Başlıktan da görüleceği üzere, bu hafta transatlantik toplulukta ilginç gelişmeler yaşandı. Ezber bozucu değişiklikler olduğunu söyleyebiliriz. İlk “gelişme”, aslında ABD’de devam eden başkanlık yarışında yaşanıyor sanki. Zira bir aralık Donald Trump’ın önünde görünen Demokratların adayı Kamala Harris, kamuoyu araştırmalarında yeniden geriye düştü. Üstelik seçimlere 23 gün kala.
Öngörüldüğü üzere Hollywood ve ABD’nin Bubo olarak da tarif edebileceğimiz burjuva/bohem topluluğu, Harris’i köpürtmeyi başardı. ABD kamuoyu nezdinde tanınır hale getirdi. Hatta Harris, Trump’la televizyonda gerçekleştirdiği açık oturumda da üstün gelmesini bildi. Öyle ki, Trump bir daha Harris ile televizyona çıkmayacağını açıkladı. Ancak Harris’in sorunu içerik. Zira Trump’ın söylemlerine cevap vermekle yetinen Harris’in kararsız seçmeni cezbedecek söylemi, projesi yok. Oysa ABD’deki kararsız seçmen, Demokratların mek parmak sağında, Cumhuriyetçilerin de mek parmak solunda olan bir kitle. Bu topluluğu çekmek için proje sunmak lazım. Trump’ın iyi kötü önerileri var.
Avrupa panik içinde
Bu yüzden de Avrupa’daki başkentleri bir heyecan sardı. Yaz aylarında Harris’in muhtemel zaferi üzerine odaklanan birçok başkent, şimdilerde yeniden Trump’ın gelme ihtimaline çalışıp stratejilerini gözden geçiriyor. Öyle ki, bir ara Ukrayna’ya vereceği askeri desteği gözden geçirmeyi hedefleyen Almanya, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’nin Berlin’e yaptığı ziyaretle askeri yardım sözünü yineledi. Ancak ekonomik açıdan zor durum düşmek üzere olan Almanya’da, hükümetin bütçe disiplinini biraz elden bırakması bekleniyor. Ayrıca İtalyan Unicredit’in Commezbank’ı satın alma girişimi, çevre yatırımları hatta ThyssenKrupp’ın yeşil çelik projesini sorgulaması da tartışılıyor.
Fransa’da ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bir kez daha kendisini zor duruma düşürdü. İç politikada, neredeyse 3 ayda bir artan ve GSYH’nın yüzde 6’sına ulaşan bütçe açığı, hem ülkede hem de AB içerisinde tartışma konusu. Düzensiz göçten kaynaklanan güvenlik sorunları, Martinique’de muhtemelen Rusya “kışkırtmalı” olan ve hayat pahalılığından dolayı yaşanan halk ayaklanması da cabası. Dış politikada da 7 Ekim 2023’de İsrail’in maruz kaldığı saldırıların ardından Netanyahu hükümetine destek veren, şimdilerde ise İsrail’e silah ambargosu uygulanması gerektiğini savunan Macron, bir türlü bir kitlenin beğenisine yol açacak hamleyi gerçekleştiremiyor.
İngiltere’nin İşçi Partili Başbakanı Starmer’in İtalyan mevkidaşı neo faşist parti lideri Meloni’yi Roma’da ziyaret ederek, düzensiz göç konusunda el ele verme sözleri tepkiyle karşılanmadı değil. Aynı oranda tepki de, AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in, Birliğin dönem başkanlığını üstlenen Macaristan’ın Başbakanı Viktor Orban’a yönelik nezaket ve diplomasi sınırlarını aşan konuşmasına geldi. Orban’ın AB’nin en büyük demokratı olmadığı kesin, ancak Avrupa Parlamentosu’nun genel kurul toplantısında AB’nin atanmış bir üst düzey yetkilisinin, seçilmiş olan bir Avrupalı siyasetçiyi dünyanın gözünün önünde bu kadar ağır şekilde eleştirmesi hayrete neden olmadı değil.
Kış da zor geçecek
İsrail’in 1978’den beri Lübnan’da bulunan ve UNIFIL olarak bilinen Birleşmiş Milletler barış gücüne düzenlediği saldırı, Avrupa ülkelerinde tepkiyle karşılandı. Ancak bu tür saldırıları engellemek konusunda AB’nin çaresizliği de tespit edildi. Son olarak NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin, Ukrayna’da kışın zorlu geçeceğine yönelik uyarısı da dikkat çekici. Rutte bu uyarıyı bazı verilere dayanarak yapıyor.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Orta Vadeli Meteoroloji Tahmin Merkezi’ne göre, Avrupa’da bu kış geçmiş yıllara oranla daha soğuk geçecek. Sebebi de Kuzey Amerika’dan Atlantik üzerinden Avrupa kıtasına gelecek olan La Nina fenomeni. Bununla birlikte yaz aylarında Rusya, Ukrayna’nın bazı enerji santralleriyle enerji dağıtım şebekelerini etkisiz hale getirdi. Ukrayna’nın enerji üretim kapasitesi 12 Gw/s. Şimdilik ithiyacı ise 11.5 GW/s. Ancak kışın bu ihtiyaç 18 GW/s’e yükselecek. Bunun telafi edilmesi de Avrupa’ya kalacak. Oysa Ukrayna üzerinden geçen Rusya-Moldova boru hattı 1 Ocak 2025’de kapatılacak. Soğuk savaştan kalan ve Rusya üzerinden Baltık ülkelerine elektrik sağlayan dağıtım anlaşması da 7 Şubat 2025’de sona erecek. Bu yüzden de Estonya, Litvanya ve Letonya’nın da enerji ihtiyaçlarını Polonya, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerden gidermeleri gerekecek. Ve Ukrayna’nın enerji ihtiyacını Avrupa ülkeleri tam olarak karşılayamayacak. Bunun Ukrayna halkı ve askerleri üzerindeki moral etkisi de maalesef büyük olacak.
Sonuç itibariyle Batı’da çarşı karıştı sanki. ABD’de yapılacak başkanlık seçimlerinin neticesi çarşının karışmasına engel olmayacak ancak en azından önümüzü görebileceğiz.