Ben haber atladım diye başı kesik tavuk gibi koşuştururken biri Başbakan konuşmasında “vadedilmiş topraklara atıf yaptı” dedi. Boş gözlerle baktığımı hatırlıyorum. Yani?
AKP Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Filistin'in Geleceği Konferansı"nda "vadedilmiş topraklar haritası gösterildi
1994’te dönemin Başbakanı Tansu Çiller İsrail, Filistin ve Mısır’ı kapsayan bir tura çıktı. İsrail’e başbakan düzeyinde ilk ziyaret olması açısından tarihi bir temastı.
Ben 1990’da üniversite son sınıfta stajyer olarak girdiğim Milliyet’in Ankara bürosunda, mezuniyetten hemen sonra tam zamanlı olarak çalışmaya başlamıştım.
Ziyareti, Milliyet adına Ankara temsilcisi Derya Sazak, rahmetli Sami Kohen ve ben izleyecektik.
Burada bir hatırlatma yapmakta yarar var.
O yıllarda basında, haberciler arasında sıkı rekabet vardı ve çekişme yurt dışı ziyaretlerde daha da artardı. Şimdiki gibi, uçağa bin, şehri gez, sonunda eline verilen soruları sor, yazılı yanıtların olduğu metni de haber merkezine geç gibi kebap bir durum yoktu.
Misal, New York’a Genel Kurul toplantısına gidiliyorsa, sadece Türk tarafını değil, yabancı ülkeleri de darlardık. Cumhurbaşkanlarının, başbakanların toplantılarına gider, “Türkiye’ye uyguladığınız silah ambargosunun kaldırılması ne zaman gündeme gelecek,” vs. diye sıkıştırırdık.
Haberciler arasında atlatma yarışı
O dönem yurt dışı ziyaretlerde rekabet daha uçağa binmeden VIP salonunda başlar, uçakta devam eder, gezi sonlanmadan da bitmezdi.
İsrail gezisinde ben daha uçağa biner binmez, iki ülke arasında terörle mücadele anlaşması imzalanacağını öğrendim.
Malum 1990’ların ortası; PKK’yla en kanlı mücadelenin verildiği, yakın tarihimizin en zalim ve karanlık dönemlerinden birini yaşıyoruz.
Eski gün hatırlamıyorum ama anlaşmanın imzalanacağını ve içeriğine dair haberi ilk ben yazmış olabilirim.
Tarihi bir ziyaret olduğu için rehavete kapılmadan ziyareti pür dikkat takip etmeye çalışıyorum. O dönem cep telefonları yok. Haberi genelde kaldığımız otelin telefonlarından yazdırıyoruz. Haber atlamadan yazılacak en rahat zaman, akşamki resmi yemek. Ben de yemek devam ederken, gittim haber yazdırdım. Nasılsa karşılıklı rutin konuşmalar yapılacak.
Çiller’in konuşması, Türk heyeti şokta
Genç muhabirler, burası çokomelli. Hiçbir şeye rutin diye bakmamak lazım.
Geri döndüm ki, yemek dağılıyor, ama ortada muazzam bir elektrik var. Soğuk rüzgarlar esiyor. Türk tarafında suratlar bir karışık. Dediğim gibi cep telefonu da olmadığı için Derya abiye ya da Sami Kohen’e hemen ulaşama şansım yoktu. Ortalık çok kalabalık göremiyorum da onları.
Ben tabii haber atladım diye başı kesik tavuk gibi, oradan oraya koşuyorum meseleyi anlamak için. Sonunda biri Başbakan konuşmasında “vadedilmiş topraklara atıf yaptı” dedi.
Boş gözlerle baktığımı hatırlıyorum.
Yani?
Açıkçası o güne kadar bu kavramla karşılaşmamışım. Ya da karşılaşmış olabilirim ama orada anın stresiyle anlamlandıramamış olabilirim. Neyse ki gazeteci refleksiyle konunun vahametini anlamam uzun sürmedi.
Ve fakat çilem bitmemişti.
Mümtaz Soysal’ın öfkesi
Koalisyon hükümetinde Dışişleri Bakanı olan rahmetli Mümtaz Soysal bu duruma çok fena sinirlenmişti. Konuşmanın bu bölümünün Çiller’in iki büyükelçi danışmanının birinden kaynaklandığını tahmin edebiliyordu.
Ertesi gün, programın değiştiği, Çiller’in Kudüs’te Orient House’u ziyaret edeceği söylendi.
Ben yine tecrübesizlik ve o dönemki bilgisizliğimin neredeyse kurbanı olacaktım. Program değişikliğinin önemini ilk aşamada kavrayamamıştım.
1980 ve 1990’larda Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Kudüs’teki genel merkezinin ziyareti İsrail tarafında rahatsızlık yaratıyordu.
Benim aklımda, Mümtaz hoca kızdığı ve “vadedilmiş topraklar” lafını telafi için, programa son anda Orient House’u ekletti diye kalmış.
Çiller’in namaz fotoğrafı
Ziyaretin sonuna doğru asıl bomba atlatma, bir foto muhabirinden geldi. Tansu Çiller’i Mescidi Aksa’da namaz kılarken görüntüledi.
İsrail’le ilgili olarak atladığım bir başka haber de İsrail savaş uçaklarının Türk hava sahasında eğitim uçuşları yapmasına izin verilmesidir. Bunun tüyosunu almıştım; ama biraz askeri savunma meselesi benim alanım değil diye, biraz da yine bu iş birliğinin taşıdığı önemi o dönem tam kavrayamamış olacağım ki, ben yazamadan başkası patlattı.
Ve haber patlayınca da ortalık bir miktar karıştı. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülkenin Filistin’e ve Araplara bu kadar hasmane davranan İsrail’e böyle bir imkan tanıması içerde de dışarda da yankılandı.
Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor. Gerçekten de Türkiye böyle bir imkânı neden tanımıştı İsrail’e?
Çünkü yukarıda da hatırlattığım gibi 90’ların ortasında özellikle Güneydoğu’da ortalığı kan revan götürürken, karakollar ve hapishaneler işkence ile anılırken, Batılı ülkeler özellikle insan hakları ihlalleri nedeniyle hükümeti eleştiri yağmuruna tutuyor, askeri teçhizat vermekte ayağını sürüyordu. Örneğin Almanların verdikleri tankların Güneydoğu’da kullanılmamasını istediklerini hatırlıyorum.
İsrail’in ise böyle bir derdi yoktu. Savunma sanayii alanında da ilişkiler altın yıllarını yaşıyordu. Örneğin 50’yi aşkın F4 Phantom savaş uçağı o yıllarda İsrail tarafından modernize edildi. Terörle mücadelede kullanılan bu uçaklardan hala 10 kadarı envanterde duruyor. Arşiv taraması yaparken Recep Tayyip Erdoğan’ın dönemin başbakanı olarak Mayıs 2005’te İsrail’e yaptığı ziyarette uçak modernizasyonuna dair yine bir anlaşmaya imza attığı bilgisine rastladım.
Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişinde İsrail’in rolü
Abdullah Öcalan’ın Şam’da yaşadığı, PKK’nın da Suriye’de rahatça hareket ettiği dönemde İsrail’den önemli istihbarat akışı yapıldığını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Malum bugünlerde MHP lideri Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getiriliş sürecine gönderme yaptı. Suriye’den çıkarıldıktan sonra Öcalan’ın izinin sürülüp Türkiye’ye getirilmesinde CIA kadar İsrail istihbaratının da önemli rol oynadığını kolaylıkla ileri sürebiliriz. Zaten Öcalan Türkiye’ye getirildikten sonra PKK’lıların İsrail elçiliklerinin önünde gösteri yapması bize çok şey anlatıyor.
O günlerden bu günlere geldik. Bir ülkenin size dostane ya da hasmane davranmasını sizin bu ülkeye tavrınız da belirler. Filistin davası nedeniyle kendi elimizle İsrail’i hasmane tavır almaya, kendi elimizle PKK’ya itmeye mi çalışıyoruz?
Papandreu’dan hatırlatma
Global İlişkiler Forumu’nun 15. yılı deneniyle düzenlenen konferansın açılış konuşmasını yapan eski Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu hatırlattı. 2002’de, dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem’le bölgeye birlikte gidip, Yaser Arafat ve Ariel Şaron’la görüşmüşlerdi.
Papandreu, “Bugün aynısını yapamaz mıyız?” diye sorduğunda içimden “Hayır yapamayız” dedim.