Gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimine dair bütün tartışmalar, “CHP’nin adayı kim olacak?” sorusu etrafında şekilleniyor. Ekranlarda, hem adı geçen isimler üzerinden bitmek tükenmek bilmez tartışmalar, hem de bu isimlerin kısa sürede birbirlerine gireceği varsayımı etrafında analizler yapılıyor. Tartışmaların, iktidara yakın mecralarla yapılması tesadüf olmadığı gibi bütün konuşmaların, adayların birbirlerine düşeceği ve dolayısıyla seçimi böyle kaybedecekleri tezine dayanması da şaşırtıcı değil. İktidar partisi böyle olmasını istiyor ve bu yöntemin işe yarayacağına inandığı için de aday borsasını erkenden açıyor. Kendileri açısından denenmesi gayet normal -ve geçmişte de işe yarayan- bir yöntem….
Buna rağmen asıl önemli soru hala ortada duruyor: Ak Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? Malum, Erdoğan anayasa gereği bir kez daha aday olamıyor. Aday olabilmesi için ya anayasanın değişmesi ya da Meclis’in erken seçim kararı almak suretiyle Erdoğan’a bir dönem daha seçilme hakkı tanıması gerekiyor. İktidar kanadının 12 Eylül darbe anayasasından kurtulmak temalı bir önerisi var. Gayet tabii ortaya böyle yüksek bir hedef konulduğu için içine “Mevcut Cumhurbaşkanı’na bir dönem daha seçilme hakkı verilmelidir” mealinde madde koyabilmek imkansız. Konulsa bile bunu Meclis’e veya referandum yoluyla millete kabul ettirmek imkansız…
Şu halde geriye erken seçim yolunu zorlamak; yani muhalefete reddedemeyeceği kadar erken bir tarihte seçim çağrısında bulunmak kalıyor. Üç ay beş ay değil, bir yıl veya biraz daha önceden; yani, en geç 2027’nun başında erken seçime gitmek gibi bir öneri. İktidarın kafasında böyle bir düşünce olduğunu anlaşılıyor.
Nitekim, Ak Parti Grup Başkanı Abdullah Güler, bunun sadece bir teknik konu değil Türkiye için mecburiyet olduğunu da söyledi. Hürriyet Gazetesi’nden Hande Fırat’a -27 Eylül 2024- verdiği mülakatta “2030’a doğru tüm dünyada yapılan hesaplar var. Bu nedenle de Erdoğan’ın liderliği çok önemli” dedi. Daha başka birçok sözünün arasında bu kısım önemli çünkü ilk kez net olarak bir parti yetkilisi bir kez daha Erdoğan’ın adaylığı için hedef açıkladı. Bunun da “dünyada yapılan hesaplar” için gerekli olduğunu söyledi.
Güler, çok dikkatli ve ketum. Sadece seçimlerin yenilenmesinin 360 milletvekilinin onayıyla olacağını hatırlatmakla yetiniyor. “2030’a doğru tüm dünyada yapılan hesaplar var. Bu nedenle de Erdoğan’ın liderliği çok önemli” lafını da bunun devamında söylüyor.
Ak Parti Grup Başkanı ne kadar ketum olsa da anlaşılan o ki Erdoğan’ı bir kez daha aday yapabilmek için eldeki güçlü senaryo erken seçim kartı. Sonuç alır almaz, bakacağız. Ama sonuç almayacağı kesin olan şey Erdoğan’ı “dünyada hesaplar yapıldığı” için yeniden aday ve Cumhurbaşkanı yapmak iddiasıdır. Bu artık geçerli değil. Bütün dış politika dosyalarında gerileme ve hatta çöküş yaşanırken; neredeyse bütün ülkelerle iki ileri bir geri ilişki yaşanırken; toplumun önüne çıkıp Erdoğan’a dünyada yani, dış politikada ihtiyaç olduğunu söylemek işe yaramaz.
Ekonomi de çok kötü ama “Ekonomiyi ayağa kaldırmak için Erdoğan’a bir dönem daha ihtiyaç var” iddiası bile, “dış politika için ihtiyaç var”, demenin yanında daha makul görünür.
Erdoğan yeniden aday olmayı çok istiyor, partisi zaten ondan çok istiyor çünkü Erdoğansız Ak Parti hiç düşünülmedi. İstemek önemli ama bunun için akla mantığa uygun gerekçe bulmaları şart. Dünya liderliği veya dış politika tecrübesi böyle bir gerekçe değil. Dış politika, iktidarın ekonomiden, eğitimden, kültürden veya sözgelimi tarımdan bile daha başarısız olduğu bir alandır. Türkiye’nin en çok avantaj, itibar ve fırsat kaybettiği ve küresel puanının en çok düştüğü ünite burasıdır. Uzağa gitmeye gerek yok, BAE; Mısır, Suudi Arabistan, Yunanistan, Suriye dosyaları ile F-35, S-400 meselelerindeki yenilgi ve kayıpların dumanı üzerinde tütüyor. Ya da İsrail konusundaki etkisizliğin… AB’den BRİCS’e savrulan odak kaybının…
Ak Parti Grup Başkanı Güler iyi bir hukukçudur, biliyoruz. Ama Erdoğan’a bir iyilik yapmak istiyorsa, bunun yolu Cumhurbaşkanı’nın gerçekten avantajlı olduğu yönlerini bulup öne çıkarmaktan geçiyor. Kötü hatıraların değil…