Kulis yazan kalmadı

Eskiden gazeteciler Ankara kulisleri yazarlardı.

Ciddi kulisler.

Güneri Cıvaoğlu’nun hafiften süsleyerek aktardığı kulislerin tadına doyum olmazdı mesela. (Şu günlerde bazı sağlık sorunları yaşayan Güneri abimize acil şifalar diliyorum)

Keza Yavuz Donat’ın.

Sağa yakın gazeteciler sağın içindeki kulisleri, sola yakın gazeteciler solun içindeki kulisleri aktarırlardı.

Hükümet içinde neler olup bittiğini, koalisyon ortaklarının karşılıklı ayak oyunlarını hep öyle öğrenirdik.

AKP iktidarı güçlenip, medyaya korku salmaya başlayınca bu kulis haberciliği de sona erdi.

İktidara yakınlar ancak kendilerine yaz denileni yazar oldular. Ya da aslında hiç bilmedikleri muhalefeti karıştırmak için sahte kulisler üretmeye başladılar.

Muhalefete yakın yazarlar ise muhalefet içi kulisleri aktardılar ama iktidar kulislerine sızdıklarında ya hemen yalanlandılar ya da daha beteri hainlikle, ihanetle suçlandılar.

Eski zaman olsa idi, “Mehmet Şimşek istifa edecekti. Son anda durduruldu” şeklindeki rivayet haberin perde arkasını da biri mutlaka yazardı.

Kabine toplantısında Cumhurbaşkanı’nın Mehmet Şimşek’e “Mehmet Bey, ekonomiyi tam olarak kitaba göre yönetiyorsunuz maşallah. Ama kitapla siyaset her zaman uyuşmuyor. Siz kitabı çok iyi biliyorsunuz ama biz de siyaseti biliyoruz. Bu iş nasıl olacak” dediğini ve Saray’da Şimşek’e karşı olan birileri tarafından sızdırılan bu diyaloğun istifa dedikodularının kaynağı olduğunu birileri yazardı.

Ya da Erdoğan’ın Tarım ve Orman Bakanı’ndan hiç ama hiç memnun olmadığını, kendi kafasında başka bir isim olmasına rağmen, çevresinden gelen telkinlerle atadığı bakana “Siz bu işi hiç bilmiyormuşsunuz” diyerek tepki gösterdiği de gizli kalmazdı.

Ama ne yazık ki, Ankara gazeteciliği can çekişiyor.

Bazıları iktidarın hoşlanmadıklarına sövmeyi gazetecilik zannediyorlar.

Tabii bunu politikacılık zanneden de az değil!

İhracatta kötü sinyaller

Türkiye’nin önemli ihracatçıları ile konuşuyorum.

Keyifsizler.

Hepsi OSD’nin açıkladığı verileri konuşuyor.

OSD dediğim Otomotiv Sanayii Derneği.

Derneğin açıkladığı verilere göre Türkiye’nin önemli ihracatçı sektörlerinden otomotivde üretimde de, ihracatta da ciddi gerileme var.

Otomotiv üretimindeki üretimdeki düşüş yüzde 7, otomobildeki düşüş ise yüzde 5.

Ticari araçtaki düşüş ise daha yüksek oranda. Buradaki düşüş yüzde 11. Ağır ticari araçta yüzde 21, hafif ticari araçta ise yüzde 10.

Kapasite kullanımı yüzde 68’de kalmış.

Toplam otomotiv ihracatındaki düşüş ise yüzde 3.

Bunlar önemli işaretler.

Türkiye’nin ihracattaki ivmesinde önemli bir gerileme görülüyor.

2022 yılında Türkiye’nin toplam ihracatı 254 milyar dolar ile rekor kırmıştı.

2023 yılında ise ite kaka 255 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Artış yüzde yarımın bile altındaydı.

Bu yıl da çok parlak görünmüyor.

Otomotivden gelen ilk 8 aylık veriler moralleri bozuyor.

Türkiye’nin ihracattaki en önemli ürünleri demir çelik, otomotiv ve tekstil.

Bunların tamamı ya enerji yoğun ya emek yoğun sektörler.

Enerjideki sübvansiyonlar olmasa demir çelik ihracatı zora girecek.

İşçilik maliyetlerindeki artışla tekstil zaten zorda.

Konuştuğum ihracat devlerinin yöneticileri ya da patronları “Yılbaşından sonra tamamen durma noktasına yaklaşırız. Asgari ücrete gelecek zam ile zaten dayanılmaz olan maliyetlerimiz içinden çıkılmaz hale gelecek. Yanlış anlama, işçiler haksız demiyoruz. Ekonomik koşullar ortada. Ama ekonomi çarpılınca herkes haklı oluyor. İşçilik artışı ile önce tekstil durur. Sonra enerji fiyatları artar. Demir çelik ve otomotiv zora girer.” diyorlar.

Bir diğer konuşulan konu ise Türkiye’nin makas değişimi konusundaki girişimleri.

Yani BRICS’e yapılan başvuru.

İhracatçıları bu da korkutuyor.

Türkiye’nin ihracat kalemleri arasında en tepede otomotiv, demir çelik, kuyum, örme ve diğer tekstil ürünleri geliyor.

Bunların en önemli pazarı ise “Batı”.

İhracattaki en önemli pazarımız Almanya’nın toplam ihracatımızdaki payı yüzde 9’a yakın.

Onu ABD yüzde 6 ila 7 arasında değişen oranlarla takip ediyor. İngiltere yüzde 6, İtalya yüzde 5 ile takip ediyor. İspanya’yı da ekledik mi ihracattaki ilk 5 müşterimiz oluyorlar. Onlar Irak, Fransa ve Hollanda izliyor.

Toplam ihracatımızın yüzde 56’ya yakınını Avrupa ülkelerine yapıyoruz.

Afrika’nın, Güney Amerika ülkelerinin bir yükselişi var ama devede kulak.

İhracatçı, ekonomi politikalarının yanı sıra, dış politikadaki dönüşlerin de zaten zorlanan ihracatı daha da zorlaştırmasından ürküyor.

“2024 çok parlak geçmiyor. 2025 daha da kötü görünüyor” diyorlar.

İktidarımız ise hâlâ bu işlerin sadece para ve maliye politikaları ile çözüleceğini zannediyor. 

Soğan deposu basanlar GSM operatörü basmaz mı!

İktidarımız fiyatlarında fahiş artışlar olduğuna inandığı ürünleri satanlara çatıyor, depolarına baskınlar düzenliyor, soruşturmalar açıyor, neredeyse her baş edemediği olayda yaptığı gibi ihanetle suçluyor.

Peki bu GSM operatörlerine karşı niye bu kadar sessiz.

Sonuçta GSM sektörü büyük oranda kamunun kontrolünde.

Mehmet Emin Karamehmet’in Turkcell’ine çöktüler ve artık orası bir kamu daha doğrusu bir AKP şirketi.

Yönetim Kurulu, AKP’li eski bakanlardan oluşuyor. Başındaki genel müdürü iktidar atıyor.

Sektörün bir diğer oyuncusu Türk Telekom zaten başından beri kamuya ait.

Tek özel sektör şirketi olarak Vodafone da zaten regülatör kurumlarla kontrol altında ve pazar payı olarak da belirleyici konumda değil.

Yani tamamen kamu ya da iktidar kontrolündeki bir sektör ve bu sektördeki fiyat artışları akıl dışı boyutlarda.

Açıklanan tarifelerdeki artışlar yüzde 100, yüzde 150 hatta yer yer yüzde 200.

Kamu kontrolündeki Turkcell, yakın zamana kadar elinde olan Ukrayna’daki Lifecell’de 1’e sattığı internet paketini Türkiye’de iki mislinden fazla fiyata satıyordu.

Hem sosyal hem iş hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen GSM’i elinde tutan iktidar kontrolündeki “oligopol” yapı, bu bağımlılığı kötü niyetli bir kazıkçılığa dönüştürmüş durumda ve bunu yapan bizatihi iktidarın ta kendisi.

Pahalılıkla mücadelede soğan deposu basmayı, market mühürlemeyi marifet olarak lanse eden iktidarın ve Ticaret Bakanlığı’nın GSM şirketlerine ne zaman baskın yapacağını merak ediyorum.

Çünkü artık GSM bir lüks tüketim değil, bir temel ihtiyaç ürünü.

Soğansız yaşarız, cep telefonsuz asla.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Başkalarının dolduruşuyla kendimize yakışmayan sözler sarf etmediğimiz zaman