Uzun meslek hayatımda desteğimi belli etmek için gönderilmiş metinlerin pek azına imza atmışımdır. Bir veya iki kez. Her eğilimden insanın üzerinde birleşebileceği türden olabilmesi için genelleştirilmiş cümlelerle kaleme alınmış bir metne imzamı koymak yerine, aynı konuda ne düşündüğümü kendi köşemde yazmayı hep yeğlemişimdir.
Bu sebeple de toplu listelerde adım geçmez. Böyle davrandığım için üzüldüğümü de hiç hatırlamıyorum.
İki gündür ilk kez, ismim bir listede yer almadığı için üzülüyorum.
MHP lideri Devlet Bahçeli, bir basın toplantısı düzenleyerek, partisine yönelik eleştirilerini beğenmedikleri siyasiler, gazeteciler ve akademisyenlerden oluşan 154 kişilik bir liste açıkladı. Karar’dan yedi yazar da var o listede; benim ismim yok.
Ne yapmış bu 154 kişi de MHP’liler rahatsızlık duymuş; MHP lideri, adeti olmadığı halde, basın toplantısı düzenleyerek o kadar insanı hedef haline getirmiş?
Cevabı Bahçeli’nin şu cümlesinde: “Bazı çevreler, 2024 yılının içerisinde MHP’ye karşı çok büyük haksızlıklar, iftiralar, yalanlar, hakir görmeler, küçük görmeler, suçlamalarda bulunmuşlardır. Bunların toplamı 154 kişidir.”
Demek ki, bu yılın başından itibaren ekranlarda neler konuşulduğu takip altına alınmış. [Aslında bu işin bir resmi sahibi var: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, RTÜK.]
Ekranlarda konuşanlar MHP’ye büyük haksızlık etmişler…
İftira atmışlar…
Hakir görmüşler MHP’yi; küçük görmüşler MHP’lileri…
MHP’ye suçlamalarda bulunmuşlar…
Yalan söylemişler…
Tuhaf, hem de çok tuhaf… Basın ile ilgili yasal mevzuatta cümlede sayılanların pek azının karşılığı var. Onların da, muhatap siyasiler olduğunda katlanılması gereken durumlar olduğuna dair Yargıtay’ın kararları bulunuyor…
Siyasiler medyadan gelebilecek eleştirilere açık olmak zorundalar…
Devlet Bahçeli, diğer partilere ve siyasilere yönelik yenilir yutulur cinsten olmayan ithamlarını, hatta biraz da ağırlaştırarak, basın toplantısında da tekrarladı.
MHP ve Bahçeli başkalarına reva gördükleri muameleyi kendileri ve partilerine karşı yapıldığında affedilmez mi sayıyor?
Basın toplantısında söylenenler ve 154’lük liste, basın kuruluşlarından haklı tepkilere yol açtı. Konuyu ele almaya değer bulanlar, söylenenleri, medyayı ve gazeteciler ile yorumcuları sindirme amaçlı, hatta tehdit kokan bir niyet ile irtibatladılar.
O niyet apaçık.
Konunun güncelliğine de dikkatte yarar var.
Metinde “2014 yılının içerisinde” diye başlayan cümle, konunun güncellik ile ilgisini kurmaya yarıyor.
Bu yılın ilk yedi ayı boyunca, kamuoyumuz, iki önemli yargı süreciyle yakından ilgilendi.
İlki, kendisini yasaların üzerinde gören çete oluşumlarına karşı Emniyet’in giriştiği operasyonlar…
MHP ile doğrudan ilgi kurulabileni ise, Ülkü Ocakları’nda genel başkanlık ve bir MHP milletvekiline danışmanlık yapmış, bir üniversitede doçent unvanıyla derslere giren bir akademisyene karşı işlenmiş suikastın davası…
Sinan Ateş cinayeti bütün ülkeyi ayağa kaldıran özelliklere sahip…
Kendi yuvasından bir ismin bir suikasta kurban gitmesine MHP’nin sessiz kalması graipseniyor.
İnsanlar bu ilgisizliği anlamakta zorlanıyorlar.
Suikastı işleyenler sokaktan toplanmış adi suçlular; böylesine siyasi bir isme karşı o şahısları infaza gönderenler olması gerek.
Kamuoyu ve Ateş’in ailesi işte o azmettiricileri merak ediyor.
Ekranlara çıkanlar -ve dolasıyla listeye girenler- ya elde ettikleri bilgileri paylaşıyor ya da ortalığa saçılmış bilgilerden hareketle yorumlarda bulunuyorlar.
Gazetelerden basın toplantısında söylenenlere baktığımda, Bahçeli’nin konuya yine değinmediğini fark ettim. Sinan Ateş’in ismi, yalnızca listedeki 154. ismin karşında yer alıyor. O kişi Ateş’in arkadaşı olduğu için…
Sindirme çabası ve tehdit işe yarayacak mı? Sanmıyorum.
MHP’nin yapması gereken, doğrudan veya dolaylı suçlamalarla kişileri tehditle sindirme yoluna başvurmadan, o kişilerle birlikte geniş kamuoyunun da merakını gidermeye çalışmak olmalı.
Bahçeli, listeden isimlerin de bulunacağı yeni bir basın toplantısıyla, bunu yapsın.