7 Ekim’den beri Gazze ve çevresinde yaşananlar; yani Filistin halkının dünyanın gözü önünde soykırıma uğraması, son olarak Şükür, Haniye ve -hala doğrulanmasa da - Deif gibi önde gelen Filistinli liderlerin öldürülmesi bugün değil on yıllardır birikerek gelen eksikliklerin sonucudur. Siyasi, askeri, ekonomik ve diplomatik eksikler İslam ve Arap ülkelerini bütün krizlerde baştan mağlup edecek boyuttadır. Tam olarak öyle de oluyor. Yeryüzünün en haklı bağımsızlık mücadelelerinden birisi olan Filistin’in bugünkü hali tesadüf eseri değildir.
İslam, Arap ve Türk dünyasının ağırlık koyamamak problemi sadece Gazze meselesinde değil, bütün uluslararası problemlerde yaşanıyor. Arap Ligi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde sorunun giderilmesi için ABD ve Avrupa’ya çağrı yapmıştı. Türk Devletleri Topluluğu, Rus işgaline karşı o kadarını yapamazken, Gazze katliamı için İsrail’i kınayamamıştı bile. Güç, etki, diplomatik kapasite bu kadar… İslam İşbirliği Teşkilatı ise İsrail’i sert bir şekilde kınamasına kınadı ama bir çalışma grubu kurmayı dahi başaramadı.
TDT ve İİT üyesi olan Türkiye neden etkisiz kaldı? TDT’nin bir gücü yok; orada etkili ya da etkisiz olmak anlam ifade etmiyor. Ankara’nın İİT’deki gücü ise öncelikle bir Avrupa ülkesi olmasından ve şimdi dondurulmuş da olsa AB ile müzakere etmekten geliyordu. Bu kapasite, Türkiye’yi yakın geçmişte İslam ülkelerinin taraf olduğu bazı krizlerde etkili kılmıştı. Ne var ki son on yılda Avrupa’dan koşar adım uzaklaşma politikası bu imkanı ortadan kaldırdı. Oysa, dış politikada çok boyutluluk pekala iyi gidiyordu ve Türkiye’ye avantaj sağlıyordu.
Avrupa ve özellikle AB’den kopuşun ardından Türkiye’nin İslam dünyasındaki diplomatik ağırlığı ve -son dönemdeki yeniden barış arayışlarımızın da gösterdiği gibi- ekonomik cazibesini azalttı. Gazze için bırakın geniş bir mekanizma oluşturmayı, özel diplomatik mesai ortaklığı kuracak ikinci bir ülke dahi bulunamadı. İçeride sesimiz güçlü çıksa da herhangi bir İslam ülkesinin başına gelen herhangi bir sorunu çözmek için herhangi bir ülke harekete geçirilemedi.
Bu, bizim Gazze çaresizliğimizin çok kısa bir özetidir.
İçeride ve dışarıda önümüze geleni terslemek belki bazılarımızın göğsünü çok kabarttı ama her tercihin avantajları ve maliyeti var. ABD ve Avrupa’ya haddini bildirmek belki keyif vericiydi. Üstüne dönüp, Arap dünyasına -şimdi çoğundan pişman olsak bile- aklımıza geleni söylemek de öyle olabilir. Dış politikada amacımız bu idiyse hedefleri tutturduk sayılır.
Umutsuzluk zamanı değil, kabul. Yapılacak çok şey yok ama eğer isterlerse bazı İslam ülkeleri katliamı durdurabilir. İsrail’in ve İsrail’e destek veren ABD’nin, Mısır, Suud, BAE, Ürdün gibi ülkelerin eylemsiz tutumundan da cesaret aldığı bir gerçektir. Tutum değişikleri Gazze’ye biraz olsun nefes aldıracak gelişmelere imkan tanıyabilir. İslam dünyasının önde gelen ülkeleri nezdinde en güçlü döneminde olmasa da Türkiye de birşeyler yapabilir. Bir kez daha ortak çalışma grubu girişimi denenebilir. Böylelikle, en azından hayıflanma ve şikayet sarmalından çıkılmış olur. Türkiye’nin Avrupa’da kaybettiği gücün yerine İslam coğrafyasında yeni ittifaklar tesis ettiğini göstermesi lazımdır. Gazze de bunun için hem fırsat, hem de tarihi bir sorumluluk sahasıdır.