Özgür Özel ve türban

CHP lideri Özgür Özel’in sokak röportajı yüzünden Dilruba Kayserilioğlu’nun tutuklanmasını eleştirmesi normal bir davranıştır. Zira Özel muhalefet lideridir, tutuklamayı ben de hukuken ‘ölçüsüz’ buluyorum. Ayrıca bu olay ‘Partili cumhurbaşkanı’ sisteminin yanlışlığını da gösteriyor.

Özgür Özel’in, başörtüsü yüzünden, dışlanan Diş Hekimliği öğrencisi Çiçek’e sahip çıkması ve savunması ise üzerinde durulması gereken bir davranıştır. Zira, geçmişte CHP, 28 Şubat yasakçılığını desteklediği gibi “çağdaş yaşam” denilen hayat tarzını geçmişte ideoloji, hatta devlet tatbikatı haline getirmiş bir partidir.

KADININ SOSYAL STATÜSÜ

Diş hekimliği öğrencisi Dilara Çiçek, İstanbul’da yapılacak Dünya Diş Hekimliği Kongresi’nde görev almak için başvurmuş fakat başörtüsü nedeniyle reddedilmişti.

Bir öğrencinin, olayımızda başörtülü bir öğrencinin, böyle bir akademik etkinlikte görev almak istemesini alkışlamak gerekirdi ama dışlandı!

İşte sorun burada. Yasakçı ideoloji, kendisinin tarif ettiği bir yaşam tarzını; bilgiden, öğrenme iştiyakından, sosyal girişimcilikten üstün tutuyor!

Türban yasakları döneminde ben “türban irtica değil, modernleşme sembolüdür” diye yazılar yazmıştım.

Muhafazakar ailelerin kızları başını örterek üniversiteye gitmek, sosyal çevre edinmek, meslek sahibi olmak istiyor fakat bağnaz ideoloji bu kızların “öğrenim hakkı”nı çiğniyor, onları “mahalle”de kalmaya mecbur ediyordu!

Yasak kalktı, ne irticası! Kadın daha fazla sosyalleşti, üniversitede kadın-erkek öğrenci oranları eşitlendi, tesettürlü kadınlar meslek sahibi oluyor…

DEVRİM TARTİŞMASI

Evvela şu bir gerçektir, bütün devrimlerde, dozları farklı olsa da şiddet vardır. Muhalefet ortadan kaldırılır. Farklı fikirler bile yasaklanır, devrimci iktidar, düşünce tekelini de elinde tutar.

Ancak bu sürdürülemez...

Mustafa Kemal Paşa, savaş yıllarında, Türkiye’de Batı’daki gibi bir hükümet şekli kurulması için önerge veren muhalefeti “taklitçilik”le suçlarken, II. Mahmut’un kıyafet reformunu da “taklitçilik” olarak nitelemişti:

“Sultan II. Mahmud memleketin idaresini ıslah etmek, ilerlemesini sağlamak için teşebbüste bulunmak istedi. Fakat teşebbüsleri Avrupa’yı taklit etmek oldu, Avrupa kanunlarını, Avrupa nizamlarını almak, Avrupa’nın elbisesini giymek gibi birtakım ıslahat teşebbüslerinde bulundu. Fakat bu; hakiki, müspet bir netice vermedi, veremezdi. Çünkü; ıslahat için mukallitliğe tevessül edilmişti…” (Zabıt Ceridesi, 1 Aralık 1921, s 432-433)

II. Mahmut’u Atatürk’ün öncüsü sayan tarih yorumu bana da doğru geliyor. Şapka devrimi yapan Gazi’nin yukarıdaki sözleri, rejim meselesi niteliğinde olmayan görüşlerin ve davranışların siyasi şartlara göre nasıl değiştiğini gösterir.

DEVRİM VE DEĞİŞİM

Atatürk İstiklal Savaşı’nın lideri ve modern Türkiye’nin kurucusu olarak saygıya layık bir “milli kahraman”dır. Ama her yaptığı, her söylediği her devirde doğru ve bağlayıcı sayılamaz.

Nitekim çağımızda “kuvvetler ayrılığı” olmazsa olmazdır. Halbuki Atatürk kuvvetler birliğini anayasa yazdırmış ve çok sıkı şekilde uygulamıştı.6 Ok’u anayasa maddesi haline getirmiş, Kemalizm’i tek ideoloji olarak tanımlamıştı. Parti Devleti modelini benimsemişti. Ömrü vefa etseydi böyle mi davam ederdi, değişir miydi bilemeyiz. Fakat İnönü, çok uzun yılların ve değişen dünyanın tecrübesiyle bunların hemen hepsini değiştirmiştir.

Ecevit, Atatürk devrimlerini “üst yapı devrimleri” olarak nitelemiş, “şapkanın köylüye ne faydası olmuştu?” diye sorgulamıştı. Kemalizm’in yerini “Ortanın Solu”nun alması bu değişimlerin bir ifadesiydi.

Bugünkü CHP kendisine “sosyal demokrat” diyor. İsabetli bir tanım ama tam hayata geçtiği söylenemez. Kılıçdaroğlu’nun “helallleşme” açılımı CHP’deki değişimin yeni bir aşamasıydı. Özgür Özel’in “devletle halk karşı karşıya geldiğinde CHP bazan yanlış yerde durdu, artık hep halkın yanında olacağız” sözü ve başörtülü Dilara’ya sahip çıkması bu uzun değişim ve açılım çizgisinin devam edeceği umudunu veren çok olumlu davranışlardır.

Değerler; siyasi kavga değil, özgürlük ve hoşgörü alanı olmalıdır. Hukukun üstünlüğünü ve iktisadi kalkınmayı esas alan bir siyasi rasyonelleşmeye ihtiyacımız var.

Kısaca hukukun “devrim”den de “dava”dan üstün olduğunu içimize sindirebilmek… Ancak o zaman “gelişmiş ülke” olabileceğiz.