Seçmen davranışındaki anlamlı oynamalar, güç hiyerarşisinde ciddi yer değiştirmeler Türkiye’nin yeni gerçeği. Siyasi partiler bu gerçek karşısında şu veya bu şekilde, başarılı ya da başarısız, vaziyet alıyorlar. Görece bir seçmen, toplum ve siyasi yenilenme baskısıyla karşı karşıya kalıyorlar.
Partilerde siyasi arayış ve yenilenme çabası, toplum-siyaset ilişkisinde canlanma belirtileri verir ve her zaman önemlidir.
Bu, Türk siyaseti için iyi bir gelişme.
Bunun yanında siyasi ve toplumsal dokudan kaynaklanan kısıtlar da çok. Bu kısıtlardan ötürü “yeni gerçek”, siyasetin temel taşlarını henüz yerinden oynatabilmiş değil.
Şöyle bir bakalım…
İktidar: AK Parti, belki özellikle kendi küskün seçmenine ulaşma yollarını arıyor, başlayan döneme ilişkin yeni kuşatıcı söylemin önemini fark etmiş bulunuyor. Ama otoriter, asayişçi, keyfi, milliyetçi politikalarını, kimi ayrıntılar dışında, pek değiştirmiş görünmüyor. Bunun yanında devlet-siyaset bloğunu ifade eden Cumhur İttifakı’nın temelleri de hala güçlü, aktörlerinin karşılıklı bağımlılıkları hala yüksek.
İlk kısıtı bu temellerde aramakta fayda var. Toplumun siyasete denkleme girişine, topluma değen bir siyaset hattının açılmasına, bunların önemli ve yönlendirici siyasi bir çerçeve oluşturmasına rağmen, beka-milliyetçilik-asayişçi örtü siyasetin üzerindeki diğer şemsiye olmaya devam ediyor. 2016 darbe girişimiyle derinleşen, hem kurumlaştırıcı ve hem kurucu iktidar haline dönen, toplumda siyaset-güvenlik-istikrar kanallarını besleyen bu şemsiye esas olarak siyasetin devlet tarafından taşınması, devlet tekelinde yürütülmesini ifade ediyor. Arkasındaki yapısal, ideolojik tarihsel derinliğe sahip devlet-ulusalcı-muhafazakar ittifakı da buradan neşet etmiş bulunuyor. Bölgesel, küresel, siyasal girdiler değişmeden, bu “devlet-siyaset” mekanizmasının, bir tür yeni bir “Türklük sözleşmesi”ne dayanan ideolojik ortaklıkların bir anda erimesini beklemek anlamlı değil.
AK Parti’nin hareket alanını bu tablo veya ikinci şemsiye kısıtlıyor ya da belirliyor diyelim.
Bununla birlikte siyasi iktidar, 31 Mart seçimleriyle iyice belirginleşen toplumsal siyaset şemsiyesinin baskısını da yukarıda belirttiğimiz gibi yaşıyor. İkisinin arasındaki bir hat bulmaya çalışıyor.
Normalleşme, kucaklama, yeni anayasa gibi hamlelerini bu çerçevede anlamlandırmak gerekir.
Muhalefet: Ana muhalefet partisi, zaman zaman, etkili çıkışlar yapsa da, gündem belirleme üstünlüğünü tam elde etmiş değil. Bunun asli nedeni, aksi yöndeki tüm çabasına rağmen kurucu siyaset, yeni siyasi melodi eksikliği. Muhalefet bakımından temel kısıt budur. Yeni siyasi melodiden kastım şudur: Toplum-devlet-siyasete dair gelecek tasavvurlarını, güç-başarı-ilke üçlüsü etrafında, hem ayrı ayrı hem birlikte merkeze alabilecek, evrensel değer ve kendine haslık vurguları arasında bağ kuran, dolayısıyla toplumun farklı katmanları arasına dolaşabilecek bir siyaset ufku…
Bu kısıt ya da eksiklik üç faktöre bağlı görünüyor.
İlki CHP kadrolarındaki bu anlamdaki donanımsızlık. Resmi politika ve yapılarla, kurucu söylemle iç içe giren, eleştirel siyasete endeksli siyasi zihinler, bu konuda ye fikirleri, gerekli sentezleri üretemiyor.
İkinci CHP’nin mevcut yapısı ve derin ideolojik hassasiyetleriyle, Türkiye’nin toplumsal farklılıklarına aynı anda temas etme zorlukları. Kürt meselesi bu konuda belirleyici olmayı sürdürüyor örneğin. İki uç Türk kesimdeki milliyetçi dalgayla Kürt kesimdeki beklenti arasındaki çözmekte, bırakın çözmeyi üzerine gitmekte bile zorlanıyor. İnsansız, aktörsüz, talepsiz, siyasetsiz Kürt sorunu tasavvuruyla yol alıyor. İki kanadı da tatmin etmekten uzak duruyor.
Velhasıl CHP de, aynı Ak Parti gibi iki şemsiyenin baskısı altında yaşıyor. Bir yandan tüm boyutlarıyla yeni Türklük sözleşmesinin dolaylı destekleyicisi, diğer yanıyla ilkelere dayalı toplumsal siyaset arayışı içinde…
Özet: Siyaset kendi etrafında dönen yılan. Sadece dönüşün çapı büyüyor.