Başak Demirtaş’ın eşi Selahattin Demirtaş nedeniyle sembolik bir önemi vardı. Bu nedenle DEM’in alabileceği maksimum oyu alacak bir isim olarak görüldü.
*
Bu çok doğru ama şunu da unutmayalım:
Başak Demirtaş’ın siyasi deneyimi yok.
Aday olsaydı sahada bunun olumsuz etkisini yaşayabilirdi.
*
Meral Danış Beştaş ise son dönemlerde en fazla öne çıkan isimlerden. Deneyimi hayli fazla. Hem parlamento deneyimi var hem de saha deneyimi.
Meral Danış
Böyle bir isim, “tavşan aday” diye nitelenemez.
*
Yani DEM Parti, iddiasız bir adayla durumu geçiştirme yolunu tercih etmiş değil. En azından ben böyle düşünüyorum.
YENİDEN Refah Partisi’nin İstanbul için düşündüğü iki isim:
BİR: Elif Erbakan.
İKİ: Mehmet Altınöz.
*
Sonuç: Mehmet Altınöz’de karar kılındı.
*
Elif Erbakan kim? Abla. Mehmet Altınöz kim? Enişte.
Aile şirketi gibi demem işte bu yüzden.
Fatih Erbakan - Mehmet Altınöz
AKIL FİKİR MESELESİ
EKREM İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmiş:
*
“Aklı fikri İstanbul’da. İstanbul Belediye Başkanı aşağı, İstanbul Belediye Başkanı yukarı.”
*
Çok değil yedi / sekiz ay önce de Ekrem İmamoğlu’nun aklı fikri Cumhurbaşkanlığı seçimindeydi.
Ekrem İmamoğlu
Şehir şehir miting yapıyordu, Kılıçdaroğlu’na oy istiyordu, “Aramızda kalsın kazandık” diyordu falan.
*
Eğer aklın ve fikrin, sadece kendi işine odaklanması gerekiyorsa...
Ekrem İmamoğlu da bu konuda pek de şahane bir konumda değil yani.
DENZEL’İN ADALET SERİSİ
DENZEL Washington’un “Adalet (The Equalizer)” filmleri serisinin tamamını izledikten sonra söylemek istediklerim şunlardır:
- Denzel’in serideki kusursuzluğu, yenilmezliği, ölüm makinesi olması falan... İnsanın canını fena halde sıkıyor.
*
- Seksen sekiz kişiyi üç dakikada yere sermesi karşısında “Yok artık” diyor, başka da bir şey diyemiyorsunuz.
Denzel Washington
*
- En tehlikeli katillerin karşısına öyle kendinden emin bir sırıtışla çıkıyor ki mecburen en tehlikeli katillerden yana oluyorsunuz.
*
- Üç filmi izlerken de “Bir kere de yenil be arkadaş. Bir kere de tuzağa düş. Bir kere de bırak karşı taraf galip gelsin” deyip duruyorsunuz.
INSTAGRAM’DA VİDEO İZLEMENİN ZARARLARI
- ZAMANINI hunharca ezmiş oluyorsun.
- İzledikten sonra elde ettiğin hiçbir şey yok.
- Bir daha asla herhangi bir şeye odaklanamıyorsun.
- Kafayı sürekli telefona doğru eğik tuttuğun için boyun kasların zayıflıyor.
- İzlemeyi kolayca bırakamadığın için bir girdaba sürüklenmiş oluyorsun.
- Görsel hafızan süper kirleniyor.
- Ruhsal inceliklerinin tümünü birden kaybediyorsun.
BAŞKA DİYARIN DÖRT KOMİĞİ
- SETH ROGEN: Filmlerde bir komedi ekibiyle değil de tek başına performans gösterdiğinde aynı bizim İbrahim Büyükak gibi. Her filminde “durumu idare etmeye çalışan ama bir türlü bunu başaramayan adam” pozisyonunda. Bu pozisyon, ona çok yakışıyor. Tek başına komik değil. Hikâye içindeki durumu nedeniyle komik.
Seth
*
- BEN STILLER: Başına gelen felaketlere karşı sergilediği edilgen tutumla güldürüyor. Aşk meşk işlerindeki beceriksizlikleriyle güldürüyor. Fırlama arkadaşlarının yanında süper acemi kalışıyla güldürüyor. Bu açıdan bizde bir karşılığı yok Ben Stiller’in. Gülmeden güldüren, ciddiyetiyle güldüren bir adam. Ve dörtlüdeki favorim.
Ben
*
- ADAM SANDLER: Büyücü gibi. Canlandırmadığı tip kalmadı neredeyse. Her durumda komik olabiliyor. Toplumsal hiyerarşiyi asla iplemeyen rollerde yer alması nedeniyle Recep İvedik’i çağrıştırıyor. Halkın komiği olması açısından Kemal Sunal’ı çağrıştırıyor. Çılgın, asi, zapt edilemez, öngörülemez biri.
Adam
*
- OWEN WILSON: Romantik komedilerde esas oğlanın yancısı rollerinin aranan adamı. Fakat şöyle enteresan bir tarafı var: “Yancı” rolünü üstlendiği filmlerde bir süre sonra esas oğlandan daha fazla ilgi odağı haline gelebiliyor. Bu açıdan benzersiz. Bu açıdan biricik.
Owen
GAZOZLA TIRAŞ
AK Parti Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş, şöyle demiş:
*
“Bizim belediyecilik hikâyemiz, Cumhurbaşkanımızın 1994’te başlattığı belediyecilikle yazılmıştır. Gençler o günleri bilmez. Maalesef İstanbul, bir çöp dağı gibiydi. Susuzluk içerisinde kıvranan bir çöl gibiydi. Ben 1982’de İstanbul’da askerlik yaparken hani hikâye gibi anlatılır ama gazozla tıraş olurduk. Haftada bir gün su gelirdi. İstanbul’un merkezinde, Kağıthane’de haftada bir gün su olurdu.”
*
1994 öncesinin İstanbul’u için Mustafa Elitaş’ın anlattıkları doğru.
Gerçekten susuzluk vardı İstanbul’da. Tankerlerden bidonlarla su temin edilirdi. Çöp dağları vardı İstanbul’da. Çöplükler patlardı. Haliç bir felaketti. Kokudan geçilemezdi oralardan.
Mustafa Elitaş
Bunların hepsi doğru.
*
Ama bu doğruları ifade ederken araya “gazozla tıraş olurduk” anekdotunu sıkıştırdığınız anda olayı matrak bir yere taşımış oluyorsunuz.
*
Şimdi Elitaş, “İyi ama Ahmet Hakan, ben gazozla tıraş olduğumu hatırlıyorum. Ne yani? Bunu anlatmayayım” diyebilir.
Kendisine şöyle yanıt verebilirim:
*
Eğer başınızdan geçen olay, mavra çevrilmesine çok müsait bir olaysa...
Anlatmayın Mustafa Bey.
Çünkü siz gazoz ve tıraş dediğiniz anda millet, susuzluktan ve çöp dağlarından ziyade gazozla tıraşın kışkırttığı mavraya vuruyor kendisini.