Ak Parti 24 yaşında

Yarın Ak Parti’nin 23. kuruluş yıldönümü, 24 yaşına giriyor. Genel Başkan Vekili Efgan Ala, “partiye yeni katılımlar olacağını” söyledi. Davutoğlu liderlerindeki Gelecek Partisi’nden bazı katılımlar olacağı yolunda söylentiler var.

Bu vesileyle hem AK Parti’nin çeyrek asrını hem siyasi tarihimizde çok örnekleri bulunan “parti değiştirme” sorununu kısaca gözden geçirmek yararlı olacak.

Önyargılarla değil, olgularla, somut verilerle gözden geçirmek…

KURULUŞ İLKELERİ

AK Parti’nin kuruluşta açıkladığı Program ve Tüzük’te çok önemli ilkeler vardı. Şöyle deniliyordu:

“Toplumları ve devletleri tahrip eden yozlaşma, yolsuzluk, usulsüzlük, çıkarcılık, iltimas, hukuk önünde ve fırsat açısından eşitsizlik, ırkçılık, partizanlık, despotluk gibi olumsuzluklar partimizin en yoğun mücadele alanlarıdır…”

Bu amaçla yolsuzlukla mücadelede savcıların yetkisi genişletilecekti. Yolsuzluk iddialarında “dokunulmazlık” olmayacaktı…

Program’ın 4.6 no’lu maddesinde yolsuzlukla mücadelede yapılacaklar tam 10 paragraf halinde anlatılmıştı.

İkinci on yılda tersi yapıldı. Hatta Davutoğlu’nun hükümet programındaki “Yolsuzlukla mücadele” bölümü, yerine getirilen Binali Yıldırım hükümetinin programında tamamen metinden çıkarıldı.

2001 Programı’nda, Avrupa Birliği, Dünya Bankası ve IMF ile ilişkilerin süreceği de belirtiliyordu.

Özgürlükler ve hukuk konusunda “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve Helsinki Nihai Senedi başta olmak üzere” evrensel standartlar uygulamaya geçirilecekti…

Parti-içi demokrasinin işleyeceği, milletvekili adaylarının “ön seçimle belirlenmesinin esas olacağı” belirtiliyordu.

Başbakan Erdoğan, ilk hükümet programında “siyasal gücün bir kişinin veya grubun elinde yoğunlaşmasına” izin vermeyeceklerini söylüyor, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını vurguluyor, “başta AB olmak üzere uluslararası normlara uygun, bireyin hak ve özgürlüklerini üstün tutan” yeni bir anayasa fikrini savunuyordu. (Resmi Gazete, 24 Mart 2003)

DOĞRU İLE YANLIŞ’IN FARKI

Kemal Derviş’ten reforme edilmiş, kurumları güçlendirilmiş bir ekonomi devralan AK Parti, yukarıdaki politikalarla, ilk on yılda kişi başı gelirimizi 3 bin dolardan 12.500 dolara çıkardı. Öyle devam etseydi bugün kişi başı gelirimiz 24-25 bin dolar olabilirdi...

Fakat ikinci on yılda bu ilkelerin hepsi bir kenara itildi. ‘Şu ilke uygulanıyor’ diyebileceğimiz ne var? Ve, resmi kura göre 2024 yılında 13 bin dolardayız. Dünya ileri giderken biz on yıl önceki yerimizdeyiz!

Bugün yeni anayasa kampanyası yürüten iktidarın ağzından “başta AB olmak üzere uluslararası normlara uygun, bireyin hak ve özgürlüklerini üstün tutan anayasa” sözünü duyan var mı?

Güven kaybının ve yanlış politikaların yarattığı enflasyonla boğuşuyoruz.

Doğru politikalarla yanlış politikalar apaçık ortada değil mi? Fakat ideoloji ve karizma yanlışla doğrunun üstünü örtüyor. Doğruya da alkış, yanlışa da…

AK PARTİ’YE KATILIMAK

Gelecek Partisi Ankara Milletvekili Nedim Yamalı “muhafazakâr camiadaki dağınıklığı toparlamak gerekli” diyor. Partisinden AK Parti’ye katılımlar olacağını reddetmiyor.

Toparlanmak… Ama hangi politikaları, ilkeleri hayata geçirmek üzere???

Davutoğlu’nun 22 Nisan 2019 günlü “Manifesto”sundaki eleştirileri… CB sistemi hakkındaki açıklamaları… Hocaların Hocası Ergun Özbudun’la saygın anayasacılarımızdan Serap Yazıcı’nın hazırlayıp Gelecek Partisi’nin görüşü olarak kamuoyuna sunulan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” belgesi…

Bunları da beraberlerinde AK Parti’ye götürecekler mi?!

Katılanların kolay cevaplayamayacağı sorular bunlar.

Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ gibi etkili bir ismin bu söylentileri “operasyon” olarak niteleyerek “muhalefete devam edeceğiz” diye konuşması, “katılım” senaryosunun en azından sınırlı kalacağını gösteriyor.

Siyasette parti değiştirilebilir ama bunun ilkelere dayanması gerekir.

Türkiye’de parti enflasyonu var. Bu kadar parçalı yelpaze “yönetemeyen demokrasi” zafiyetinin işaretidir. Ama toparlanma programlar etrafında olmalı, değil mi?

Bizim siyasi tarihimizde nesillerden nesillere intikal eden vahim bir zaafımız ideoloji ve hamasetin ilkeleri örtmesidir. Onun için de “dava” veya “devrim” hamasetiyle, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi ilkeler bile feda edilebiliyor.

Niye “öngörülemezlik” ve “istikrarsız” diye ciddi bir sorunuz var, belli değil mi?