Yedek Bakan New York’ta

Cumhurbaşkanı Erdoğan, her sene olduğu gibi bu yıl da Birleşmiş Milletler’in yeni döneminin açılışına katılmak için New York’a gitti.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da pek çok liderle ikili görüşme yapacak.

Her yıl olduğu gibi ABD Başkanı ile ayaküstü de olsa görüşmeye çalışacak.

Her yıl olduğu gibi iktidar medyası bu görüşmeyi çok önemliymiş gibi duyuracak.

Her yıl olduğu gibi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda boş koltuklara hitaben “Dünya beşten büyüktür” diyecek ve İsrail’i sertçe eleştirecek.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da biz bunları okuyacak ve herkesin kıskandığı büyük ülke olmakla övüneceğiz.

Ancak bu yıl geçmiş yıllarda olmayan bir şey oldu ve Merkez Bankası Başkanlığı görevinden Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan tarafından alınan Hafize Gaye Erkan, New York’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karşılayan heyet içinde yer aldı.

Ve bazıları bu durumu çok ilginç buldu.

Oysa şaşıracak hiçbir şey yoktu.

Beni izleyenler açısından ortada bir sürpriz de yok.

Çünkü AKP kulislerinde ve iktidara yakın ekonomi çevrelerinde Hafize Gaye Erkan’ın aslında tümden gözden çıkarılmadığı açıkça konuşuluyordu.

Babasına da Merkez Bankası içinde ofis verdiği, babası bankanın personel işlerine de karıştığı, bankacılarla yaptığı toplantılara babasını da dahil ettiği için eleştirilerin odağı olan Hafize Gaye Erkan, acemice röportajlar vermesi, ülke ekonomisini apartman kapıcısı üzerinden takip etmesi de bunlara eklenince görevden alınmıştı.

Ancak görevden alınmasına rağmen Türkiye’yi terk etmemiş, “Star Bankacı” olduğu ABD’ye geri dönmemiş, milyonlarca doları teperek vatan uğruna geldiği Türkiye’yi bırakamamış ve milyonlarca dolarlık işlerine kaldığı yerden devam etmemişti.

Tam aksine vaktinin büyük bölümünü Türkiye’de geçiriyor, İstanbul’da yüksek kiralar yüzünden baba ocağına sığınırken, Bodrum’da milyonlarca dolarlık villasında partiler vermeye devam ediyordu.

Ve iktidar kulisleri Hafize Gaye Erkan’ın Türkiye’de kalmasını “Yedek Bakan” olmasına bağlıyor.

H. G. Erkan’a “fazla uzaklaşmaması” tembih edilmiş.

Çünkü Mehmet Şimşek’in Türkiye’ye yatırım çekemiyor olması, yeterince kaynak yaratamıyor olması, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye olan iştahını kabartamıyor olması ve enflasyonun yeterince hızlı gerilemiyor olması Bakan’a yönelik eleştirileri arttırıyordu.

Mehmet Şimşek iktidarın iktidarını uzatacak kadar başarılı olamazsa, yerine yeni bir “umut” getirmek gerekiyordu.

O umut da Hafize Gaye Erkan olacaktı.

Saray iktidarı Mehmet Şimşek’i H.G. Erkan ile yedeklemek istiyordu.

Bunu da iktidara yakın herkes biliyor, görüyordu.

O yüzden Hafize Gaye Erkan’ın Cumhurbaşkanı’nı New York’ta karşılaması hiç de garip değil.

Benim merak ettiğim, acaba babası da karşılayan heyette yer alıyor muydu!

Öyle ya, bugünlerde Gaye Erkan Hanımefendi yeniden görevlendirilirse babası ile birlikte göreve başlayacak.

Tabii adı da tekrar Hafize olacak.

Bakan yardımcısının erişim engeli

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Batuhan Mumcu.

Özel kalem müdürlüğünden bakan yardımcılığına uzun atlama yapan yetenekli bir atlet.

AKP’yi derinden sarsan “Monacolu ıstakoz skandalı” gezisinde o da oradaydı.

Felaketi sezip, hızla kapağı Türkiye’ye atarak kendini skandalın dışında göstermeyi başarmıştı.

Hakkında türlü iddialar olmasına rağmen yerini korumayı başaran isimlerden.

Hatta iddialar onu güçlü hale getiriyor gibi.

Yoksa konuşulanlara ve hatta hakkında üst makamlara iletilen belgelere kalsa çoktan görevden alınması gerekirdi.

Son olarak Bakan Yardımcımız Batuhan Bey’in eşi üzerinden bir rezalet patladı.

Mumcu’nun eşinin bir borsa manipülatörü ile ortak olduğu yolunda haberler basına yansıdı.

Bakan yardımcısının eşi borsa manipülatörlüğünden cezalı Enver Çevik ile ortaktı.

Haber önemliydi ama bir suçluyla ortak olmak aynı suçu paylaşmak anlamına gelmeyebilirdi. Araştırılmalı, soruşturulmalıydı.

Ayrıca eşin para kaynakları da önemliydi.

Hangi işi yaparak para kazanmış ve borsa manipülatörü ile ortak olabilmişti.

Aklanmak için araştırma şarttı.

Biz tam bu iş araştırılır diye düşünürken ilginç bir şey oldu.

Bir anda bu haberler ortadan kayboldu.

Batuhan Mumcu, Polatlı’daki bir mahkemeden tüm bu haberlere erişim yasağı getirdi.

Mahkeme doğruluğunu araştırmadan, bu konuda yapılan tüm haberleri engelledi.

Ben düne kadar Batuhan Mumcu’nun eşinin suçsuz olma ihtimalini değerlendiriyordum.

Bu yasak benim fikrimi yüz seksen derece değiştirdi.

Artık bu ortaklığın temiz bir ortaklık olmadığından kuşkum kalmadı.

Çünkü temiz insan “Araştırın” derdi.

Habere engelleme getirmezdi.

Bu duruma Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un tepkisinin ne olacağını da merak etmiyor değilim.

Bakalım bu örtbasa ortak olacak mı!

Fenerbahçe’de başarısızlığın sahibi yok

Fenerbahçe, Ali Koç yönetiminde 6 yıldır şampiyonluktan uzak. (Öncesinde de dört yıl)

Fenerbahçelilerin şampiyonluklar kadar övündüğü kendi sahalarındaki maç kazanma serilerinin sona ermesi de Koç’un bir başka handikapı.

Ezeli rakiplerin Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda yıllar süren galibiyet alamama durumları Ali Koç döneminde sona erdi. Sona ermekle kalmadı, Fenerbahçe en önemli rakibi karşısında iç saha galibiyetine neredeyse hasret kaldı.

Ali Koç ise tüm bu olan biten karşısında kendinden ve kendi yönetim anlayışından başka herkesi ve her şeyi suçladı.

Kendi metotları dışında her şeyi defalarca değiştirdi.

Yanlış hesaplamıyorsam 13 teknik direktör denedi, rekor puan toplayan teknik direktörü bile harcamaktan çekinmedi.

Ancak tüm bunlar Fenerbahçe’ye arzulanan başarıyı getirmedi ve birkaç gün önce de yine Galatasaray’a sahasında kaybetti.

Peki Ali Koç neyi yanlış yapıyor da, onca servete, onca harcamaya, onca aile desteğine ve onca güce rağmen şampiyon olamıyor.

Sebep çok basit.

Ali Koç çok kötü bir yönetici.

Sürekli rakipleri ve kendi icat ettiği güçleri suçlayarak takımını ve teknik direktörlerini ters yönde motive ediyor.

Ali Koç her şeyi doğru yaptığını zannettiği, kurduğu takımın ve bulduğu teknik direktörün en iyi olduğuna kendini ve toplumu inandırmaya çalıştığı için sürekli rakipleri suçluyor, hayali düşmanlarla savaştığını iddia ediyor.

Bu da hem futbolculara hem de teknik direktörlere büyük bir “sorumsuzluk hissi” veriyor.

Teknik direktör ve futbolcular kötü sonuçlardan asla kendilerini sorumlu tutmuyorlar.

Onlar her şeyi doğru yapıyor ama birtakım güçler onları engelliyor.

Bir oyuncu grubu ve bir hoca için bundan güzel bahane olur mu!

Suç ya hakemlerde, ya rakip takımlarda, ya Federasyonlarda, ya siyasette.

Asla yönetimde değil, asla futbolcularda değil, asla teknik adamlarda değil.

Hal böyle iken bir futbolcu grubunun ve teknik adamların kendine çeki düzen vermesi, daha iyi olmak için uğraşması gerekir mi! 

Hele hele Mourinho gibi kurt bir hocanın.

Geçen yıl İsmail Kartal niye başarılı idi biliyor musunuz!

Ali Koç’un doğru söylemediğini en iyi o biliyordu.

Bu yüzden de başarısızlığın faturasının kendisine kesileceğini de görüyordu.

O yüzden elinden geldiğince başarılı olmaya çalıştı.

Ali Koç’un saçmalıklarını ciddiye almadı.

O yüzden de rekor puan toplamayı başardı.

Fenerbahçeli dostlarımız bilsin ki, sorun Ali Koç’un yönetme ya da yöneteme tarzında.

Bu tarz değişmedikçe başarı zor.

Çünkü kabahatin sahibi yok.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Başarının sahibinin başarısızlığın da sahibi olduğunu unutmadığımız zaman.