Siyaset tarihinde AK Parti dönemi biterken

Demokrasilerde halk tüm yanlışları denedikten sonra doğru olanı bulur, demiş Churchill. İlk başta biraz abartılı görünse de birçok yerde yaşanan tecrübeler hatırlandığında isabet derecesi fark edilen bir tespit bu.

İnsan olarak bizler yaptığımız tercihlerden kolayca vaz geçmiyoruz. Bunun psikolojik yapımızla ilgili bir boyutu var öncelikle: Destek verdiğimiz bir partinin yaptıklarının yanlış olduğunu kabul etmek verdiğimiz destekten dolayı kendimizi de söz konusu yanlışlardan sorumlu duruma düşürür diye korkuyoruz.

Bunun için ne olursa olsun tercihlerimizi meşrulaştırma veya rasyonelleştirme gereği duyuyoruz.

Herhangi bir konuda herhangi bir tercihte bulunduğumuzda bundan sonraki davranış ve tutumlarımızın bu önceki tercihe uygun olması zorunluğunu hissetmemize psikoloji bilginleri “tutarlı kalma baskısı”adını veriyorlar.

Bir insan inançlarıyla davranışları arasında uyumsuzluk ortaya çıktığında iç dünyasını rahatsız eden bu uyumsuzluğu çözmek için gerçekleri kafasında eğip bükebiliyor. Buna da “bilişsel çelişki”diyorlar.

Belki de bu gibi psikolojik sebepler yüzünden seçmen olarak da siyasi tercihlerimizden hemen vaz geçmiyoruz, muhataplarımıza zaman tanıyoruz.

Ancak ister psikolojik yapımızın gereği olsun, isterse toplumun kolektif bilinçaltının tepkisini yansıtsın, isterse de bilinçli tercihimizi ifade etsin, siyasi tercihlerimizi kolay kolay değiştirmiyoruz. Siyasi “görüşümüzü”ise neredeyse hiç değiştirmiyoruz. Dolayısıyla Churchill’in dediği “bütün yanlışları” bir bir denemek durumunda kalabiliyoruz.

***

İktidar partisi 2023 seçiminde bir kumar oynadı. Veya kumarda son kozlarını oynadı. Daha önce uzun vadeli vaatlerde bulunurken işi daha rahattı. Uzaya çıkacağız, dünyanın hakimi olacağız, LGBT’yi durduracağız gibi kulağa hoş gelen vaatler belirli bir kesimi etkileyebiliyordu. En son genel seçimin öncesinde ise somut ve yakın vadeli vaatlerde bulunmak zorunda kaldı, ekonomideki sorunlar yüzünden.

Karadeniz’de bulunan doğalgazla veya Gabar’dan fışkıran petrolle makus talihimiz değişecek diyerek, hatta değişti bile diyerek, oy istedi. Ekonomiyi biz bozduk, yine biz onarabiliriz diyerek oy istedi. Mülakatı kaldıracağız diyerek oy istedi. 10 bin TL’nin altında emekli maaşı kalmayacak diyerek oy istedi. Asgari ücret zammının enflasyonun üzerinde olacağını söyleyerek oy istedi. Seçimden sonra görüldü ki elindeki kozlar sahteymiş, blöf yapıyormuş, seçmenini kandırıyormuş.

Sonuç itibarıyla AK Parti seçmeni bütün yanlışları denemiş ve hepsini tüketmiş oldu. Uzun vadeli vaatleri de duygusal mesajları da dini ve milli konulardaki çağrıları da cevapsız bırakmadı son on yıl boyunca. Ama nihayet ekonomiyle ilgili kısa vadeli vaatlere sıra geldiğinde ip koptu. İktidara açmış olduğu krediyi artık kapatma zamanının geldiğini anladı.

***

Aslında AK Parti kendi iktidarının ilk 10 yılında gerçekleştirdiği icraatın karşılığında aldığı krediyi kullanıyordu bugüne kadar. Kredinin vadesi çoktan dolmuştu ama arada gerçekleşen (PKK’nın hendek teröründen FETÖ’nün darbe girişimine kadar) olağandışı gelişmeler yüzünden seçmen bu vadeyi her seferinde biraz daha uzatmıştı.

AK Parti iktidarlarının ilk on yılıyla sonraki yılları arasındaki tenakuz değerlendirilemeden ilk on yılın kredisinin anlamı ve önemi anlaşılamaz.

Çünkü belirli bir dönemden itibaren adım adım kolektif yönetimden “reis yönetimi”ne geçilmesi neticesinde birbirinden tamamen farklı iki ayrı tablo çıktı ortaya.

Mesela ilk yıllarda uygulanan politikalar halka bir nebze nefes aldırmışken, sonraki dönemde zenginin daha fazla zenginleştiği, fakirin ise daha fazla fakirleştiği bir süreç başladı. İlk on yılda mevcut olan refahın tadını çıkaran “orta sınıf” giderek eriyip bugün yoksul sınıfların bir parçasına dönüştü.

Daha ziyade entelektüellerin dert ettiği otokrasi, anayasal kurumların etkisizleştirilmesi, denge ve denetlemenin ortadan kaldırılması, yargı bağımsızlığının tarihe karışması, güçler ayrılığının bitirilmesi gibi yanlışlarla birlikte ulaşılan bir tablo ekonomideki durum aslında.

Şu da bir başka gerçek: AK Partinin kendi ilk on yılıyla kavgasının sonucu bu. Çünkü AK Parti’nin “bugün”ü özellikle son on yıldır kendi “dün”üyle kavga ediyor. O günün anlayışıyla, o günün felsefesiyle, o günün parti yapısıyla, o günün kadrolarıyla, hatta ve hatta o günün parti tabanıyla…

AK Parti iktidarlarının ilk on yılını da dikensiz gül bahçesi saymayan, o günlerdeki yanlışlara o günlerde itirazlarını yöneltmiş bir gazeteci olarak bu tespiti yapıyorum…

“Dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa, yarın kaybeder” de demişti Churchill. Bu laf da boş laf değil bence.