Gün, Gülşah Durbay’ın sosyal medya hesabından paylaşmak zorunda kaldığı videoyu önümüze koyup, kendimizle, omurgasız eril siyasetle, iki yüzlü riyakar değer yargılarımızla hesaplaşma günü… Genç bir kadın belediye başkanının -burayı tırnak içine alarak belirtmek lazım- “namuslu” olduğunu kanıtlamak için, yaşadığı ağır sağlık sorununu topluma ifşa etmek zorunda bırakılması yalnız Türkiye’deki eril siyasetinin değil toplumun da utancıdır. Var mısınız hesaplaşmaya?
Olay ne? Sosyal medya üzerinden belediye başkanı Gülşah Durbay’ı, O’nun ailesini, mensup olduğu siyasi partiyi yani CHP’yi, o partinin genel başkanı Özgür Özel’i ve elbette başta Didem Özel olmak üzere Özel ailesini de doğrudan hedef alan kirli bir kampanya yürütülüyor.
Konu dalga dalga yayılıp ayyuka çıkıyor/çıkartılıyor.
Sonunda canının derdine düşmüş olan genç bir kadın belediye başkanı kendisini, gerçekte Özgür Özel’i hedef aldığı aşikar olan bir kampanyanın öznesi olarak buluyor kameranın karşısına geçmek zorunda kalıyor/bırakılıyor.
Bu zavallılık ikliminin diğer adı Gülşah Dural’ın da videoda adını zikrettiği “eril siyaset”…
O iklimi Dural “Biz kadınlar, bu toplumda sadece fiziki şiddet, taciz ve cinayetle karşı karşıya kalmıyoruz. Aynı zamanda vicdansız, erkek egemen siyasi hesaplaşmaların da hedefi oluyoruz” diyerek tarif ediyor.
Oysa bu tablo en azından CHP açısından 31 Mart yerel seçimlerinde bir tür kırılma yaşadı ve kadınların sesi eskiye göre nispeten daha gür çıkar oldu. Çünkü özellikle 31 Mart yerel seçimlerinin önemli çıktılarından biri CHP’nin seçimden birinci parti olarak çıkması idiyse, ikinci çıktı da kadın belediye başkanlarının sayısındaki gözle görünen artıştı.
Dural da 36 yaşında genç bir kadın olarak o iklimde kendisine Manisa’nın Şehzadeler ilçesinde yer bulan bir belediye başkanı. Henüz altı aydır görevde olan bir kadın icraatıyla, olumlu ya da olumsuz çalışmalarıyla, başarı ya da başarısızlığıyla değil de bir karalama kampanyasının ögesi olarak gündeme geliyorsa; üstelik hedefe oturtulan kadın ağır bir hastalıkla boğuşurken bu ithamlarla da cebelleşmek zorunda bırakılıyorsa orada durup soluklanmak gerek.
Ne diyor Gülşah Durbay? “Bir alçak tarafından, son derece çirkin, ipe sapa gelmez ve baştan sona yalanlarla dolu bir yazı dolaşıma sokularak ben, ailem ve genel başkanım hedef gösterildi ve iftiraya uğradık.”
Peşi sıra da 2008’den bu yana var olan sağlık sorunu nedeniyle 2 Ağustos 2024’te bağırsak ameliyatı geçirdiğini, 4 Eylül’de kolon kanseri olduğunu öğrendiğini anlatıyor. Anlatmak zorunda kalıyor!
Bu yazının konusu Özgür Özel değil, Özgür Özel’e yönelik olduğu aşikar olan bir siyasi hesaplaşmanın gün yüzüne çıkardığı ödemesi zor hatta imkansız olan ağır fatura.
Gülşah Durbay, anlatmasa mensubu olduğu siyasi partinin genel başkanı töhmet altında kalacak, kendisi yönettiği ilçede sokağa çıkamaz hale gelecek, anlatmasa en hafifinden imalı bakışların hedefi olacak, ailesi pazara çıkıp alışveriş yapamayacak.
O da çıkıp anlattı!
O anlatınca toplum vicdanı devreye girdi.
İftirayı dolaşıma sokanlar ağız birliğiyle lanetlendi, lanetlenmeye de devam ediliyor.
Ben de lanetleyenlerdenim ama şunu düşünmeden de edemiyorum.
Ya Gülşah Durbay hasta olmasaydı, ya kamera karşısına çıkıp sadece “Ben ve genel başkanım iftiraya uğradık, hepsinden davacıyım yasal süreç başlattım” deseydi toplum vicdanı yine de devreye girecek miydi?
Kirli eller klavyenin tuşlarına basmayı durduracak mıydı?
Genç bir siyasetçinin kaderini belirleyecek olan sadece vicdan muhasebesi mi olmalı.
Velev ki öyle, vicdanların kilidi hangi anahtarla açılır?
Ya da hedefe oturtulan bir kadın iffeti pahasına hedef gösterildiğinde, hukuğun terazisi, adaletin şirazesi mi girmeli devreye yoksa milletin vicdanı mı?
Kurtlar sofrasında kadın olmak!
Seçim sürecinde Medyascope’ta “Kurtlar Sofrasında Kadınlar” adlı bir program başlattık ve sürecin yakın takipçisi olduk. O program sırasında konuk ettiğimiz kadınlar ile yaşanacak olası zorlukların çoğunu konuştuk sohbet ederken. Ama kimsenin aklından bel altı vuruşlara maruz kalma ihtimali geçmemişti o günlerde.
O sofraya 81 ilin 11’inde kadınlar oturdu. 922 ilçenin 61’inde mühür kadınların elinde. CHP, 31 Mart’ta toplam 32 il ve ilçenin mührünü kadınlara teslim ederek o alanda da birinci parti oldu.
Elbette Dural’ın sözünü ettiği siyasi hesaplaşmanın fitilini ateşleyenin 32 belediyenin kadınlara teslim edilmesi olduğunu söyleyecek değilim; hatta o hesaplaşmadaki sancının ne Dural ne de diğer kadın belediye başkanları ile ilgili olmadığı da muhakkak. Olsa olsa sancıya yol açmışlardır. Ama orası kurtlar sofrası…
O sofra yani belediye başkanlığı, egemen siyasetin kadına biçtiği rolün sınırlarını zorlayan alanlardan biri. Ve CHP’de her ne kadar kadınların eşit temsilini önemseyen ya da -mış gibi yapanlar olsa da, bu fikre alışamayan ve direnç gösterenlerin sayısının az olmadığı da aşikar.
CHP’nin son tüzük kurultayındaki yüzde 40’lık kadın kotası beklentisinin dirençle karşılaşması da benzer bir örnek. Genel merkez zamana yayarak kadınlara eşit temsil sözü verse de kadın temsili yüzde 35 bariyerini aşamadı. Birinci parti olmanın getirdiği özgüvenle ufukta iktidarı görenler açısından, konforlu egemenlik alanları kimseyle paylaşılmak istenmiyor onu anladık da, kendi aralarında da pay edemiyorlar bir türlü.
Bütün bunlara Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte hareket eden ekiple yaşanan sürtüşmeler, CHP’nin birinci parti olmasının iktidar kanadında yol açtığı rahatsızlık vs eklendiğinde CHP yönetiminin ihtiyacı olan en son şey kriz. Ve o kriz de geldi Gülşah Dural’ın kucağında patladı.
Eril siyaset kadından “anne” olmasını, siyasi partilerde yer alacaklarsa “‘miktarına’, görev yerine, nerede ne zaman öne çıkacağına” erkeğin karar vermesini, seçim döneminden seçim dönemine kendilerinin giremeyeceği evlere, mahallelere gitmelerini, bunu yaparken de itiraz etmemesini, söyleneni yapmasını, fikir beyan etmemesini vs beklerken o kalktı belediye başkanı oldu…
Eril siyasetin mevcut pozisyonunu kadını pasifize ederek koruyabildiği bir iklimde, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i hedefe oturtanlar bir kadın siyasetçiyi, kendi ucuz emelleri uğruna siyasi hesaplaşmaların hedefi yapmaktan çekinmedi.
Her şeye karşın Kurtlar Sofrası’ndaki kadınların sadece yönettikleri kentleri, ilçeleri, beldeleri değil siyasetin kodlarını da değiştireceklerine olan inancım tam…
Not: Bu yazıyı yazarken defalarca silip yeniden yazmak zorunda kaldığım çok fazla sıfat oldu. Kendiliğinden basıyor parmaklarım klavyeye, kendiliğinden dökülüyor kelimeler ama frene basma gereği duyuyorum. Tamamı siyasetin kirli dehlizlerinde, kirli hesaplaşmalar sürdürenleri, onların kullandığı dil üzerinden tanımlamak öfkeme iyi gelecek olsa da büyük fotoğrafın gri bölgede kaybolmasına katkı sunmaktan öte bir anlam taşımayacak.