Hızla akıp gidiyor, günler, haftalar, aylar… Türkiye değişiyor, dünya değişiyor. Genelde olumsuz anlamda bu değişim. İçeride nefes alamaz hale geldi toplum. Dünyada Orban’dan Modi’ye, Trump’tan Putin’e, Batı’dan Doğu’ya her alanda demokrasinin gerilediği bir dönem yaşanıyor. Üstüne ‘insan hakları dersi veren’ Avrupa’dan ABD’ye, ülkelerin yönetimleri İsrail devletinin Gazze’deki soykırımına sessiz kalıyor. Zor zamanlar…
Belirsizliklerin-kaosun hâkim olduğu süreçte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önce DEM Partililerin elini sıkması ardından, “Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” demesi ve grup toplantısında “Anlık, dürtülerle, dümenden ve düzenden el uzatmayız” vurgusu… Ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu açılımın “Cumhur İttifakı’nın bir projesi olduğundan” bahsetmesi…
İster istemez toplumun bir kısmı geçmişte yaşananları da hatırlatarak soruyor:
-Bu adım Kürt sorununu çözmek-toplumsal barışı sağlamak için mi, siyaseten vakit kazanmak için mi atılıyor?
-Düne kadar DEM Partilileri ‘terörist’ ilan edip HDP’nin kapanması gerektiği söylenirken, bugün değişen siyasi dilin ana amacı anketlere yansıyan ittifak ortaklarının oy kaybını durdurmak mı?
-Anayasa değişikliği için destek arama ve bu kapsamda Erdoğan’a bir dönem daha aday olma yolu açılmak mı isteniyor?
-Ekonomide sancılı süreç uzun süre devam edecek. Bir süreliğine de olsa toplumun gerginlik noktalarını azaltmak mı istiyorlar?
-Daha önce yarım kalan süreçler var, ya bu başlaması muhtemel süreç de yarım kalırsa, iktidar ortaklarına güvenilebilir mi?
Bu soruların hepsi meşru ve sayısı çok rahat bir şekilde artırılabilir. İktidarın 22 yıldır duruma ve ihtiyaca göre nasıl manevralar yapabildiğini de biliyoruz. Ancak bu noktada Kürt sorununun yeniden konuşulmaya başlaması da önemli geliyor bana. Üstelik bu kez Erdoğan’ın daha önce ‘Dolmabahçe’de sonlanan’ çözüm arayışı Türk milliyetçilerinin en eski-en kurumsal-en çok oya sahip partisinin genel başkanınca, Bahçeli tarafından da sahiplenilmesiyle üzerinde biraz daha düşünülmeyi hak etmiyor mu? Bahçeli’nin ‘devlet içindeki gücü’ ya da daha önce başta sistem değişikliği ortaya attığı konulardaki sonuç alıcılığını unutacak mıyız?
Bundan sonraki sürecin geçmişin de tecrübesiyle daha iyi yürütülmesi mümkün olabilir mi? Mesela; Meclisin de dahil edildiği, toplumun daha açık-net bilgilendirildiği bir dönem…
Ve tabii yeni sorular…
-Hukuki değil siyasi gerekçelerle, AYM ve AİHM kararlarına rağmen tutuklu olanlar serbest kalacak mı?
-Konunun tüm muhataplarıyla görüşme oluyor mu, olacak mı?
-Nasıl bir takvimde nasıl bir ilerleme hedefleniyor?
Bu arada… Kürt sorunu artık sadece içeriye bakılarak düşünülemez, çözülemez. Suriye ya da Irak’taki dengelere bakılmadan yol alınması çok zor. Bu noktada… MİT Başkanı iken çözüm sürecinin en önemli aktörlerinden olan Hakan Fidan’ın şu anda Dışişleri Bakanı olmasının, bu ülkelerdeki zemini-gelişmeleri, elbette içinde bulunulan coğrafyayı takip ediyor oluşunun bir katkısı var mıdır?
Tabii Erdoğan’ın Kobani davasında mahkeme kararını vermiş iken (elbette siyasi) ‘özeleştiri çağrısı’ başka bir anlam da taşıyor mu?
Şu anda yaşananlara kişisel siyasi duruşun dışında, ama elbette sorgulayarak, Kürt sorunundan memleketin demokratikleştirilmesine beklenen-geciken kapıların açılmasını sağlayabilir mi diye bakmak mümkün olabilir mi? Hafızanın rolü politiktir elbet. Ama toplumun tüm kesimleri hem kurumsal hem toplumsal muhalefet sürecin içinde yer alarak olumlu bir sonuç üretilebilir mi? İktidarı dönemeyeceği, dönerse oy anlamında siyasi bedel ödeyeceği bir yere çekebilir mi? Açıkçası bir kalemde silemiyorum başlayan konuşmaları…