Yine aynı soruyu sormanın ve bir karar vermenin zamanıdır. Kendi kendimize tekrarlayıp durduğumuz gibi, “lider ve kimsenin yan bakamayacağı büyük bir devlet” miyiz, yoksa topraklarına kolaylıkla göz dikilebilecek kadar zayıf ve savunmasız mıyız? Hangisi?
Bu soruya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinden cevap bulamıyoruz çünkü, Cumhurbaşkanı’na göre bazen birincisi, bazen de ikisi birden olabiliyoruz. Meclis açılış konuşmasında mesela… Selçuklu’dan bugüne büyük devlet geleneğimize övgüler yağdırarak başladı ama sonunda sınırımız dahi olmayan İsrail’in bizim topraklarımıza göz diktiğini söyledi. Yeni bir bilgi veya istihbarat mı yoksa 3 bin yıllık vaat edilmiş topraklar hayalinin güncellenmesine yönelik bir analiz mi yaptı, bilinmiyor. Esasen, vaat edilmiş toprakların neresi olduğu da bilinmiyor. Ayrıca, kurcalarsanız her ülkenin kendine göre bir vaat edilmiş veya tarih içinde kendi halkına vaat ettiği topraklar vardır. Kimi komşusundan alacaklı olduğunu düşünür, kimi eski imparatorluk haritasının peşindedir. Herkesin küçük ya da büyük bir kızıl elması vardır. Bilhassa da bugün geri kalmış olduğu için geçmişiyle yaşayan ülkelerin…
Türkiye’ye gelelim… Bazılarına göre, Gazze’de yaşanan büyük trajedi aslında İsrail’in Anadolu topraklarına saldırma hedefinin bir aşamasından ibarettir. Bunun, 40 bini aşkın çocuk, kadın ve sivilin katledildiği Gazze halkına karşı ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu söylemeye gerek var mı? Gazze ve Lübnan ölürken konunun geldiği yere bakın. İsrail’in zalim, soykırımcı, insanlıktan nasibini almamış olduğunu anlamak için, Gazze ve Lübnan’da yaptıklarını ıskalayıp, onların aslında başka hayalleri olduğunu söylemek duyarsızlıktır.
Dünyaya ve özellikle İslam ülkelerine Gazze için adım atmaları çağrısı yaparken, asıl hedefin kendimiz olduğunu söylemek iyi görüntü vermemiştir.
Cumhurbaşkanı böylesine önemli ve ağır bir tehlikeyi ilan ettikten sonra başka bilgeleri de paylaşmalıdır. Vaat edilmiş topraklar hayali bunu izaha yetmez. Zaten, sürekli bir beka tehlikesi ve bitmek tükenmek bilmez dış güçler propagandası vardı. İsrail tehdidi bunun bir parçası mı yoksa yeni bir gelişme mi yaşanıyor? Ve eğer gerçekten böyle bir tehlike varsa, yakın zamana kadar İsrail ile iyi ilişkiler için tek taraflı fedakarlıklardan bile geri durmayan Türkiye bunu yeni mi fark etti?
İsrail yayılmacı, işgalci ve kural tanımaz bir ülkedir ama Türkiye sınırları buna dahil değildir. Türkiye, İsrail’in saldırı endişesinin en üst düzeyde dile getirecek kadar küçük bir ülke de değildir. Kaldı ki, böyle bir ihtimal veya istihbarat varsa bunu değerlendirmenin yolu uluorta konuşmak hiç değildir. İsrail, Türkiye’ye saldırmayı aklından bile geçiremez. Böyle bir girişimin tahakkuk etmesi, hem bir dizi uluslararası denge bağlamında hem de fiilen/fiziken imkansızdır.
Gazze meselesindeki çaresizliği geri plana itmek için kamuoyunu önce bölgesel savaş, ardından da dünya savaşı endişesine sokma kampanyasının da bir yerde durması gerekiyor. Lübnan’a saldırı bile bölgesel savaş anlamına gelmiyor. Çünkü Lübnan hükümeti dahil hiçbir ülke Lübnan için savaşmak niyetinde değildir. En iddialı görünen İran bile… Eğer günün birinde dünya savaşı çıkacaksa; yine aynı gerekçeyle bu da Gazze yüzünden olmayacaktır. Çünkü, kimse Filistin için elini tetiğe götürmeyecektir.
Türkiye dahil, bütün bölge ülkelerinin şu anda yaşanan trajediye odaklanmaları, bir güçleri varsa bunu önce ateşkes sonra da barış için kullanmaları ve diplomatik prestiji olanların ABD ve Avrupa’yı müzakereye zorlamaları tek yoldur. Asıl güç gösterisi ve büyüklük de budur.