Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 25 Haziran 2024 günü yapılan Polis Akademisi mezuniyet töreninde inanılmaz şeyler söylemiş:“Hukukun dışına çıkılarak devlete hizmet edilmez. Kanunun arkasından dolanarak toplumda düzen sağlanmaz. Kamu görevlileri hangi konumda olursa olsun anayasa ve yasalarla mukayyettir. Görev ve yetkileri mevzuatla sınırlandırmıştır. Bunun istisnası yoktur ve olamaz.”
Ne güzel söylemiş! “Ben hariç!” demediği kalmış... Bütün bu doğru ve güzel şeyleri bilip söylüyor da neden söylediklerinin tersini yapıyor?
“Hukukun dışına çıkılarak devlete hizmet edilmez” diyor ama Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ve AİHM’nin verdiği kararları dinlemiyor. Osman Kavala ve Gezi Parkı masumları hâlâ hapishanede. “Kanunun arkasından dolanarak toplumda düzen sağlanmaz” diyor ama AYM’nin kararlarını dinlemiyor. “Kamu görevlileri hangi konumda olursa olsun anayasa ve yasalarla mukayyettir” diyor ama kamu görevlilerinin yasalara bağlı görev yapmasına izin vermiyor. “Görev ve yetkileri mevzuatla sınırlandırmıştır. Bunun istisnası yoktur ve olamaz” diyor ama mevzuatı (bir ülkede yürürlükte bulunan yasa, tüzük, yönetmelik, kararname vb.’nin tümü) yok saymaya, yok etmeye devam ediyor.
İnanılacak gibi değil: “Türkiye gibi devleti ırkçı lümpen faşizmin sığ sularına hapsetmeye kimsenin gücü yetmez” de demiş. Kim bu Türkiye gibi bir devleti ırkçı lümpen faşizmin sığ sularına hapsetmeye kalkışanlar? Üstelik öyle böyle bir faşizm değil ayaktakımının faşizmi. Haydutluk! Bu cümleyi duyan kimi münafıkların (!) ve bozguncu (!) tayfasının aklına MHP ve Ülkü Ocakları gelmez mi? Ama AKP genel başkanı bunun tam tersini düşünüyor:
“15 Temmuz darbe girişimine karşı şehitlerimizin fedakârlıkları üzerinde yükselen Cumhur İttifakı, Türkiye’nin bekasının teminatı olmuştur. Son sekiz yıldır ülkeye hizmet mücadelesini aynı hissiyatı taşıdığımız, ülkemiz ve milletimiz adına aynı duyguları paylaştığımız yol arkadaşımız, ittifak ortağımız Milliyetçi Hareket Partisi ile omuz omuza yürüyoruz. Cumhur İttifakı her ne kadar farklı siyasi partilerin bir araya gelmesinden teşekkül etmiş olsa bile Türkiye adına, milletimiz adına birdir, tek yürektir, tek ruh, tek vücuttur. Cumhur İttifakı’nın herhangi bir üyesine yapılan saldırı doğrudan doğruya Cumhur İttifakı’nın birliğine, bütünlüğüne, insicamına yapılmıştır... Şunu açık açık ifade etmek isterim ki bunların meselesi MHP’den ziyade Türkiye’nin güvencesi olan Cumhur İttifakı’dır. Allah’ın izniyle bu tuzağa düşmeyeceğiz. Milletimizi de düşürmeyeceğiz.”
(...)
“Şunu herkes görsün, anlasın ve zihnine adeta mıh gibi kazısın: 15 Temmuz gecesi darbecilere karşı meydanlarda kurulan Cumhur İttifakı sapasağlam ayaktadır. Birdir, bütündür ve ülkemizin, milletimizin selameti adına sarsılmadan ayakta kalacaktır. Etrafı ateş çemberiyle kuşatılmış olan ülkemizi karşılaştığı risklerden koruyan en güçlü kalkan Cumhur İttifakı’dır. Türkiye’yi bekasına yönelik tüm tehditlerden sahili selamete çıkaracak olan yine Cumhur İttifakı’dır.”
R.T. Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı halkın diline tercüme dersek: AKP ile MHP kaderlerini Japon tutkalıyla mühürlemişler. Kıskananların gözü çıkar inşallah!
Ben bir münafık (!) olarak yazıma devam ediyorum: Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, 30 Aralık 2022’de Ankara’nın en merkezi bölgelerinden birisi olan Çukurambar semtinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Sinan Ateş cinayetine ilişkin açılan davanın ilk duruşması 1 Temmuz’da Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Yazımın konusu aslında Sinan Ateş davası değildi. Ama ilk duruşmada sanıkların savunmasına göre cinayet siyasal nitelikli değilmiş de bir alacakverecek davası imiş: Güya, siyasal suikast kurbanı Sinan Ateş, bir dava dosyasının lehinde kapatılmasını sağlamak için (ya da bunun gibi bir şey) cinayeti örgütleyen kişiden rüşvet alasıymış ama Sinan Ateş sözünü tutmamışmış. Bunun üzerine o zat, silahşorlarına korkutmak amacıyla “Ayaklarına sıkın!” diye talimat vermiş. Onlar da aynen öyle yapmışlar. Sinan Ateş’i öldüren kurşunu meğer başkaları sıkmış. Şimdi iş yargının “mevzuat”a uygun karar vermesine kaldı. Bakalım yargı “mevzuat”a uygun karar verecek mi? Cumhur İttifakı yargının vereceği adil karara dayanabilecek mi?