Geride kalan bir haftada yaşanan gelişmeler bir tür hızlandırılmış bir çözüm süreci içerisinde olduğumuzu gösteriyor. Önceki Cuma günü Perspektif’te yayımlanan “Barış İçin Barış” yazımın üzerinden geçen 6-7 gün içerisinde şunlar oldu: Erdoğan, kaymakam adaylarına seslendiği konuşmasında, başka dönemlere ait bir realiteymiş gibi sunarak da olsa, Kürtçe üzerinde uygulanan baskı ve yasaklardan şikayet etti; Bahçeli grup konuşmasında Öcalan’ı PKK’nin tasfiyesi için çağrı yapmaya davet etti; Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Meclisi için yapılacak seçimlere birkaç gün kalmışken apar topar Ankara’ya geldi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la, Dışişleri Bakanı Fidan’la ve MİT Başkanı Kalın’la görüştü; Öcalan’ın yakını ve DEM Parti vekili Ömer Öcalan’ın yakında İmralı’ya gidebileceği haberi sızdırıldı; DEM Parti Eş Başkanları Demirtaş’ı ziyaret etti.
Hepi topu bir haftada yaşanan bu gelişmeler hızlandırılmış bir süreç içerisinde olduğumuzu gösteriyor. Daha iyisi kabul görene kadar “yeni çözüm süreci” adıyla anmanın makul göründüğü bugünkü sürecin bunca hızlandırılmış olmasının ardında birkaç şey olabilir:
Evvela, eski deneyimler ve bu deneyimlerden süzülen bir tecrübe ve hafıza var. 2013-2015 Çözüm Süreci meselelerin, meseleyle ilgili aktörlerin tanıdık olmasını, bu da işlerin hızlandırılabilmesini mümkün kılmış olabilir. İkincisi, çözüme hazır görünen etkili aktör sayısı geçen defakinden daha çok. MHP ve Bahçeli sürecin banisi, Erdoğan işin içinde, Öcalan, Demirtaş ve DEM Parti çözüm yanlısı, CHP, DEVA ve Gelecek Partileri de sürece katkı sunabilir görünüyor. Üçüncüsü, muhtemelen çoktan başlamış ve bir miktar yol alınmış bir sürecin içinde olduğumuzdan her şey bu kadar hızlı gelişiyor. Son olarak, muhtemelen devletin acelesi var.
Öte yandan, hızlı ilerliyor olması sürecin başarıyla sonuçlanacağını garanti etmiyor. Kürt meselesinin genel çözümü, Kürtlerin yüz senedir Cumhuriyeti zorlamasına yol açan genel memnuniyetsizliğin giderilmesi zaten ayrı bahis. Ancak çözüm süreci derken esas olarak kastedilen Kürt hareketinin silahlı aksamının likidasyonu, önceki çözüm sürecinden de tecrübeyle sabit ki, kolay bir iş değil. Dün gibi aklımda: Önceki çözüm sürecini başından son noktasına kadar heyecan ve hevesle desteklemekle beraber çözümün kolay olmadığına işaret edenler, “süreci okuyamamakla”, “devletle Öcalan’ın anlaştığını ve bunun her şeye yeteceğini görememekle” eleştiriliyordu. Sürecin çökmesi, özel bir şeyler biliyormuş edasıyla “çözüldü bu iş, bitti” havası takınanların pek bir şey bilmediğini gösterdi.
Önceki çözüm sürecinin yarattığı yıkıma rağmen meselenin bütün azametiyle ortada durması, bölgesel şartların devleti yeni bir sürece ikna etmiş görünmesi, önceki çözüm sürecindekinden daha fazla aktörün süreç yanlısı olması, önceki çözüm süreci çökerken alınmayan inisiyatiflerden çıkarılan dersler, geçen zaman zarfında devletin ve Kürt aktörlerin birbirlerinin ve kendilerinin sınırlarını görmesi vs. hepsi birden yeni çözüm sürecinin öncekinden daha şanslı olabileceğine işaret ediyor. Öte yandan, mesele halen çok çetrefil, halen çok zor, burada değişen bir şey yok. Bu da önceki gibi yeni çözüm sürecinin de aynı anda hem başarılabilir hem de tıkanabilir olması demek.
5 Aktör, 5 Konu
Çözüm sürecinin aktörü de konusu da elbette daha çok. Türkiye siyasetinin iktidar ve Kürt hareketi haricinde kalan kurum ve kişileri, Kürt ve Türk kamuoyları ve uluslararası güçler ya da anayasa değişikliği ve genel kamuoyunun “yönetilmesi” ve ikna edilmesi gibi konular da var. Lakin odaklanarak bakıldığında yeni çözüm sürecinin esas olarak 5 aktörü ve 5 konusu var ve bu 5 aktörün bu 5 konuyla ilgili pozisyonları çözüm sürecini başarılabilir ve tıkanabilir kılıyor.
Aktörler şunlar: İktidar (devlet), Öcalan, PKK, Demirtaş ve DEM Parti.
Konular da şunlar: PKK’nin silahsızlanması, Öcalan’ın geleceği, Kürt siyasetçilerin hukuku, Kürtlerin hukuku ve Suriye Kürtlerinin hukuku.
Bu beş aktörün söz konusu 5 konudan 3’ü üzerine uzlaşması çok zor olmaz. Zaman ve zemin Öcalan’ın geleceği, Kürt siyasetçilerin hukuku ve Kürtlerin hukuku konularında bu 5 aktörün birbirlerine yaklaşabileceğine işaret ediyor. Gerek 25 senedir cezaevinde tutulmasına atıfla hassasiyeti yüksek kesimlere “cezasını çekti” denilebilecek olması, gerekse de önceki çözüm sürecinden bildiğimiz kişisel akıbetini mesele etmeyen tutumu, Öcalan’ın geleceği meselesinde ev hapsi benzeri bir çözümün oluşabileceğini, tarafların bu noktada bir yerde uzlaşabileceğine işaret ediyor. Bizzat kendisinin onay vermesi durumunda Öcalan’ın geleceği konusunda bu türden bir çözüme Kürt hareketinin diğer kısımları da itiraz etmeyecektir.
Kürt siyasetçilerin hukuku konusunda da taraflar arasında bir tür anlaşma sağlanması zor olmayabilir. Demirtaş, Selçuk Mızraklı ve Bekir Kaya gibi Kürt siyasetçilerinin siyaset yaptıkları için hapsedilmiş olduğunun kamuoyunca “bilinmesi”, Kürt siyasetçilerinin neredeyse 10 senedir cezaevinde tutulmasının devleti ve milliyetçi kamuoyunu “tatmin etmiş” olma ihtimali ve salıverilmelerini hukuken kolay kılacak AİHM ve Anayasa Mahkeme kararları gibi “gerekçelerin” olması Kürt siyasetçilerin hukuku alanında da bir uzlaşmayı muhtemel kılıyor. Kürt siyasetçilerin hukuku söz konusu olduğunda devletin Kürt hareketinin taleplerini karşılaması çok zor olacağa benzemiyor.
Hacimli ve zor bir konu olmakla beraber şartlar ve atmosfer Kürtlerin hukuku konusunda da tarafların yakınlaşmasının mümkün olacağını gösteriyor. 2015’te alınan yenilgi ve önceki çözüm sürecinin çökmesinin ardından yaşanan tahribat Kürt hareketinin Kürtlerin hukuku alanındaki taleplerinin en azından bugün için daha kanaatkâr ve daha tedrici olmasına yol açmış görünüyor. Buna mukabil, yaşatılan eziyete karşın Kürtlerin Kürtlüklerinde ve taleplerinde ısrarcı olması devleti de “bir şeyler vermeden olmayacak” pozisyonuna ikna etmiş olsa gerek. Özetle, şartlar ve atmosfer Kürtlerin hukuku alanında devleti ve Kürt hareketinin aktörlerini birbirlerine doğru birkaç adım atmaya sevk etmiş, bu da bu alandaki uzlaşmayı kolaylaştırmış olabilir.
Öte yandan, silahsızlanma ve Suriye Kürtlerinin statüsü konularında, hele de ikincisinde, “devletin ve Kürt hareketinin pozisyonları yakınlaşabilir” demek o kadar kolay değil. PKK’ye “silahsızlanma” çağrısının bu kez daha kuvvetle yapılabileceğine şüphe yok. Hem de yeni çözüm sürecinin işaretlerinin duyulmasının ardından örgütten gelen ilk açıklamaların pek de ümit verici olmamasına rağmen. Öcalan’la bir ön görüşme olmadan bütün bu işlerin başlatılması ve Bahçeli vasıtasıyla Öcalan’ın sahneye davet edilmesi pek muhtemel olmadığından Öcalan’ın yakında bir zamanda örgütü silahsızlanmaya, Türkiye’ye karşı silahlı faaliyeti durdurmaya davet etmesi sürpriz olmaz. Gerek örgütün Türkiye içindeki varlığının neredeyse fiilen sona ermiş olması gerekse de Kürt kamuoyunun bu fikre esastan yakın olması Öcalan’ın ve ardından Demirtaş’ın örgüte çağrı yapmasını kolaylaştırabilir. Öcalan ve Demirtaş’tan çağrı gelmesi durumunda DEM Parti’nin de tavanın ve tabanın eğilimlerini tekrar edip silahsızlanma çağrısına katılması beklenir. Özetle, devletin bir çözüm peşinde olduğu kanaati edinmeleri halinde Kürt hareketinin PKK harici aktörlerinin örgüte Türkiye’ye karşı faaliyetini sonlandırması çağrısı yapması o kadar da zor olmayabilir. Bu olursa, PKK Türkiye’ye karşı silahsızlanma kararı almayı halen kabul etmeyebilir ama muhtemelen çok zorlanır.
Suriye Tümseği
Şartlar, bağlam, atmosfer ve geride kalan iki haftada verilen işaretler bu dört alanda devletin ve Kürt aktörlerin birbirlerine yaklaşabileceği izlenimi vermekle birlikte Suriye konusunda durum farklı. YPG 2016’dan sonra Afrin’den ve Tel Abyad’dan çıkarılmış olsa da Suriye’de güncel vaziyet halen devletin tahammül sınırlarının ötesinde ve vaziyet yakın zamanda devletin beklediği biçimde değişeceğe benzemiyor. Bu hâl, yeni süreçte tarafların Suriye’ye dair pozisyonlarının ne olacağını çok önemli kılıyor. Ne var ki, geride kalan iki hafta içerisinde yeni çözüm sürecinin en zor konusu olabilecek bu meseleyle ilgili taraflar renk vermiş değil. Özetle, yeni çözüm sürecini izah ederken atıf yapılan ve İran’ın vekillerinin tasfiyesiyle neticelenmesi muhtemel görünen yeni bölgesel durumdan başka, devletin ve Kürt aktörlerin Suriye konusunda birbirlerine yaklaşabileceğini gösteren bir işaret, bir veri yok. Oysa, devletle Kürt hareketi arasındaki makasın en geniş olduğu yer burası. Bilmediğimiz bir aşamada ve şekilde pozisyonunu değiştirmediyse eğer, devletin Suriye Kürtlerinin mevcut halini kabul etmesi zor. Buna mukabil, sadece PKK değil Kürt hareketinin Öcalan da dahil diğer aktörlerinin ve Kürt kamuoyunun da Suriye Kürtlerinin kaderinin Türkiye’yle Suriye’nin inisiyatifine bırakılmasını kabul etmesi zor.
Özetle, Suriye Kürtlerinin hukuku konusunda bir yakınlaşma zor, var da görünmüyor ve fakat bir yakınlaşma olmadığı takdirde bütün bir çözüm sürecinin işlemesi zor. Suriye konusunda bir tür mutabakat oluşmadan Öcalan’ın, Demirtaş’ın, DEM Parti’nin ve Kürt kamuoyunun PKK’ye güçlü bir biçimde silahsızlanma çağrısı yapması pek mümkün değil. Öte yandan, bu türden güçlü bir çağrıya muhatap olmadıkça örgütün de silahsızlanma perspektifine yaklaşması pek olacak iş değil. Diğer deyişle, Suriye Kürtlerinin hukuku konusunda bir tür uzlaşma olmadan PKK’nin silahsızlanmaya kuvvetle davet edilmesi, bu olmadan da çözüm işinin en önemli ayağı olan silahsızlanma işinin başarılması mümkün olmayabilir. Uzun lafın kısası, Suriye konusu yeni sürecin önündeki büyük bir tümsek olmaya aday ve olur da tümsek tesviye edilmezse bir tür “başa dön” hali yaşanabilir.
O halde, ümit edelim de Suriye konusunda devlet ve Öcalan, daha iyisi devlet ve Kürt hareketi bizim bilmediğimiz bir zamanda ve zeminde birbirlerine yaklaşmış ya da bölgesel gelişmeler bu yakınlaşmanın doğal zemini olmuş olsun. Ümit edelim de yeni süreç Suriye’ye ya da başka bir tümseğe takılmasın.