyle, ‘bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması’nı sağlamak ve sorunu ülke sınırları içinde çözerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan ‘başvuru sayısını azaltmak’tır.”

Evet aynen böyle…

Üst üste dört defa kadro kanunu çıkarak adli ve idari yargıyı dilediği gibi düzenleyen iktidar, şimdi AYM’nin yetkilerini kanun kısmak istiyor.

Bizzat iktidarın kendisinin yaklaşık 14 sene önce, 7 Mayıs 2010 günü Meclis Komisyonunda ifade ettiği gibi, bireysel başvuru, “bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması” amacıyla kabul edilmiştir.

Türkiye gelişmiş ülke olmak istiyorsa, gelişmiş hukuk düzenine ve “hak eksenli” hukuk anlayışına sahip olmak zorundadır.