Erdoğan’ın yeni iktidar dönemindeki esas hedefi, hukuk devletinin geride kalan parçaları veya sistem içindeki direnç noktaları.
Cumhurbaşkanının ideal düzen anlayışında, siyasi iktidarın gücü sınırsız olmalı. O zaman bu gücü sınırlayan kanunlar, hükümler, denetim mekanizmaları, velhasıl hukuk devleti kuralları açık ve ilk hedef.
Anayasa Mahkemesi bunların başında geliyor.
Zira, Anayasa Mahkemelerinin hukuk devleti kurumları arasında ayrıcalıklı bir yeri bulunur. Bizde de öyledir. Görevleri, devletin özgürlüklere dayalı demokratik düzenini korumaktır. Bunun için kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin anayasaya uygunluğunu, siyasi partileri, meclis işlemlerini denetler, bireysel hakların koruması görevini üstlenirler. Siyasi iktidarların keyfi hareket alanını sınırlar, kanun dairesine çekerler.
Bundan ötürü, otoriter yönetimler ve otoriter zihniyetleri tarafından sevilmezler. Halk iradesinin önündeki engel olarak tanımlanırlar. Popülist otoriter düzenler, fütursuzca, halkı hukukun üstünlüğünün zincirlerinden kurtarmayı amaç edindiklerini söylerler. Anayasa Mahkemesi gibi organlar, bu rejimler için, elitist halktan kopuk, halkın iradesine, hatta ulusa karşı olan uluslararası bir liberal anlayışın ürünleridir.
Türkiye tek örnek değil. Macaristan, Polonya gibi ülkelerde de otoriter liderlerin ilk hücum ettikleri, anayasa değişiklikleriyle yetkilerini kıstıkları ilk kurum Anayasa Mahkemeleri olmuştur. Bunlar arasında, Polonya eski başbakanı Kaczynski gibi, hukuk, kanun ve kuralı ulusal “düşman” olarak tanımlayanlar bile çıkmıştır.
Türkiye muhalif direnç pek kalmadı. Yerel seçim sonuçları ne olursa olsun, dört yıllık kesintisiz bir iktidar dönemi ülkeyi bekliyor. Bu dönemde Erdoğan esas arzusu yukarıda andığımız gerekçelerle anayasa değişikliği gitmek, bunu açık bir şekilde dile getiriyor.
Ne var ki, en azından şimdilik bunu gerçekleştirecek güce sahip değil. Sahip olması da pek kolay hatta mümkün değil.
Bu durumda farklı yollar izleyecektir Erdoğan…
Örneğin Anayasa Mahkemesini itibarsızlaştırmak, siyasal iddialarla işlevsizleştirmek, onun kararlarına uyması gereken diğer mahkemeler ve yürütme gibi kurumların meydan okumasını ve baş kaldırması sağlamak, özetle keyfi kanun yorumlarıyla fiili bir durum, kaotik bir hal yaratarak yol almak, bunlar arasındadır ve şimdiden uygulanmaya başlanmıştır..
Sorunumuz sadece mevcut anayasanın anti-demokratik özü değil, sorunumuz aynı zamanda bu anayasanın hükümlerinin bile uygulanmaması…
Nitekim cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk anlarında itibaren, Erdoğan, anayasaya rağmen ve aykırı olarak hareket ediyor.
Birkaç gün önce Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ilk kararnamesinde yer alan 37 düzenlemeyi iptal etti örneğin.
İptal kararlarının gerekçesi, Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’da güvence altına alınan temel haklara ilişkin düzenleme yapma yetkisinin olmadığı, bu konuda kararname çıkarılamayacağı ve düzenlemelerin ancak kanunla yapılabileceği şeklinde…
İptal edilen düzenlemeler arasında, cumhurbaşkanlığına personel ataması, maaşlarının düzenlenmesi, hakim ve savcıların Cumhurbaşkanlığınca görevlendirilmesi, üst kademe yöneticileri hakkında bilgi toplanması var. Ayrıca belediyelerin “gecekondu, kıyı alanları ve tesisleri ile niteliğinin bozulması nedeniyle orman ve mera dışına çıkarılan alanlar dâhil kentsel ve kırsal alan ve yerleşmelerde yapılacak iyileştirme, yenileme ve dönüşüm uygulamalarında idarelerce uyulacak usul ve esasları belirlemek” gibi kimi yetkilerin Erdoğan tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığına aktarılması var…
Mahkeme, yürütmeye dokuz ay süre verdi…
Erdoğan’ın pek yeni bir bilek güreşi dönemi geliyor.
Yeni iktidar döneminin ana mevzusu bu olacak belli ki…