AK Parti, 1990’ların başında itibaren, güçlenen, yenilenen, Batı piyasalarına, ekonomik sisteme entegre olmak isteyen dindar-muhafazakâr bir sermaye dokusu, onun siyasal, kültürel, sosyal temsilcileri üzerinden yaşadığı sınıfsal bir değişim içinde doğdu.
Bu çerçevede RP ve özellikle FP’nin izinde yeniden örgütlenen, sistemin merkezine ilerlemek isteyen, hak ve alan talep eden büyük toplumsal bir çevre hareketini ifade ediyordu. Bu toplumsal hareketin bir enerji kaynağı da, İran devriminin de etkisiyle geleneksel yapılar yerine modern alanda siyaset yapmaya yönelen dindar kitlelerdi. Bu kitleler 80’lerden itibaren adım adım merkez sağ partilerden uzaklaşıyor, kendi siyasi taşıyıcılarına yöneliyorlardı.
AK Parti’nin yükselişi, bir yönüyle ülkedeki bu tür kültürel ve sınıfsal kırılmalar, siyasal, ekonomik yeni ayrışmalar, yer değiştirmeler ve yükselen talepler üzerinden gerçekleşti.
Diğer yönüyle, ciddi bir iddia taşıyor, belli bir kimlik gücü ve büyümesini, yerleşik düzene yönelik örtülü bir başkaldırıyı temsil ediyordu.
Nitekim 2002’den iktidara geldiği andan itibaren, (esas olarak 1997’de RP’nin iktidar ortaklığıyla baş gösteren) iki süreç iç içe girerek Türk siyasi hayatını belirlemeye başladı.
İlk süreç, yeni iktidarın kapalı sistemi açma çabalarıydı. Bu çabalar yeni ve şaşırtıcıydı. İslami dalga ve taleplerden uzaktı. Tersine Avrupa Birliği desteği ve modeliyle demokratikleşme siyasetine dayanıyordu. Simgesel olarak Türkiye’de ilk kez dindar bir siyasi partinin Batı demokrasisi ve Avrupa Birliği’yle barışık politikalar izlemesini içeriyordu. AK Parti ilk günden itibaren Avrupa Birliği’nin rehberliğinde reformlarla ve yol almaya başladı. İzlendiği politikalar, toplumsal bakımdan seküler ve dindar kesimler arasında etkileşim kapısını açıyor, ortak alan oluşumlarını tetikliyordu. Bu yürüyüş içinden geldiği gelenekte bir kopuşu temsil ediyor, yerel değerleri evrensel değerlerle yakınlaştırma söylem ve siyaseti üzerine oturuyordu.
Bu süreç öykünün “ak” tarafı ve dönemini anlatır. Nitekim bu etkiler yasal düzeyde gerçekleştiği kadar laik ve dindar kesimlerin “kendilerine” ve “ötekine” yönelik bakışlarında demokratik girdileri devreye sokmuştur.
İkinci süreç ise iktidar mücadelesi merkezliydi. Yerleşik sistemin İslami kökenli bir iktidara, Kemalist kalıpları ters yüz etme niyetine ve reformcu politikalarına verdiği tepkilere dayanıyordu. Sonuç iktidarın yeni sahipleriyle (medya, üniversiteler, ordu, diğer organlar düzeyinde temsil edilen) eski sahipleri arasında bir iktidar mücadelesinin, devlet alanını kontrol etme kavgasının baş göstermesi oldu. Siyasi toplumsal değişim süreci bu çerçevede adım adım iktidarın el değiştirmesine dönüştü. Bu süreç, taraflar ve iş birliğine girdikleri siyasallaşmış devlet kurumları, para-politik Gülen tarzı cemaatler gibi yapıların devreye girmesini ve bunlar arasında birden çok ve karşılıklı darbe ve tasfiye girişimlerini, güç, şiddet ve kumpasların devreye girmesini , kirli para dalgalarını içerdi. Arap Baharı’ndan esen İslami kimlik rüzgarı, Gezi olayları, Kürt isyanı korkusu, iktidarın darbe endişeleri, Avrupa ve Türkiye’deki siyasi iktidar arasındaki değer makasının açılmasıyla çatışma iyice katılaştı.
Bu süreç öykünün kara tarafı ve dönemini ifade eder. Birinci süreç gibi, hatta ondan daha yoğun kalıcı etkileri olmuş, Türkiye’nin otoriter bir istikamete savrulmasının aracı haline gelmiştir.
Bu istikamette kritik yıl 2016’dır. Bu tarihten itibaren AK Parti’nin taşıyıcılığında 2016 rejimi olarak adlandırılabilecek otoriter bir dokunun kurumlaşmaya başlamıştır. Türkiye’nin bu çerçevede AK Parti’nin yeni siyasi modeli, “disiplinli/itaatkâr toplum, otoriter kurumsal işleyiş, güçlü devlet, keyfi ve milliyetçi siyaset”e dönüşmüştür.
Dün Erdoğan, kuruluşu yıl dönümünde AK Parti’nin hikayesini anlatıyor, bir güzelleme yapıyordu.
Asıl hikaye budur, güzelleme yapılacak tablodan çok ama çok uzaktır.
The AK Party was born in a class change experienced by a religious-conservative capital tissue and its political, cultural and social representatives, which became stronger, renewed and wanted to integrate into the Western markets and economic system, starting from the early 1990s.
In this context, it represented a large social environmental movement that reorganized in the footsteps of RP and especially FP, wanted to advance to the center of the system, and demanded rights and space. Another source of energy for this social movement was the religious masses who, under the influence of the Iranian revolution, turned to doing politics in the modern field instead of traditional structures. Starting from the 1980s, these masses were gradually moving away from centre-right parties and turning towards their own political carriers.
The rise of the AK Party was, in a way, realized through such cultural and class fractures, new political and economic divisions, displacements and rising demands in the country.
On the other hand, it carried a serious claim and represented a certain identity strength and growth, a covert rebellion against the established order.
As a matter of fact, from the moment he came to power in 2002, two processes (which mainly started with the RP's partnership in power in 1997) began to intertwine and determine Turkish political life.
The first process was the new government's efforts to open the closed system. These efforts were new and surprising. He was far from Islamic waves and demands. On the contrary, it was based on the policy of democratization with the support and model of the European Union. Symbolically, it was the first time in Turkey that a religious political party pursued policies that were at peace with Western democracy and the European Union. From the first day, the AK Party started to make progress with reforms under the guidance of the European Union. The policies followed opened the door to interaction between secular and religious segments of society and triggered the formation of common areas. This march represented a break in the tradition it came from, and was based on the discourse and politics of bringing local values closer to universal values.
This process tells the "white" side and period of the story. As a matter of fact, these effects not only took place at the legal level, but also introduced democratic input in the views of secular and religious segments towards "themselves" and "the other".
The second process was centered on the struggle for power. It was based on the reactions of the established system to a power of Islamic origin, its intention to overturn Kemalist patterns, and its reformist policies. The result was a power struggle, a fight to control the state sphere, between the new owners of power (represented at the level of the media, universities, the army, and other bodies) and the old owners. In this context, the process of political social change turned into a change of power step by step. This process included the involvement of structures such as the parties and the politicized state institutions they cooperated with, para-political Gülen-style communities, and multiple and mutual coup and liquidation attempts among them, the introduction of force, violence and conspiracies, and waves of dirty money. The conflict has hardened with the wind of Islamic identity blowing from the Arab Spring, the Gezi events, the fear of the Kurdish rebellion, the government's concerns about a coup, and the widening of the value gap between the political power in Europe and Turkey.
This process represents the dark side and period of the story. It had permanent effects like the first process, or even more intense, and became a tool for Turkey's drift towards an authoritarian direction.
The critical year in this direction is 2016. Since this date, an authoritarian texture that can be called the 2016 regime has begun to be institutionalized under the leadership of the AK Party. In this context, Turkey's new political model of the AK Party has turned into "disciplined/obedient society, authoritarian institutional functioning, strong state, arbitrary and nationalist politics".
Yesterday, Erdoğan was telling the story of the AK Party on the anniversary of its establishment and making positive comments.
This is the real story, it is very, very far from the picture that can be glorified.