MHP lideri en son üç yıl önce Alevi açılımı yaparak “Cemevleri ibadethanedir, bize düşen saygı duymak ve destekleyici tavır almaktır” demişti.
Ardından Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde kendi parasıyla satın alıp Horasan Erenleri Dernekler Federasyonu’na hibe ettiği arazide bir cemevi ve külliye yaptırıyor.
Gazeteci İsmail Saymaz, halktv. com.tr’de yayımlanan bir yazısında, geçen 22 Ekim’de “terörsüz Türkiye” için DEM’e elini uzatan Bahçeli, birkaç ay önce MHP’li milletvekilleriyle yaptığı kapalı toplantıda, sözü milli bütünlüğe ve kardeşlik hukukunun pekiştirilmesine getirmiş, Kürtler ve Alevilerin bürokrasiden dışlanamayacağını vurgulamak için “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, bir Kürt, diğeri Alevi olsun” demiş.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Aleviler konusundaki duyarlığı bilinen bir şey. Bahçeli, “kardeşliği pekiştirmek için” bu öneriyi dile getirdi düşünülüyor.
Ancak, sayın Bahçeli’nin bu önemli düşüncesi Lübnan’ın siyasi görünümünü aklıma getirdi.
TC Dışişleri Bakanlığı’nın “Lübnan’ın siyasi görünümü”ne ilişkin görüşleri şöyle:
[Birçok dinsel ve etnik grubun bir arada yaşadığı Lübnan’daki siyasi yapı, ülkenin kurucu belgesi olarak tanımlanan ve 1943 yılında üzerinde mutabakata varılan Ulusal Pakt çerçevesinde, siyasi görevlerin mezhepler arasında nüfuslarıyla orantılı olarak paylaştırılması esasına göre oluşturulmuştur. Ulusal Pakt ile cumhurbaşkanının Maruni, Meclis başkanının Şii, başbakanın Sünni olması ve parlamento üyelerinin Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında 6/5 oranında paylaşılması kararlaştırılmıştır.
1970’li yılların başlarında nüfusları artan Müslümanlar ülke yönetiminde daha fazla hak ve Meclis’te eşit temsil taleplerinde bulunmuşlardır. 1967 Savaşı’ndan sonra Lübnan’da sayıları giderek artan Filistinli mülteciler de demografik yapının değişmesine yol açmıştır. Lübnan iç savaşının (1975- 1990) önemli nedenlerinden biri olarak görülen bu siyasi yapı, 1989 yılında imzalanan “Taif Anlaşması”yla kısmen değiştirilmiştir. Söz konusu anlaşmayla, Hıristiyan toplumundan seçilen cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanmış, Meclis’te Hıristiyan ve Müslüman milletvekillerinin sayıları eşitlenmiş ve kendi içlerinde mezhep temelinde bölüştürülmüştür.
Lübnan’daki rejim “parlamenter demokratik cumhuriyet” olup kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanmaktadır. Ancak sistem siyasi parti/ideoloji değil, din/etnik grup temelinde kurulduğundan uygulamada önemli kararlar ancak oydaşmayla alınabilmektedir. Aşamalı olarak, dinsel/mezhepsel temele dayanmayan bir yapıya gidilmesi Taif Anlaşması sonrasında anayasaya eklenmiş bir hedef olarak yer almıştır.]
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın metninin şu bölümüne dikkat etmenizi isteyeceğim: “Ulusal Pakt ile cumhurbaşkanının Maruni, meclis başkanının Şii, başbakanın Sünni olması ve parlamento üyelerinin Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında 6/5 oranında paylaşılması kararlaştırılmıştır.”
Görev paylaşımı dinsel inanç üzerinden yapılıyor. Sayın Bahçeli de “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, bir Kürt, diğeri Alevi olsun” dediğine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanının iki yardımcıdan biri bir etnisiteyi (Kürt) öteki ise bir dinsel inancı (Alevi) temsil edecek. Bu durum Cumhuriyetin laiklik ilkesine ve ulus devlet anlayışına aykırı olduğu gibi, tartışma konusu da olacak: Cumhurbaşkanı bir tane, mavi boncuk dağıtamaz! Türk ama Sünni mi Alevi mi? İki dikenli değnek!
***
Devlet Bahçeli “Kürt” ve “Alevi” sorununda yaptığı inanç ve köken ayrımcılığı yüzünden kendisini eleştirenleri suçluyor ama istediği kadar çok ağır deyimlerle suçlasın. Boşuna! Sözleri tarihin defterine yazıldı!
Türkiye’de şu anki topludurum (konjonktür) yurt barışının herhangi bir dinsel ve etnik çekişme ve çatışmaya yer ve olanak vermemesi gereken, evrensel tanımıyla devlet vatandaşlığı, “adsız” ama her türlü ayrımcılığı dışarıda bırakan eşitlikçi vatandaşlık. Bunun dayanak kanıtı da TC devletinin verdiği kimlik: Sahibinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu ve nüfus kütüklerinde kaydı bulunduğunu kanıtlayan resmi kimlik belgesi. Yurtiçinde nüfus müdürlükleri, yurtdışındaysa Türkiye Cumhuriyeti’nin dış temsilcilikleri tarafından verilir. Yasaya göre her Türk vatandaşı, doğumuyla beraber nüfusa yazılır ve adına kimlik kartı çıkar! Üzerinde bir başka bilgi (etnisite ve din inancı ya da inançsızlığı) yer almaz. Ve bu bilgiler asla tartışılmaz!
Bu kadar!