Tam bir ‘ben ne söylüyorum, tamburam ne çalıyor’ örneği.
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in nasıl yaklaştığını, yedi cihan duydu. Memurla emekliye maaş zamlarının, asgari ücrete artışın enflasyonu azdırdığını düşünüyor.
Şu ifade, Şimşek’in ağzından çıkmıştı:
“Yüksek ücret artışları, yüksek enflasyona sebep oluyor. Bizim bu kısır döngüyü kırmamız lazım.”
Oysa TÜİK Başkanı Çetinkaya, başka konuşuyor. Enflasyonu azdıran, şirketlerin yüksek kâr peşinde koşması ve ona bağlı fahiş fiyatlarmış.
Çetinkaya’nın dediği şöyle:
“Enflasyonun bir nedeni var. Şirket kârlarının fiyatlar üzerinde çok ciddi bir belirleyiciliği olduğu yönünde çalışmalar var. Bu çalışmalara göre Türkiye’deki şirketler, enflasyonist ortamı gerekçe göstererek çok daha yüksek kârlar elde ediyor. Biz de sahada gözlemliyoruz. Özellikle pandemi sonrası için geçerli bir durum...”
Bu, Şimşek’in yaklaşımıyla örtüşmüyor. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da Şimşek gibi yaklaşıyor.
Hangi yaklaşımı benimsediği, Erdoğan’ın Kazakistan dönüşü uçakta şu dediklerinden belli:
“En büyük sorunumuz, hayat pahalılığı. En adaletsiz vergi, enflasyon. O nedenle dar gelirlilerimize, asgari ücretlimize, emeklilerimize yapacağımız en büyük iyilik; popülizm yapmadan enflasyonu kalıcı bir şekilde tekrar tek haneye düşürmek...”
Öyleyse Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’le Cumhurbaşkanı Erdoğan ne söylüyor; TÜİK Başkanı hangi telden çalıyor!
Fakat üstünde bile durulmadı, hayret.
Olayın başlangıcını biliyorsunuz...
TÜİK meğer 5 bin liralara kirada oturduğunuz, yumurtayı 2 buçuk liraya yediğiniz ve uzman doktora 34 liraya göründüğünüz bir Türkiye’de enflasyonu ölçüyormuş.
Ama bunu sır gibi gizliyor, kendine saklıyordu.
Ekonomi yazarı Alaattin Aktaş, izini sürmüş ve enflasyon sepetinde hangi fiyatların esas alındığını ortaya çıkarmıştı.
Çetinkaya da güya TÜİK’i savunacaktı, önceki gün bir basın toplantısı düzenlemişti.
Ancak TÜİK Başkanı, Alaattin Aktaş’ın açıkladığı fiyatları yalanlamak yerine doğruladı.
Enflasyonun yüzde 75 olmasıyla yüzde 45 olması arasında bir fark olmadığını da iddia etti.
Dedi ki:
“Fiyatlar artıyor. 100 TL olan ürünün fiyatı, bir yıl sonra 175 veya 145 TL olacak. Arasında can yakıcılığı açısından bir fark yok. Psikolojik olabilir belki.”
İşte bu hayat ve matematik bilgisi, herkesi o kadar kendinden aldı ki... İki gündür sıra, asıl konuya gelmedi bir türlü.
Alaattin Aktaş’ı doğrulayan TÜİK Başkanı’nın açıklamaları, Şimşek’le Erdoğan’ın enflasyon yaklaşımını doğrular mahiyette değil.
Yalanlama kastı olmadığına şüphe yok. Fakat ters düştüğü de ortada.
Ve konu, TÜİKistan’da enflasyon düşük çıkarken Türkiye Yüzyılı’nda neden aşırı yüksek yaşandığı...
Hangisinin haklı olduğu, çok şey değiştirir.
Kolin, Cengiz gibi şirketlerin devlete dolar borçları, TL’ye çevrilip 6 takside bölününce enflasyon, maaş artışları kadar etkilenmiyor mu meselâ?
Birine göre etkileniyor, diğerine göre etkilenmiyor. Görüş ayrılıkları nasıl gürültü koparmaz!
Memur ve emekliyle asgari ücretli, işte bu çarpıklık yüzünden TÜİKistan’da kazanıp Türkiye Yüzyılı’nda harcamak zorunda kalıyor.
Böyle hassas bir konuda ayrı telden çalmaları, bir bana mı hayatî bir terslik gibi görünüyor?