Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok” sözlerini yorumlayarak yanıtlıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylığına destek veren Bahçeli, bu açıklamanın adil ve hakkaniyetli bir yaklaşım olmadığını savunmuş.
Yazılı bir açıklama yayımlayan Bahçeli, “Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin, yeni yüzyılın yol haritasını çizen sayın Recep Tayyip Erdoğan’a çok ihtiyacı olduğu tartışmasız bir tarih ve hayat gerçeğidir” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, “Derdi vatan ve millet olan bir cumhurbaşkanının yolundan caymaya hakkı yoktur” dedi.
Harbi konuşmak gerekirse bu memleketin ve bu milletin ne R.T. Erdoğan’a ne de Devlet Bahçeli’ye ihtiyacı var. Ama Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’a, Erdoğan’ın da Devlet Bahçeli’ye ihtiyacı var. Zaten kim kime daha fazla bilemem ama aralarında bir “ortak yaşarlık” (symbiosis) söz konusu. Ve ikisi de ülkeyi yönetmek konusunda yeterli değil.
Bu ortak yaşarlıkta tuhaf bir yan var: Devlet Bahçeli neredeyse kökten Türk milliyetçisi, R.T. Erdoğan ise milliyetçiliği lanetleyen bir ümmetçi. Bu özellikleriyle birlikte bir masaya oturması olanaksız bu iki insan nasıl oluyor da siyam ikizleri benzeri bir siyaset gütmekte.
“Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok” sözlerini rahmetli Süleyman Demirel’in denektaşı (mihenk) cümlesi “Dün dündür, bugün bugündür” özlü sözüyle değerlendirelim: Benim bu sütunda yazdığım ve Tele1’in cumartesi günleri Forum Hafta Sonu (saat: 10-12) programında sık sık tekrarladığım bir görüşüm var. Şu:
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı makamının “dokunulmazlık” zırh ve kalkanına hayati ihtiyacı var.
“04/05/2020 kabul: 30/08/2020 özet 6771 sayılı kanun ile anayasada yapılan değişiklik sonrası Türkiye’de uygulanan parlamenter sistem yerini cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine bırakmıştır. Halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının 9 Temmuz 2018 tarihinde göreve başlamasıyla yeni hükümet sistemi bütün yönleriyle yürürlüğe girmiştir. Yeni sistemde cumhurbaşkanı hem devletin başı hem de sorumlu bir siyasetçi statüsünde hükümetin tek yetkili kişisidir. Bu açıdan parlamenter sistemdeki sorumsuz ve sembolik yetkileri olan cumhurbaşkanı veya devlet başkanından çok farklı bir sorumluluğu söz konusudur. Bu itibarla cumhurbaşkanının sorumluluğu; siyasi, hukuki ve cezai sorumluluk olarak üç ana başlık altında incelenmelidir.” (Bayram Doğan ve İdris Doğan)
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin salt çoğunluğunun vereceği önergeyle cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları veya bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işledikleri iddiasıyla soruşturma açılması talep edilir ve Meclis’in beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verilir.
Bu durumda, cumhurbaşkanı görevden ayrıldıktan sonra da görev başında yaptığı işlemden dolayı kuşkusuz sorumlu olacak. R.T. Erdoğan’ın suçlanmasını gerektirecek başka başka işleri var mı, bu konuda bilgim yok ancak Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamadığı için suçlu olması gerekmez mi?
1982 Anayasası’nın 153. maddesi: “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.”
“Bağlar”, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamayanlar mutlaka yargılanır anlamındadır. R.T. Erdoğan, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı döneminde kim bilir kaç tane Anayasa Mahkemesi kararını uygulamamıştır. Örneğin AKP’nin cumhurbaşkanlığı hükümeti Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Can Atalay davası ile Osman Kavala ve bir siyasal parti genel başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verdiği aklama kararını bugüne kadar uygulamamıştır. Bu üç kararla ilgili olarak sorumludur. Buna göre sorumlu kişi ve kişilerin mutlaka yargılanması gerekir.
Bu durumda R.T. Erdoğan’ın tekrar aday olmayacağını değil, (Yasaya göre tekrar aday olamaz zaten.) tam tersine 2028 yılında yapılması gereken seçimi yaptırmama çareleri arayacağını düşünüyorum. Çünkü cumhurbaşkanlığı zırhından yoksun kaldığı anda yargılanması söz konusu olacaktır!