Türkiye için de bölge için de, belki dünya için de hayati soru bu: İsrail neyi göze alıyor?
İsrail, 1948’de kurulduğu günde kendisi için öngörülen sınırlar içinde bir devlet olmayı mı, yoksa İsrailoğullarının “milli tanrısı Yahova”dan nakille Tevrat’ta var olduğu belirtilen ve en son Netanyahu tarafından seslendirilen “Nil’den Fırat’a kadar olan bölgeyi sana verdim” vadine ulaşmayı mı?
İsrail’in 1948’den bu yana, Filistinlilere at olan toprakları işgal ederek sürekli genişlediğini biliyoruz. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan da BM genel kurullarında haritalar üzerinden dünyaya duyuruyor.
Üstelik hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de Cumhur İttifakı’nın ana ortaklarından olan ve “Beka sorunu” üzerinde hassasiyeti bilinen MHP lideri Devlet Bahçeli, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü vahşetin Türkiye için de bir tehdit olduğunu defalarca ifade ettiler. İki liderdeki bu yaklaşım, Netanyahu’nun Tevrat’a atıf yapan siyasetinden sonra daha da açıkça vurgulandı.
Bilmem ben mi fazla ciddiye aldım Erdoğan ve Bahçeli’nin Netanyahu’nun sözlerini Türkiye için tehdit olarak değerlendirmelerini, ama medya – syaset – kamuoyu çok fazla durmadı bu değerlendirmenin üzerinde.
Acaba sayın iki lider de bu sözleri “İsrial için ne söylense doğrudur” gibisinden genel bir tepki iklimini sürdürmek için mi söylediler, yoksa gerçekten İsrail’in genişleme siyasetinin Türkiye için de tehdit oluşturduğuna inanıyorlar mı, bu net değil.
Çünkü İsrail’in “Tevrat’taki Nil’den Fırat’a” vurgusuna bağlanan genişleme politikasının Türkiye için de tehdit oluşturduğu değerlendirmesi, öyle Netanyahu politikalarına bağlanıyor olamaz. O zaman İsrail’in gözaltında tutulması ve her genişleme adımında “Nil’den Fırat’a” hesabının hatırlanması gerekir.
Türkiye’nin sürece böyle bakmadığı biliniyor. İsrail ile, daha da ilginci Netanyahu ile daha kısa süre önce “normalleşme” süreci oluşturulmak istendiği, bu çerçevede Netanyahu’nun bizzat Erdoğan tarafından Türkiye’ye davet edildiği bir gerçek. Şunu soralım:
Peki Türkiye’yi İsrail’in Gazze’ye yönelik vahşi işgal eylemi mi uyandırdı?
Şu soru da önemli:
-Gazze vahşetinin ardından gelişen “İsrail nereye koşuyor?” hassasiyeti bir “tehdit değerlendirmesi” niteliğinde Milli Güvenlik Kurulu masasına alınmış mıdır? Yani açıkça İsrail’i Türkiye için tehdit olarak görüyor muyuz?
Bu sorular, Türkiye’nin meseleye ülkedeki Gazze hassasyetine paralel yürümek anlamında “retorik - söylemsel” boyutta bakıp bakmadığını ya da hangi ciddiyette gördüğünü doğru anlamaya yönelik sorulardır.
Mesele bir de İsrail’in Nekanyahu çizgisine nasıl baktığını anlayarak tahlil edilebilir.
Tevrat’taki hedef “Nil’den Fırat’a kadar….” bir coğrafyayı işaretlediğine göre, İsrail, diyelim Filistin’i sonuna kadar ele geçirdikten sonra fırsatlar oluşturarak ilerleyişini sürdürecek midir?
Bunun stratejik anlamda fizibilitesi mümkün müdür sorusu ayrı, ama çılgın bir irade böyle bir hedef peşinde koşuyorsa, hele buna eşlik eden bir “Armageddon – Kıyamet savaşı” hesabı varsa, bu bölgenin savaş ikliminden çıkamaması , daha kötüsü, daha kötü bir kıran kırana iklimine girmesi demektir.
Mesele, bu boyutu ile, İsrail’e her durumda kol kanat geren ABD’nin ya da Avrupa ülkelerinin de gündeminde midir? Yani İsrail, genişleyecek, genişleyecek, genişleyecek, dolayısıyla Ortadoğu denen bu coğrafya süresi kestirilemeyecek bir zaman diliminde cehennemi mi yaşayacaktır? Ortadoğu’da harlanan cehennem ateşi, sonunda dünyayı mı tutuşturacaktır?
Batı dünyası, sokaklar hariç, Gazze’de yaşananlar için timsah göz yaşları bile dökmüyor. En son Lübnan’a, Hizbullah’a karşı devreye sokulan savaş yöntemleri konusunda da Batı dünyası aptalları oynuyor.
İsrail’e karşı tepkinin öncelikle İran’dan gelmesi bekleniyor. İran ise Heniye suikastı – Hizbullah’ın vurulması gibi bütün karşı hamlelere – meydan okumalara rağmen “Dur bakalım n’olacak?” politikası izler gözüküyor.
İsrail tehdit ise, Türkiye’nin “tehdit odağını bulunduğu yerde imha” yoklaşımı da kimse tarafından hatırlanmıyor.
Oysa “İsrail’in Türkiye için de tehdit oluşturduğu”nu seslendirdiğinizde, bunu söylem planında bırakırsanız, bunun karşı cenahta ya da dünyada bıraktığı izlenimi de dikkate almak zorundasınız. Bunu bilip, karşı hazırlığını yapıp seslendirmemek de bir tercihtir.
İsrail neyi göze alıyor?
Bu soru bölgedeki tüm ülkeleri en hayati boyutuyla ilgilendiriyor. Süreci doğru okumak, zamanında doğru kararlar vermek her ülke için “beka” niteliğinde önem taşıyor.