Türkiye’nin sivil siyasetten başka çıkarı yok

AK Parti, Cumhuriyeti demokratikleştiren bir partidir; bu mücadelenin arkasında 70 yıllık bir emek var. 1940’lı yıllarda tek parti döneminin Çin Komünist Partisi’ne benzer bir yapıda olduğu yıllardan, 2016’da askeri vesayetin sivil siyasete bağlanmasına kadar bu millet ağır bedeller ödeyerek siyaseti vesayete üstün kılmıştır.

Türkiye’nin vesayetle mücadelesi, sadece vatandaşların din ve vicdan hürriyeti, bireysel özgürlükleriyle sınırlı değildir. Vesayetle mücadele aynı zamanda tam bağımsızlık mücadelesidir. Vesayeti temsil edenler ne büyük Türkiye için ne Atatürk için ne de Türk halkı için siyaset yaptılar. Vesayetçiler, doğrudan Amerikan emperyalizmini bu topraklarda kalıcı kılmaya çalıştılar.

28 Şubat darbe girişiminde bulunanlar ve 15 Temmuz darbe girişimcisi FETÖ, her ikisi de ABD adına darbe teşebbüsünde bulundular. Peki, bu girişimler ABD adına olduğu halde Atatürk neden darbe için araçsallaştırıldı? Bu mesele solcular ve Atatürkçüler tarafından yadırganmaz, çünkü onların da başka alanlarda istismarları var.

Cumhuriyetin demokratikleşmesinin CHP karşıtlığını aşan bir yanı var. Dünya sistemini kurup yönetenler bir bölgesel güç olan ülkemizin potansiyelinin farkındalar. Afrika ülkelerini doğrudan sömürgeleştirenler, ülkemizi vesayet eliyle uzun yıllar bağımlı hale getirdiler. Savunma sanayisindeki gelişimlerin, vesayet rejimi kırıldıktan sonra olması başka nasıl açıklanabilir.

28 Şubatçı generaller, Atatürk nutukları atarak darbe yapacaklarına, bir adet füze yapsalardı ya. Bu durum, birkaç generalin vatansever ya da vatan haini olmalarıyla ilgili değil, bir ülkenin sivil siyaset eliyle bağımsız hareket etme kabiliyeti ile ilgilidir.

Erdoğan, halkın gücünü arkasına alarak, yapılamaz denen şeyi başardı ve ABD aparatı olan bir terör örgütü “FETÖ”yü yenilgiye uğratarak NATO adına ülkemizi yıkmaya çalışan vesayete son verdi. Uluslararası ilişkilerden, savunma sanayisine birçok alanda devrim niteliğinde işler başardı.

Bir devrimi gerçekleştirenler, en küçük bir durağanlıkta var olan devrimin geriye gidebileceğini, akşam yatıp sabah kalktığımızda küresel güçler eliyle vesayetin geri gelme ihtimalini görebiliriz.

AK Parti, daha çok icraatlarıyla öne çıkan bir siyasi oluşumdur; fakat Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hukuk sisteminin vesayetten bağımsız bir şekilde devam etmesi, AK Parti’nin en büyük icraatıdır.

Bugün siyaset ilginç bir evreye girdi. Siyaset üretmek, söz söylemek, demokratik ve özgürlükler iklimini sürekli geliştirmek, demokratikleşmiş Cumhuriyeti bu haliyle korumak en etkin siyaset halini aldı.

Tek parti zihniyeti ve jakoben rejimle uğraşmak, kaybedilmiş hakları geri almak Türk halkının sağcısından solcusuna, dindarından milliyetçisine her kesimin idealiydi. 23 yıllık hükümet icraatları bu zemin oluşturdu. Bu devrimci ruhun sıradanlaşması, reformların devamını sekteye uğrattığı gibi vesayet odaklarını cesaretlendirmeye başladı.

Şunu iyice anladık ki, Türkiye’de gücün siyaset mekanizması ile birlikte halkın elinde olması dünya sistemi tarafından istenmiyor. Onların en büyük arzusu kapalı kapılar ardında gizli gündemi olan çıkarcı gruplarla Türkiye’yi zapturapt altında tutmaktır.

Bugün karşı karşıya kaldığımız sorunun çözümü nerededir? Başta Osmanlı İmparatorluğu’nun eski topraklarına kurulan ülkeler olmak kaydıyla dünyanın dört bir yanında meselesini Erdoğan’a ulaştırmaya çalışan insanlar var. Ülkemizde de durum bundan farklı değil; siyasetin hâkim parti siyasetinden rekabetçi siyasete evrildiği bu günlerde ana muhalefet, siyaset ve değer üretmiyor. Siyaset üretemediğinde ise eski alışkanlık olarak vesayet en önemli alternatif haline geliyor.

AK Parti için çözüm, Sayın Cumhurbaşkanımızın belediye başkanı olduğu dönemdeki gibi kuşatıcı siyasete geri dönmesidir. Parti kapatma davası, darbe girişimleri, gezi olayları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz öncesi dönemin AK Parti’si dinamik siyaset üretildiği dönemlerdi fikri devrimlerin çoğu bu dönemde neşvünema buldu.

Erdoğan, devrimci bir lider. Bu ülkede yapmış olduğu en büyük devrim “özgüven” devrimidir. Ne kimseyle konuşmakla ilgili ne de muhatap olmakla ilgili hiçbir sorunu yoktur. Dünyada oluşan küresel lider imajı bu kuşatıcılıkla oluşmuştu. Sığ sularda yüzmekten hoşlanan ve Cumhurbaşkanımızın yelpazenin tamamına hitap etmekten dolayı pozisyon kaybedecekler varsa, varsın kaybetsinler. Erdoğan’ın devrimlerini ileriye taşımaktan başka çaremiz yok.

Geçen hafta iç kalenin tahkimi konusunu ısrarla vurguladı ve bu meselenin birçok konudan daha önemli olduğunun altını çizdi.

Türkiye, sivil siyaseti merkeze alarak bölgesel bir güç haline dönüştü; Türk halkının bundan başka bir gücü yoktur. Sivil siyasetin sahibi halk lideri Erdoğan’dır. Görelim Mevla neyler.