Bir süre önce “Perspektif”teki bir yazısında Hatem Ete şunları söylüyordu: “PANORAMATR’nin Nisan-Temmuz arasında gerçekleştirdiği araştırmalar, seçmenin 31 Mart seçimlerindeki oy tercihini büyük oranda koruduğunu gösteriyor. Bu dört aylık trend, seçmen tercihi, seçmen-siyaset ve iktidar-muhalefet ilişkisi açısından yeni bir döneme girdiğimiz anlamına geliyor. Yeni dönemin en önemli yansıması, siyasetin son 22 yılda olduğu gibi artık sadece Erdoğan ve öncülük ettiği parti ve/ya ittifak tarafından değil, Erdoğan (ve ittifakı) ile CHP tarafından, bu iki aktörün karşılıklı etkileşimiyle şekilleneceği gerçeğidir.…”
Ete’ye katılmamak mümkün değil. Siyasi dengelerin değiştiği her geçen gün biraz daha tescil oluyor. Her yeni kamuoyu araştırması, CHP’nin birinci, AK Parti’nin ikinci parti olduğunu gösteriyor.
Sonuçlar, rakamlar, oranlar yanında, bir dizi dip akıntı oluşuyor.
31 Mart seçimlerinden bu yana son dört ayda bu bakımdan üç gelişme gözlem merceklerine takıldı.
Bunlardan ilki siyasettee rekabetin bir anlamda yeniden baş göstermesi oldu.
Rekabet, demokratik toplumlarda, siyasi hegemonyaların kırılmasına, çoklaşmaya, çoğullaşmaya işaret eder. 2024 yılında Türkiye hem siyasi bloklar arası, hem bloklar içi, hem siyasi partiler bazında rekabetin filizlenmeye başladığına tanıklık yaptı. YRP’nin AK Parti’nin siyasi yaşam sahasına girmesi, CHP’de Özel-İmamoğlu ikilisinin varlığı, İYİ Parti’deki gelişmeler, AK Parti-MHP ilişkilerinin siyasi temalar üzerinden küçük ayrışmalar yaşaması bu durumun açık örnekleri. Siyasi aktörlerin toplumsal taleplere artan kulak kabartması, siyaset üretme de rekabetin önümüzdeki dönemde artan bir rol oynayacağına, Erdoğan hegemonyasıının Türkiye’sinden farklı bir Türkiye’nin varlığına işaret etmektedir.
İkinci gelişme, toplumsalın ya da toplumun görece olarak siyasi denkleme yeniden girmesidir. Seçmen son seçimlerde sadece siyasi-kültürel aidiyetlerine göre davranmamış, birey-siyasi tercih ilişkisi de öne çıkmaya yüz tutmuş, diğer bir ifadeyle önemli bir kısım seçmen geleneksel siyasi davranışlarının hilafına hareket etmişti. Bu tablo, yani “serbest seçmen” dalgası, görece olarak demokratik bir baskı unsurudur. Siyasi partilerin seçim sonrası ciddi bir veri olarak ele aldıkları, bu çerçevede kendilerini gözden geçirmek durumunda kaldıkları bir veridir. Sinan Ateş cinayetinin siyasi partiler, özellikle Cumhur İttifak içinde oynadığı rol bu bakımdan tipik bir örnek oluşturuyor. Serbest seçmen hareketleriyle ilgili ilginç ve önemli kimi veriler, Reform Enstitüsü’nün bir süre önce yaptığı “3 Ay Sonra” başlıklı araştırmasında yayınlandı. Bu verilere göre, 2024’te CHP’ye oy veren 17,4 milyon seçmenin 6,3 milyonu 2023’te CHP’ye oy vermemiş ‘yeni’ seçmen. Daha önemlisi, CHP’ye oy veren seçmenin yaklaşık yüzde 37’sini yeni seçmenler oluşturuyor. CHP’ye AK Parti’den 1,4 milyon, İYİ Parti’den 1,5 milyon, DEM Parti’den 1 milyon, MHP’den 780 bin oy gelmiş. Bunlar önemsenmesi gereken, oldukça açıklayıcı verilerdir.
Üçüncü gelişme ise siyasete dönüş olarak adlandırılabilir. Seçim sonuçlarının işaret ettiği, siyasilerin açık olarak farkında oldukları bu yeni toplum- siyaset ilişkileri tablosu, partilerdein sadece söylem ve strateji arayışlarını tetiklememiş, aynı zamanda, toplumdan siyasete giden bir hattın yeniden açılmasına vesile olmuştur. Bugün gerek AK Parti gerek CHP, bu nedenlerle, gerek aralarındaki temaslarda, gerek müttefikleriyle ilişkilerinde yeri pistler arayışı içindedirler.
Bunların nitelikleri ve kanalları başka yazıya…