İktidarın işi, sanal değil gerçek alemdeki kötülükle mücadeledir

Neredeyse her sezon bir internet mecrasını yasaklama kararı Türkiye’nin gündemine geliyor. Senelerce Wikipedia yasaklıydı, sonra bazıları aç-kapa yapıldı. Basit ve çoğu iktidar için özel sebeplerle, hem sosyal medya siteleri hem de haber siteleri kapatılıp duruyor. Adı şimdi x olan mecra, insanların ölüm kalım mücadelesi verdiği depremde bile kısıtlandı.

İktidarın ölçüyü bu kadar kaçırması meseleye iletişim özgürlüğü, insan ve insan hayatı odaklı bakmadığının göstergesidir.

Bununla birlikte, internet dünyasının her yaştan kullanıcı içini riskler, yalanlar, komplolar ve yanlış bilgilerle dolu olduğuna şüphe yoktur. Büyük bir manipülasyon sahasıdır ve bilindiği gibi bundan da en çok iktidarlar istifade etmektedir. Nihayetinde, en çok trol besleme imkanına sahip olan kimse en fazla insanı manipüle eden de odur. Toplum, özellikle kritik anlarda ve seçim zamanlarında inanılmaz yalanlara muhatap oluyor, gerçek tersyüz ediliyor ve bütün bunların da ülke çıkarına olduğuna inandırılıyor. Ülkenin büyük kısmı bu propagandalar sayesinde, Lozan anlaşmasının 100. yılı tamamlandıktan sonra Türkiye’nin her tarafından saklı kalan altın ve madenleri çıkaracağımızı zannediyordu. Çünkü, zaten her iddiaya inanabilir hale getirilen zihinler, altınların ve madenlerin çıkarılmasını Lozan anlaşması engelliyor iddiasını tüketmeye hazırdı.

Bugünlerde de bir sürü yalan sanal alemde hüküm sürüyor. İnternet düzenin tabiatında manipülasyon var ve kullanıcının sorumluluğu da bunlara inanmamasıdır. Çünkü aynı zamanda bütün o yalanların doğrusu internette bulunabiliyor. Gerçek, şaşırtıcı, şok edici ve sansasyonel olmak zorunda değildir. Bilakis bu ambalajda sunulan bilgiler en güvenilmez olanlarıdır. Her “şok bilgi” tüketici, kullanıcı ya da takipçi için güvenilmezlik alarmı demektir.

Kullanıcının şahsi eliminasyon sistemine güvenmediğiniz taktirde interneti tamamen kapatmanız gerekir.

İnternete müdahale, açık ve yakın şiddet tehlikesi ya da dünyaca kabul edilen ve ahlaki suç kapsamına giren paylaşımlar olmadıkça yanlıştır. Bir paylaşımın suç niteliği taşıyıp taşımadığı da yargı tarafından belirlenir. Büyük sosyal mecralarında yayınlanan paylaşımlara, sadece o paylaşıma özel kısıtlama getirilebilir ama tümden kapatma düşünülemez. Türkiye’deki uygulamalar bu kriterlerin dışındadır ve iletişim özürlüğünü kısıtlamaktadır. Çünkü, yapabildiği için elinde imkan olduğu için; her şeye karar verme yetkisi ve hakkına sahip olduğuna inanan bir siyasi anlayış var.

Oysa, iktidar toplum adına düşünüp karar veremez. Sosyal hayatta veya sosyal medyada toplum için neyin iyi neyin kötü olduğunu belirleyemez. Normlar koyamaz ve kendi normlarına uygun bulmadığını yasaklayamaz.

Bir iktidarın toplumu koruması gereken şeylerden korumayıp, olmayan bir toplumsal talebi bahane ederek haber alma ve iletişim hakkını sınırlaması eski moda bir baskı yöntemidir.

İktidarın asli görevi hayatın bütün anlarına sızmış olan yozlaşma, yolsuzluk, liyakatsizlik, kayırmacılık, kuralsızlık ve seviyesizlikle mücadele etmektir. Sanal alemde değil gerçek alemde… Kamu idaresinin uygulamalarının ürettiği yozlaşmayı kaynağından kesmektir. Kötülüğü önce kendi yakın halkasında kısıtlayıp yasaklamaktır ve yozlaştırıcı hiçbir şeye kaynaklık etmemektir. İnternet kullanıcıları adına karar vermek değil, onları eğitim sistemi arıcılığıyla hayatın her ünitesine hazır hale getirmektir. İktidarın işi, eğitimin zayıflamasına göz yumup, sonra o zayıf eğitimli insanlar adına doğruyu belirleme hakkı adı altında istediğini yasaklamak değildir.

Bütün koruma kollama vazifeleri bitmiş ve bihakkın yerine getirilmiş de sıra internete gelmiş gibi yaparak habere ulaşma hakkını kısıtlamak artık işe yaramıyor, bunu da ekleyelim.