Bahçeli’nin DEM’lilerle tokalaşarak başlattığı süreç, “Öcalan’ın tecriti kalksın, umut hakkı verilsin, gelsin TBMM’de konuşsun” çağrısıyla sürüyor. Bu hamleler, “Bahçeli, ABD-İsrail’e karşı büyük oyun kurdu” diye pazarlanıyor; hatta “Bahçeli’nin büyük planına Erdoğan’ı da sürüklediği” iddia ediliyor.
Bahçeli’nin kurduğu bir oyun planı yok, kendisi ilk günden beri oyun planlarının küçük-büyük oyuncusu olabilmiştir sadece. “Mehmet Ali Güller” adlı YouTube kanalımdaki “Bahçeli’nin 16 sabıkası” başlıklı yayını izlerseniz MHP liderinin hangi oyunlarda hangi rolleri aldığını ve birikmiş siyasi sabıkalarının listesini görebilirsiniz.
Burada da Bahçeli 17. siyasi sabıkasına imza atmaktadır. Ve bir oyun planı kuran değil, Erdoğan’ın oyun planında rol alan konumdadır.
ERDOĞAN’IN BAŞKANLIK SORUNU
Erdoğan yeni bir oyun planı kuruyor çünkü yeniden başkan seçilebilme sorunu var. Bu sorunun “sınırsız çözümü” yeni bir anayasa yapmaktan geçiyor. Yeni anayasayı kabul ettirebilmek için de DEM Parti’nin oylarına ihtiyacı var.
Erdoğan’ın oyun planının içeride iki ayağı var: Birincisi DEM Parti’yi devreye sokmak üzere zıttını, MHP’yi kullanmak; ikincisi de süreçlere meşruiyet kazandırabilmek için CHP’den yararlanabilmek. Dolayısıyla “normalleşme-yumuşama” süreci de nesnel olarak Erdoğan’ın oyun planını kolaylaştıran bir boyuta sahip.
‘BÜYÜK ORTADOĞU’ SORUNUNDAN FAYDALANMA
Olası geniş kamuoyu baskısına karşı içerideki bu süreci dışarısıyla ve “İsrail’in hedefi Türkiye” söylemiyle dengelemeye çalışacaklar. Şöyle:
- İsrail’in Lübnan’a saldırıları sürüyor: Erdoğan bu nedenle yeniden “sığınmacı kartı” açtı. Geçen hafta Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile ortak basın toplantısında, “hem Suriye’den hem de Lübnan’dan yeni sığınmacılara kapılarının açık olduğunu” ilan etti.
- İsrail, konjonktürü fırsata çevirebilmek için Suriye’ye saldırılarını artırıyor, Golan’daki durumunu tahkim edecek bir düzenleme arayışında: İktidar bunun savaşı bölgeselleştirme potansiyeli olduğunu, İran’a da sıçrayabileceğini, dahası İsrail’in olası yanıtından sonra İran’ın bu kez savaşa girmek zorunda kalabileceğini, bunun da ABD’yle yeni bir işbirliği dönemini açabileceğini hesaplıyor. Bu durumun hem riskler hem de fırsatlar doğuracağı düşünülüyor: Risk, Türkiye’nin de bölgesel bir savaşın parçası olması, fırsat ise “ABD sponsorlu PYD devleti” sorununun “iki açılı” çözümü:
İKİ AÇILI ‘ÇÖZÜM’
1) ABD’nin kökleri 1965’e kadar uzanan “Türkiye himayesinde Kürdistan” planıyla uyumlu çözüm: Bu çözüm ile Erdoğan’ın 22 yıllık “Türkiye’yi Kürtlerle genişletme” hedefinin hayata geçeceği ve karşılığında siyasi konumunun pekişeceği varsayılıyor.
2) Öcalan’ın çıkışıyla PKK’nin kendini lağvettiği ama PYD olarak Suriye’de Türkiye tarafından kabul edildiği çözüm: Bu çözüm, Fırat’ın doğusundaki Kürdistan’a karşı Fırat’ın batısında Halep’e inen bir nüfuz bölgesinin paylaşılmasını içerecek.
ERDOĞAN’IN HEDEFİ
Görüleceği üzere bu iki çözüm de Erdoğan’ın “sultanizm” rejimi için kısmi bir çözüm olsa da Türkiye için bir çözüm olmayacaktır ve tersine Türkiye’yi bölgede ciddi sorun haline getirecektir.
Dolayısıyla Erdoğan’ın hedefi Kürt sorununu çözmek ya da komşularla iyi ilişki geliştirerek bölgesel savaş riskini azaltmak değildir. Hedefi, Ortadoğu’da İsrail’in saldırganlığından ve ABD’nin müttefik ihtiyacından yararlanarak yeni toprak kazanmak ve bunu sultanlığını pekiştirmekte ve davasının bayrağını yükseltmekte kullanmaktır.
Elbette bunlar plan ve hayata geçmesini engelleyecek faktörler de yok değil!